Dinozor amip savaşına İsmet Berkan sansürü

Hakkı Devrim, yarım asırlık meslek hayatında karşılaşmadığı bir muameleye, Radikal Yayın Yönetmeni tarafından lâyık görülmekten yakındı

Nur Çintay A. diye bir yazarı var Radikal’in. Hatırımda, Perihan Mağden günlük yazı yazmayacağım dedikten hemen sonra yazmaya başladı, diye kalmış.
Tarık Dursun soy adının ilk harfini kullanır, “K” diye. Hiç sormadım ona, ama zih-
nimde bir izahı var: “Kakınç” hoyrat bir kelimedir, anlamıyla da, ses olarak da K, onun kısaltması.
Nur Çintay Hanım evli, soyadları Aköz imiş. Kocam da önemli bir gazetecidir, torpilinden faydalanmak istediğimi sanmasınlar, diye mi düşündü? Radikal’e gelmeden mimlediğim gazetecilerden biriydi. Bir derginin “Bu dinozorlar...” diye başlayan bir resimaltında üç, dört yaşlı gazeteci arasında beni de sayıyordu. “Başımızın belaları, ne yazmaktan vazgeçer, ne de öbür âleme göçerler” vezninde.
Ben dinozorsam eğer, o hangi acayip canlıya benziyor diye aradım ve amip’te karar kıldım. Radikal’le bir ilgisinin olmadığı günlerden itibaren, bu yakıştırma adla söz ettim ondan.
Bana hiç hoş gelmeyen bir yola başvurdu. Basın Konseyi’ne şikâyet etti beni. Kendini, kanunla kurulmuş meslek odası zanneden o Konsey de beni, aramızda nasıl bir ilişki vehmediliyorsa artık, kı-na-dı!
Yetmedi, Nur Hanım (Bayan A demeye dilim varmaz benim, hoş görüle!) beni bir kere de Doğan Grubu’nun Yayın Konseyi’ne şikâyet etti.
- Siz ne diyecekseniz deyin bana, ama bu çocuk benden özür dilemediği sürece, ben ondan amip diye söz etmeye devam edeceğim, dedim.
Gazeteciler polemiğe, bir boks maçı gibi ringde tutuşurlar. Seyirci okurlardır. “Bu adam bana yumruk vuruyor!” diye gidip hakeme şikâyet etmezler. Gülünç olur!
Altmış yıldır sataşan ve sataşılan bir gazeteci oldum hep. Atıştığımız birini gazetesine, meslek kuruluşuna, yargıya şikâyeti hiç düşünmedim.
Sen meslektaşına hem hakaret edeceksin, hem de mercîler bulup ondan şikâyet. Benim meslek anlayışıma çok ters gelen böyle bir tutumu tercih edenler var aramızda.
Sonunda gidip İsmet Berkan’a da benden şekva etmiş. Genel Yayın Yönetmenimiz:
- Bu amip kelimesini, müsaade edersen bugünkü yazından çıkaralım, dedi.
- Özür dilesin, hay hay!
- O bir kere bir laf etmiş, sen kaçtır söylüyorsun. Artık yeter.
Özür dilemiyorsa da başka bir laf ettiği de yok Nur Hanım’ın.
Özür dilemek ayrı bir meziyettir.
- Peki, çıkarın, dedim.
Yarım asırlık meslek hayatımda beni bu muameleye ilk defa Radikal’in Genel Yayın Yönetmeni layık görüyordu. Orasını da sineye çektim. Bunlar aynı bir neslin
çocuklarıdır.
Hanım kadına doğrudan bir diyeceğim de var. Okurlara
borcumuzdur. Dinozor ile amip’in
ne mene canlılar olduğunu anlat ki,
birbirimizden söz ederken niye bu mahlukları seçtiğimizi anlasınlar. Tarife dinozordan başlamalısın. * Hakkı Devrim / Radikal

****

GÜNÜN SORUSU
Bu ne ciddiyet?
Koskoca Cumhurbaşkanı’nın imzasız bir ihbar mektubuna bile verdiği bu önem, devletimizin ciddiyetini (!) göstermiyor mu?
* Mustafa Mutlu / Vatan


****

O notu dosyayakim koydu?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hepimizi hayrete düşüren bir açıklama yaptı: -YÖK’ten üç ismin bulunduğu bir dosya geldi. Yanında da bir ihbar notu vardı. İsimlerden biri için “eşi kara çarşaflı” deniliyordu. Dehşete düştüm.
Talimat verdim, araştırdılar, “adam bekar” dediler. Açıklama bu olunca doğal olarak gözler YÖK’e çevrildi.
YÖK Başkanı Erdoğan Teziç, “Biz böyle bir not göndermedik” dedi. Cumhurbaşkanı da notun YÖK’ten geldiğine ilişkin bir ifade kullanmadığını söyledi. Peki, o not o dosyaya nasıl girdi? Bu sorunun mutlaka cevaba kavuşturulması lazım. Çünkü, ortada devletin işleyişine yönelik açık bir sabotaj var!

* *  *

Ben yine de böyle bir notun MİT tarafından gönderildiğini kabul etmek istemiyorum. O durumda ise, geriye güçlü bir ihtimal daha kalıyor. YÖK tarafından gönderilmediği kesin olduğuna göre, o not o dosyaya Çankaya Köşkü’nde iliştirildi. Her iki ihtimal de birbirinden vahim! Çankaya Köşkü’nde devletin işleyişinin sabote edilmeye çalışılması ile böyle bir notun MİT tarafından gönderilmesi arasında fark yok. Her iki durum da birbirinden sıkıntılı... Her ikisi de dehşet verici!
Tabii, başka ihtimaller de olabilir. Kafalardaki soru işaretleri çok. Bunların giderilmesi ise, olayın kesin olarak ortaya çıkarılması ve bunun da kamuoyu ile paylaşılmasına bağlı. Aksi halde, devletin çok önemli kurumları halkın gözünde alabildiğine yıpranıyor!
* Emin Pazarcı / Bugün

***

Aman yavaş!
Cumhurbaşkanı Gül’ün Pakistan yolunda gazetecilere yaptığı YÖK açıklaması bir skandaldı.
Tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı iktidarın hazırlandığı bir “tasfiye operasyonu” nu kolaylaştıracak şekilde kamuoyu oluşturmaya soyunursa işte böyle olur.
Gül’ün alet olduğu ters bilgilendirmenin erken deşifre edilmesi, yalnız hedef seçilen kurumu kurtarmakla kalmamıştır.
Üzgünüz ki ilk deneme başarısız oldu. Yani YÖK tecrübesinin ibreti, Cumhurbaşkanı Gül’ü mesleğe alınacak hâkim ve savcıların seçiminde siyasi iktidarın ağırlığını artıran yasayı gece yarısı muhtemelen okumadan imzalama yanlışına düşmekten koruyamadı.
Rekorlar kitabına girecek bir kötü örnek yaratmıştır.
İktidarın üç günde jet süratiyle geçirdiği yasa, Cumhurbaşkanı Gül’ü Pakistan’dan döndüğü Pazartesi’yi Salı’ya bağlayan gece saat 01.39’da alanda karşılamış, o da rolüne itiraz etmeden imzayı basmıştır.
Bu yasanın çağdaş normlara uymadığı, yüksek yargının, üniversitelerin ve baroların görüşü sorulmadığı günlerdir yazılıp çizildiği halde danışmanlarına birkaç saat olsun inceletmemiştir.
Cumhurbaşkanı “Ben güvendiğim bir iktidarla çalışmanın avantajını kullanıyorum; o nedenle hemen imzaladım” diyebilir. Yine de önüne konulan dosyaları okumasını öneririz.
YÖK’ün dosyası arasına iftira mektubu konulabildiğine göre her sürprize karşı uyanık olmalıdır.
Evrakların arasına senet menet sokuşturabilirler!
* Güngör MENGİ / Vatan

***

Gül’ün görevi
AKP’nin bir bakanı olarak Abdullah Gül’ün YÖK’e takıntısını anlamak mümkün. Arada kültür farkı var.
Ancak, Cumhurbaşkanı olduktan sonra, hálá o takıntıda ısrar etmek, YÖK ve üniversite önyargısını itiraf etmek demek.
Atayacağı bir rektörle ilgili, kendisine ulaşan ihbar karşısında, “inanılmaz şeyler oluyor” diyerek, adını vermeden YÖK’ü eleştirmek, bir Cumhurbaşkanına yakışmıyor. Kaldı ki, Çankaya’ya her gün, çeşitli konu ve kişilerle bağlantılı onlarca ihbar mektubu yağıyor. Rektörle ilgili ihbarın YÖK’ten gelmediğini sonradan kendisi de düzeltiyor.
Gül, Pakistan yolunda konuyu gündeme getiriyor, çünkü üç beş gün içinde YÖK Başkanını atayacak. Kendi siyasal görüşüne göre, atayacağı rektör için, şimdiden yol yapıyor.
Oysa, YÖK Başkanlığına atanacak kişinin, “bizim oğlan” felsefesinin çok ötesinde, üniversite sorununu bilen biri olması gerek. Sistemi bilen, hoşgörülü, esnek bir kimlik.
AKP’de iken YÖK’le kavga edebilir, ama Cumhurbaşkanı olarak, YÖK üzerinden üniversite ile barışmak zorunda
* Yalçın DOĞAN / Hürriyet

Yazarın Diğer Yazıları