Maskeleri düştü

Ne acıdır ki siyasi gelecek uğruna Kur’an-ı Kerim’i bile sansürleyecek bir iktidar, bugün Türkiye’de işbaşındadır

Yaşarsak daha neler göreceğiz... 
AKP Hükümeti, artık Kuran-ı Kerim’in hükümlerini bile, kendi işine gelen, işine gelmeyen biçimde ayırarak yasaklama yoluna gidiyor.
Buna ilişkin haber Hürriyet Gazetesi’ne yansıdı.
Camilerin kapısındaki tahtaya, cemaatin okuması ve feyz alması için Kuran’dan ayetler yazılır. Bu geleneğe uygun olarak İstanbul Eminönü’deki Zeynep Sultan Camii tahtasına da Maide Suresi’nin 51. ayeti yazılmış. Ayet, ’Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost (veli) edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. İçinizden kim onları dost edinirse şüphe yok ki o da onlardandır’ anlamında...
Hürriyet muhabiri bu ayetin oraya yazılmasını haberleştirmiş. Konuyla ilgili olarak bilgisine başvurulan Eminönü Müftüsü, ’Bu ayeti hemen oradan kaldırtacağım!’ demiş ve ’Her ayet her yere yazılmaz!’ buyurmuş.
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı İzzet Er de o camiin imamı hakkında ikaz yapılması için İstanbul Müftülüğü’ne talimat verildiğini açıklamış.

Ya Hıristiyanlar ne yapıyor?

İlgili ayet; Müslüman birliğini korumak ve iç dayanışmayı kuvvetlendirmek üzere getirilmiştir. Burada Hıristiyan veya Yahudi halka düşmanlık yoktur. İslam dünyasındaki Yahudilerin ve Hıristiyanların dinlerinin ve hayatlarının Müslümanlar tarafından dinsel garanti altında tutuldukları bilinen bir gerçektir. Maide Suresi’nin söz konusu ayeti; Müslümanlara; ’Hıristiyanların ve Yahudilerin emrine girmemeyi, onların yöneticiliğine karşı çıkmayı’ tavsiye etmektedir. Bu haliyle de Hıristiyan emperyalizmine direnişi öneren önemli bir uyarıdır.
Bizimkilerin Hıristiyanseverliğine karşı acaba onlar Müslümanlara nasıl bakıyor?
Türkiye’yi AB’ye almamak için öne sürdükleri en kuvvetli tezleri; Türkiye’nin Müslüman olması değil mi? Batılı beyaz Hıristiyanlar; Müslümanlığı bir tehlike, terör öğesi gibi görmüyorlar mı? Müslümanları aşağılamıyorlar mı? Müslüman Peygamberi Hz. Muhammet’i en alçakça çizgilerle kötülemeyi düşünce hürriyeti gibi göstermiyorlar mı? Hıristiyanlar ve Yahudiler Hazreti Muhammed’e ’sahtekar’ demiyorlar mı? Onun peygamberliğini ve dinini reddetmiyorlar mı?
Buna ilişkin yüzlerce kanıt ortada dururken Kuran’da, bu saldırganlara karşı direnişi ve uyanık durmayı tavsiye eden ayeti neden sildiriyorlar?
Kuran; Allah’ın kitabı ise bu kitaptaki hükümlerin doğru veya yanlış olduğuna AKP zihniyetindekiler mi karar verecek?
Kuran’daki örtünme ayeti için bir zamanlar ortalığı savaş alanına çeviren türbanlılar; Maide Suresi’nin bu ayetini savunmak için neden seslerini çıkarmazlar?
Çıkarmazlar; çünkü Kuran-ı Kerim’i sansürlemek için emir verenlerle türbancıların çıkarı, siyaset meydanında buluşmaktadır. Ne acıdır ki siyasi gelecek uğruna Kuran’ı bile sansürleyecek bir iktidar işbaşındadır. Kuran-ı Kerim’i işine geldiği gibi yorumlamak; bazı ayetleri öne çıkarıp bazılarını sansürlemek veya olduğundan ayrı göstermek; Müslüman sarığı saran Hıristiyan dostlarının işidir. Bunlar diyalog adına; Hıristiyan papazlarının elini öpecek kadar işi ileri götürmüşlerdir. Diyalogcular ne derse desin; bize göre hâlâ ’Hak din İslam’dır.
* Rıza Zelyut /Güneş

Diyalogçuluk uğuruna “Dinler Bahçesi” bile açıldı!

 

Yurttaş, Kur’an okumalı!..
Olayı bildiren Hürriyet’in başvurduğu Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı İzzet Er ’in açıklamasını da kısaca aktarıyorum:
 “- ...Biz İstanbul Müftülüğü’ne talimat verdik. Müftü Bey’in o imam hakkında gereken ikazı yapacağına inanıyorum ben...
Kesinlikle Hıristiyan ve Yahudi vatandaşlarımıza karşı öyle bir tavrımız yok.
Zeynep Sultan Camii’ndeki yazıyı doğru bulmadık.”
Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Sayın Er, Kuranıkerim’in ayetini “doğru bulmuyor”...
Ve karşı çıkıyor...
*
Türbancı Başbakan RecepTayyip ...
Türbancı Cumhurbaşkanı Gül ...
Her ikisi de Cumhurbaşkanı Şimon Peres ’ten başlayarak Yahudi kavminin ileri gelenleriyle dostluk tezahürleri içinde...
Hem türbancılık yaparak İslamcılığı politikada, devlet yönetiminde, laik cumhuriyette öne çıkarıyorlar; hem cami kapısından Kuran ayetini kaldırıyorlar...
*
Bugün Türkiye dünyada faiz şampiyonu...
Faiz için Bakara suresinin 275’inci ayeti ne buyuruyor:
“- Faiz yiyenler mahşerde, ancak şeytanın çarptığı kimsenin kalktığı gibi kalkarlar...”
“- Allah.. faizi haram kıldı...”
Türbancı AKP yönetimi, faizcilik denen günahı ’tefecilik’ düzeyine tırmandırdı... Amerika’nın idare ettiği Ilımlı İslam Devleti modelinde tesettür yalnız kadına uygulanmıyor...
Asıl tesettür yurttaşın gözlerindeki bağdır...
*
Kuranıkerim’i içselleştirmek için okumak gerek...
Yurttaş, Kuranıkerim’i okumalı!.. İslamda aracı papazlara yer yok!..
* İlhan Selçuk /Cumhuriyet


AB yalanı
Bu ülkenin bir vatandaşı olarak bana “Avrupa Birliği’ne girince” ile başlayan cümlelerden “sıkıntı” geldi. Polis bir hata yapıyor, “düşünenlerimiz” hemen “Avrupa’ya girince” edasıyla ekranları dolduruyor... Bir yerde işler iyi gitmiyor, “entel-dantel” ablalar, “Avrupalı olsaydık” ile başlayan ifadeler ile “yazılar” döktürüyor... Çok sıkıldım, hem de çok.
Sevgili dostlar, bu “oyuna” elimden geldiğince “dur” demeye çalışan biri olarak, konu hakkındaki net düşüncemi paylaşmak istiyorum; “Türkiye için Avrupa Birliği diye bir proje yoktur...”
Bu, siyasetçisinden-yazarına kadar “kamuoyuna mal satma derdinde” olan herkesin “kullandığı”, Avrupa’nın da “içimize” sızmak için işine gelen “ortak bir sanal” dinamiktir. İşin özü “Avrupa’nın Türk topraklarını” ne olursa olsun “kontrol etme, karşılıksız alma” sevdasıdır ve 1960’lardan bugüne maalesef büyük başarı sağlanmıştır...

Yeni bir sentez pompalandı...

* 1999 ekonomik krizi sonrası ve özellikle 2003 döneminden hemen sonra ’aynı mantığın’yeniden ortama hâkim olduğunu gördük. Orta Doğu’ya ’model ve ağabey’olacak bir Türkiye modeli. Arap ülkelerine ’sevimli’görünmesi gereken Türkiye’de, TBMM’den ’Amerika’ya izin veren tezkere’ geçmedi. Geçmeyişi Orta Doğu’da alkışlandı. 80 yıl sonra Arap krallar Türkiye’ye geldi ve Dolmabahçe Sarayı’nda kabul gördü. Bu süreç hâlâ devam ediyor ve Cumhurbaşkanlığı seçimi de son düğümü...
Sonuç: Neredeyse son 1700 yıl içinde “Avrupa’da bulunan otorite” her zaman bu toprakları kontrol etmeye çalıştı. Bize satılan ve adına “Avrupa Birliği Katılım Süreci” denen proje de “bu sürecin son halkası...” Olaya bir de bu açıdan bakın, sonrasını birlikte sorgulamaya devam edelim...
* Yiğit Bulut /Vatan

GÜNÜN GAFI
Balçiçek etkisi sürüyor
PAZAR günü Ergun Babahan, Mardin’deki Deyrul Zafaran Kilisesi’ni anlatıyordu köşe yazısında. Şu ifadeye yer vermesi dikkatlerden kaçmadı: “Kuruluşu Milat’tan önceye giden bir kilise bu...” Fazla bir şey söylemek istemiyorum.
* Oray Eğin / Akşam


Medyaya kim kızar? 
Başbakan son zamanlarda medyaya hakaret tonunda saldırılarla yükleniyor. İki hafta önce ana muhalefet liderinin açıklamalarına aşırı ilgi gösterdiğimizi düşünmüş olmalı ki medyayı “CHP’nin zabıt kâtipleri” diye suçladı.
Kızılcahamam kampında güya daha “yapıcı” olmaya çalıştı!
Kaynağından doğrulatılmamış senaryoları haber yaptığımızı iddia ettikten sonra “70 milyonluk Türkiye’de 3 milyon gazete satıyorsa burada yanlış var demektir. Bir gazetenin 15-20 milyon satması lâzım” dedi.
Başbakan seçim kazanmanın insanı allâme yapmadığını, sadece etrafını dalkavuklarla çevirdiğini unutmamalıdır.
Çünkü haklı olsaydı, beğendiği gazeteler çok satardı. En başarılısının bayi satışı 25-30 bindir.
Dünyada 20 milyon satan gazete yok. Türkiye’deki 3 milyonun en önemli sebebi de halkın satın alma gücünün yetersizliğidir.
Başbakan’ın öfkesi bizce kontrol edemediği bir gücün medyada hâlâ yaşıyor olmasından geliyor. Bu durum işlerini bozuyor!
Günde 3 milyon gazetenin satılmasını az bulduğu havası veriyor ama aslında ona bile katlanamadığı bellidir. İnternette bir vatandaş dün şu soruyu soruyordu:
 “Üç milyon kişi okuduğu için Başbakansınız. Elli milyon okusa Başbakan olma ihtimaliniz olur muydu?”
* Güngör Mengi / Vatan

Maziye bir bak
Günlerdir tartışılıyor... DTP kapatılsın mı? Kapatılmasın mı?
*
Aradan 89 sene geçmesine rağmen, Kürt Teali Cemiyeti ile PKK arasında hiçbir fark olmadığını görürsün. Bu topraklarda kurulan, Kürt İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni, Kürt Milli Fırkası’nı, Kürdistan Teşriki Mesai Cemiyeti’ni hatırlamazsan... Hadiseyi sadece DTP’den ibaret sanman, normal. Osmanlı’daki Jin, Rozi dergilerini, Serbesti Gazetesi’ni bilmezsen... Roj TV’yi yeni icat zannetmen de, normal. Suudi Arabistanlı Lawrence vardı da, Binbaşı Noel yok muydu? Bugün Amerikalı General Petraeus var da, o gün, Amiral Bristol yok muydu?
Şeyh Said’in taaa 1925’te ayaklanma için belirlediği tarih, Nevruz değil miydi? Zaten asıl mesele, yine Musul’un, petrolün paylaşımı değil miydi?
Öyleydi... Ama, demem o değil.
PKK’nın 1978’de kurulduğunu kabul edersek, o günden bugüne, yönetim kadroları aynı mı? Aynı. Ya bizim?
10 başbakan değişti.
6 cumhurbaşkanı.
*
Var mı devlet politikası? Yok.
Öbürü, ısrarla, hep aynı hat üzerinde ilerliyor. Sen, habire şerit değiştiriyorsun.
*
Netice?
İşte böyle, döner dolaşır, gelirsin başladığın noktaya ve sanki ilk kez duyuyormuş gibi sorarsın, “kapatalım mı, kapatmayalım mı?”
* Yılmaz Özdil / Hürriyet

Yazarın Diğer Yazıları