Elitlerin başkaldırısı ya da burjuvazinin ölümü

Batılı toplumların yapısını alt-üst ederek, küresellikle zincirleme reaksiyon benzeri dünyaya yayılan yeni sosyo-ekonomik oluşumların eskizleri giderek belirginleşerek resimleşiyorlar. Genel tabloda renklerle çizgiler daha bir yerli yerindeler şimdi. Batı ağırlıklı sistemlerde, klasik Marxist sınıf kavramının eski işlevini kaybetmesi bu değişimin en çarpıcı göstergelerinden biri...
Görünen o ki, sınıf konseptinin yeniden tanımlanmaya ihtiyacı var. Proleterya’ya karşılık ya da onunla birlikte “Burjuvazi bir sınıf olarak parçalanıp yokoluyor”  gibisinden bir hükme varmak aşırıya kaçmak sayılabilir mi bilmem, ama  “görünen”  yirmibirinci yüzyılda zengin’in köksüzlüğünün ve sınır tanımazlığının biçimlendirdiği bir tür bireysel anarşizmin burjuvazinin klasik disiplininin, felsefesinin yavaş yavaş yerini almaya başladığı da yadsınamaz bir gerçek. Alvin Toffler da boşuna yazmıyor, “Dünya zenginlerin başkaldırısı ile karşı karşıyadır” diye.
Burjuvazi kendi parçalarına ayrılma sürecinde sınıf olarak fonksiyonunu kaybettikçe, tarihsel-egemen bütünselliğin varlığı ayrıştıkça, yerini kaygan yapıları alan başkaldıran elitler alıyorlar. Medya başkaldıran bir elit, mafya da öyle. Teknokratlar, bilgi işlemciler, kitleselleşmiş aydınlar, banka ve finans tabakaları; paralarıyla tanımlanan siyasetçiler toplumsal, siyasi, ekonomik düzensizliklerden, tarihsel yerine oturmamışlıktan besleniyorlar. Aralarından mafya, suçu ekonomik birikime dönüştürerek, sınıflaşma, suçun yeni bir artı-değerini yaratma yolunda. Üstelik kültürel siyasal sponsorluklarıyla burjuvazinin tahtına da göz dikmiş. Batı Dünyası’nın dışındaki eski Üçüncü Dünya ise küresel kapitalizmle gelen bu yeni sınıfsal dalgaların etkisi altına giriyor. Ulus, milli bütünsellik kavramlarının yerini, etnos, etnisite, azınlıklar, dinsel ve milli çelişkiler alıyor. Etnik mücadele sınıf mücadelesinin yerini, milli tepki sınıfsal tepkinin yerini alıyor. Gerçekte daha 1920’lerde Sultan Galiyev’in gösterdiği gibi, sınıf mücadelesi etnik mücadelenin içinde kaybolmuyor ama massediliyor bunun yerini Batı’nın zengin burjuvazi ve ploteryasının ortak çıkarları alarak, yoksul ezilmiş Doğu’yu ortaklaşa sömürü zinciri içinde şekillendirmeye çalışıyorlar. Küreselleşen kapitalizm Galiyev’in öngörüsünü doğrulayarak milli çelişkiler ve etnik altyapılarla oynuyor. Toplumsallığın yapı sökümünü kendi tarihsel dünya egemenliği adına hayata geçirmeye çalışıyor.
Burjuvazi ölüyor mu? Batı felsefesinin ve siyasal bilimin yanıtlamaya çalıştığı en büyük soru bu. Fransız düşünür ve Marxist Lucien Goldman son yazılarından birinde, “Burjuvazi öylesine saldırgan ve sınır tanımaz hale geldi ki sonunda kendi kendini bu dünyayla birlikte yok edecek” diye yazmıştı.
Toplumu yok sayıp insanı tahtından indirmeye; onun yerine savaşı, yok edişi; değerlerin yeniden tanımlanması yerine, yalnızca parçalanmasını isteyen Faust’çu bir kapitalizm çağına giriyoruz. Bu öyle bir çağ ki, salt iyilikle değil, mutlak ekonomik  “kötülükle”  tanımlanma eğiliminde.

Yazarın Diğer Yazıları