Bir parmak tutmak

Benim için “kırk yıl sonra da hatırı olan” parmaktır o. Bir kadını ayakta tutan, bir çocuğa şefkat sunan...
Hayata ilk sıkı tutunuşunuz, büyük ihtimalle, minicik elinizle yapıştığınız ana, baba parmağıdır.
Sonrasında, kayda değer değmez, saygıdeğer değmez nice parmak,
tutunma çabaları, kaydırmalar,
kaymalar, parmakları kırmalarla; hayat, bazen yediğimiz sillelerle bazen başkalarına vurduğumuz darbelerle sürer gider.
Bir çoğumuzun tutunma ihtiyacı ve çabalarıyla da.
Çok sayıda insan, yaşlı veya çocuk, “cumhuriyet ve de demokrasi”, bir de “sosyal” olan devlete tutunarak azıcık, ölmüş anasının, babasın, belki kocasının parmağını yine sıkı sıkı sıkarak “mütevazı bir hayat
güvencesi” bulur.
6 yaşımda, bir kira evinde babamı yitirdiğimizde, ana oğul, işte o
 devlete, toprağa verdiğimiz babamın parmağına tutunuverdik.
“Dul ve yetim maaşı” denen,
mütevazı ama sizi hiç olmazsa insan yerine koyan, sahipsiz komayan, babanızın, kocanızın bedensel ve zihinsel emeğinin mirasçısı sayan parmağa.
O parmağa tutunarak kiramızı ödedik, o parmağa yapışarak ben
okula başladım.
Aradan onca yıl geçti.
Bakın o “yaşlanmış” çocuğa şimdi nasıl mektuplar geliyor:
 “Sevgili Umur Talu;
Yeni sosyal güvenlik tasarısına
göre, hem eşi hem de ana veya
babasından ölüm aylığı alan dul ve yetimlerin bir maaşı kesilmek
isteniyor.
Annem 68 yaşında. Babam
ve dedemden aldığı iki maaşın toplamı 850 YTL. Bu maaşla hem 350 YTL kira verip hem de iki nüfus geçinmeye çalışıyor. Tasarı yasalaşırsa annem bunu kaldıramaz. Maddi
durumumuz da ona destek
vermeye müsait değil ki.
Ricamız, kamuoyu oluşturulmasına yardım ederek, maddenin iptali
için çalışarak, annem ve onun
durumundaki dul ve yetimlere
yardım etmeniz.
Ülkenin her türlü kaynağı peşkeş çekilebilirken, eş, dost, hısım, akrabaya kayırmacılıklar olabilirken, zengin ve yoksul makası açılırken, akıllara gelen ilk şey dul ve yetimlerin maaşına el koymak oluyor.
Biz tek tek bu tasarıyı engelleyemeyiz. Ama siz ve önde gelen isimler gerekli muhalefeti yaparsa, eminim iktidar da geri adım atar. Desteğinizi
bekliyoruz.”

***

Şimdi siz, “o durumda” değilseniz, belki hissedemezsiniz, o dulun, yetimin, bu annenin, şu evladın halini. Hatta belki de o insanların hepsi birer “kara delik”, birer “asalak, safra ve yük” tür namus, hakkaniyet, adalet, dayanışma, vefa, şefkat dolu “Piyasa” da!
Benim için “kırk yıl sonra da hatırı olan” parmaktır o. Bir kadını ayakta tutan, bir çocuğa şefkat sunan, bir
 yaşlıyı kira evinde ısıtan.
Sadece o yüzden değil
bunu yazmam.
Cumhuriyet, demokrasi, millet, halk, insanlık, hukuk, sosyal devlet, sevap, kardeşlik, birlik, beraberlik
adına atılan onca palavraya, hep
alttaki güçsüzlerin üstüne abanan “muhafazakâr, laik, demokrat, cumhuriyetçi, liberal, ulusalcı, milliyetçi, piyasacı” o “Sıkı mutabakat, derin
ittifak” a isyanımdan
olmalı. 
* Umur Talu/ Sabah


+++++

Akşam’ın E.A.’sı: Ben Atatürk düşmanı değilim
Sevgili Hıncal ağabey daha başka bir şey de yaptı: Beni aynı zamanda “Atatürk düşmanlığıyla” da suçladı.
Böylece başıma ne belalar açacağını hiç düşünmemiş, sağolsun.
Çünkü bu memlekette birine bir etiket yapıştırılınca, kalır. Şarkıcı Emrah hâlâ Küçük Emrah olarak tanınıyor, adam otuz altı yaşında.
Bizim de adımız bir kere küfürbaza çıktı ya, ömrümün sonuna kadar her gün din ve ahlak sohbetleri yazsam silemem. Onun için, aldırmıyorum.
Fakat şu Atatürk düşmanlığı, hem ağır hem de çirkin bir yakıştırma ve de yapıştırma.
Vurulursam Hıncal ağabeyin vicdanı belki ancak sızlar... İşin kötüsü, birlikte yapmayı düşündüğümüz yeni bir Moskova gezisi de suya düşer!...
Ben Atatürk düşmanı değilim.
Atatürk’ü sevdiğimi defalarca, hem de defalarca belirttim, ama Türkçe yazmadığım için Hıncal anlamamış.
Haaa, mesele şu: Atatürk adına yapılan hıyarlıkları eleştirmeyi, Hıncal ağabey, Atatürk’ü eleştirmek sanıyor.
Ben Kemalist değilim, Atatürkçü’yüm. Çünkü Atatürk’ün kendisi de Kemalist değildi. l Engin Ardıç / Akşam


+++++

Gazilerimizin maaşı...
Açlık sınırı 700.00 lira. Asgari ücret 400.00 küsur. Mehmet Şimşek, ekonomiden sorumlu devlet bakanı, Meryl Linch’te çalışırken 600 bin bilmem kaç dolar maaş alırmış, şimdi de kaç alıyor, bilmiyorum.
Asgari ücrete, emekli maaşlarına, memur ve işçi maaşlarına yüzde dört zam mı yapalım yoksa yüzde beş mi diye kafa patlatıyorlar. Buna kafa patlatacağınıza Refah Yol nasıl olup da memur maaşlarına iktidar olur olmaz yüzde yüz elli zam yapmıştı, onun sırrını çözmeye çalışın. Sırrı biliyorsunuz da çözmek zor.

***

İşin en iç burkan tarafı da gâziler. Gâzi maaşlarına ne kadar zam yaptılar biliyor musunuz? Yüzde 17. Gâzi ne demek oluyor? Ya Kore’de, ya Kıbrıs’ta, ya Güneydoğu’da savaşan askerlerimiz. Ne diyeyim ben size bilmem ki! En iyisi hiçbir şey demiyeyim de yazmaya devam edeyim:
Gâziler 278 lira alıyorlar. Zamla, maaşları 299 lira olacak. Dul eşler 222 lira alıyorlar. Ocak’ta 228 lira olacak. Sizin bir eşarbınızın, ayakkabınızın fiatı bu. Üstelik bu maaşları alanlar da öyle milyonlar falan ölçülmesin, sadece 39.297 kişiler.

***

Maryl Linch’ten alınan maaş kesilmiştir herhalde de Mehmet Şimşek’in şimdi geliri de yabana atılmamalı. Milletvekili maaşı, bakan maaşı, kimbilir daha ötelerden ne maaşlar... İngiliz vatandaşı aynı zamanda, biliyorsunuz.Yetmemiş gibi, Bayan Gül’ün Çankaya’yı döşeme masrafı... Dekorasyonda, “antika” diye bir şey vardır, tarihi olanı korumak diye de bir şey vardır. Herhangi bir zengin alışkanlığıyla tefrişat (döşeme) bir cumhurbaşkanlığı köşkünde yapılmaz. Üstelik bizimki gibi bir cumhurbaşkanlığı köşkünde. Bunu doğru bir tavır olarak görmüyorum. Üstelik “İsraf” sayıyorum ve aklıma o beğenilmeyen A. Necdet Sezer’in yaptığı tasarruflar geliyor. Köşkte lambaların yarısını tasarruf için söktürdüğü, mutfak masrafını maaşından karşıladığı, personeli azaltttığı, Cumhurbaşkanlığı bütçesinin büyük bir kısmını iade ettiği gibi şeyler... Bunu, bizim Hz. Ömer hikayeleri dinleyerek yetişen cumhurbaşkanımız yapmalıydı.
*Afet Ilgaz / Milli Gazete

Yazarın Diğer Yazıları