Kutlu olsun

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 24. doğum günü coşku içinde kutlandı. Anavatandan gelen sivil ve askeri heyetler gücümüze güç kattılar. Halkımız Anavatan’ın hiçbir zaman bizi terk etmeyeceğinin bilinci içinde bir defa daha  “Şükran Sana Anavatanım”  diyerek bahtiyarlığını duyurmuştur. Şehitler ve Gaziler yeniden şükranla anılmış, Dr. Küçük yeniden ve kalben onurlandırılmıştır.
Kıbrıs meselesinin halli gerçekleri kabul etmekle mümkündür formülü bir kez daha vurgulandı. Sn. Cumhurbaşkanımız Talat’ın Rumları çok güzel anlatan sözlerinden sonra bu milli formülü onun da tekrarlaması beklenmekteydi. Sn. Talat dış dünyaya  “uzlaşıcı”  mesajını yinelemeyi yeğlediyse de söylediklerinin tümünden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne sahip çıkmak görevinden şaşmayacağı işaretlerini de verdi. Uzlaşmak için her iki tarafın görüşlerinde  “birleşik noktaların”  ayrılık noktalarından fazla olması gerekir. Papadopullos’un uzlaşma formülünde Türk tarafının kabul edebileceği tek bir köşe taşı yoktur. Buna rağmen eli kanlı Rum idaresini 43 yıldır  “meşru hükümet”  olarak tanımış olan  “büyükler” ve AB iki tarafı masaya davet etmekte ısrarlıdırlar. Bu davete, kendi kırmızı çizgilerimizi belirlemeden icabet edildiği takdirde sonuç, büyük baskı altında kalmamız olacaktır. Eksersiz, Annan Planı’na  “hayır”  demiş olan Rum tarafını memnun etme eksersizi olacaktır. Zaten ABD adına Sn. Bryza bunun mesajını çoktan vermiş ve  “Türk tarafı önerilerini Rumların kabul edebilecekleri bir şekle dönüştürmelidir”  demiştir. Papadopullos bu nedenle Gambari formülünü görüşmeye hazır olduğunu açıklamaktadır.
Çek-Slovak misali, iki devletli bir anlaşmadan başka bir anlaşma yapmanın sonucu Kıbrıs’tan silinip süpürülmemiz olacaktır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni sözde federal olacak bir devletin, Annan Planı’nda öngörüldüğü şekilde, egemenlikten yoksun  “kurucu iki devletten biri” aldatmacısı ile ortadan kaldırmaya razı olmanın sonucu da bizim için felâket olacaktır.  “Siyasi eşitliğin” anlamı, içinde bulunduğumuz ortamda, iki egemen devlet’ten başka bir şey değildir. Rum çoğunluk idaresinde bir devletin içinde Kıbrıs Türk halkına verilecek haklar ne olursa olsun, egemenliğe dayanmıyorsa, anlamsızdır ve aldatmacadır. Kalıcı bir anlaşma istiyorsak bunun temelini egemenliğimizi sürdürebileceğimiz bir coğrafyaya bağlamamız kaçınılmazdır.  “Eşit şartlarda egemenliği paylaşma eksersizi” , 1960 Antlaşmalarının öngördüğü bir sonuçtu. 43 yıldır uğraşımızın hedefi, her halde ancak üç yıl yaşayabilmiş olan bu antlaşmalardan daha sağlam ve kalıcı bir anlaşma yapmaktı. Bu mümkün olmayacaksa Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin devamı her açıdan tercih edilmeli ve bundan zerre kadar taviz verilmemelidir. Kendi eserleri olan 43 yıllık eşitsizlik sayelerinde, daha da ağırlaşmış bir şekilde devam ederken bizi masaya zorlayanlara “Çek ve Slovak formülünü Rum’a kabul ettirmedikçe, masaya oturmanın hiçbir manası veya yararı yoktur”  diyerek sağlam durmalıyız. Kıbrıs’ın bütünleşmesini isteyenlere, iki milletten tek millet yaratılamayacağı hatırlatılmalı, Kıbrıs milleti diye bir millet var olmadığına ve 1960 Antlaşmaları ile öngörülen ortaklık modeli çökmüş olduğuna göre, Çek-Slovak modelinden başka çıkış yolu olmadığı ısrarla anlatılmalıdır.
Nice 24 yıllar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti!

Yazarın Diğer Yazıları