Halk taciz mağduru

Bütün gün hepimiz hırsızlık, vurgun ortamında ahlaksızca çeşit çeşit tacize uğrarız, farkında olsak da olmasak da...

Bence yılbaşı gecesi turistleri “taciz” edenlere fazla da kızmamalısınız.
Onlar vatan evlatlarıdır.
Yaptıkları yasaya göre “Kabahatler” maddesine girdiğine göre, demek ki öyle büyütülecek bir şey de yok. Ayrıca verilen ceza 57 ye te le...
Ki turist kadınların memelerini tutmak yerine, izinsiz pankart tutsalardı, çok daha fazla ceza kesilecekti.
*
Doğrusunu isterseniz bu ülke, tacize uğrayan o kadına benzer.
El atan atanadır. Sık sık “Bu işte falanın parmağı var” denilmesi bundandır. Daha birkaç gün önce tacize uğrayan emekçiler “Uuyyyy...” diye zıpladılar bir başka meydanda.
 “Delenler” yüzünden anayasa dahi tacize uğruyor arada bir. Hukuk, insan hakları, demokrasi... Laik cumhuriyet dahi kurtulamıyor...
*
Tacizden geçilmiyor. Hileli gıdalardan sahte ilaçlara, garibanlara satılan demirsiz binalardan, dünyanın en pahalı benzinine kadar...  Kentlerin yüzde altmışı, kamu arazilerine tacizin üzerine kurulu değil midir?  Birkaç gündür Milliyet’in manşetinde, İstanbul’un göbeğinde tarihi kalıntıların üzerine yapılan otelin haberi var. Kenti yönetenlerin “parmağından” söz ediliyor.  Yani tarihin dili olsa “Ayyyy...” diye zıplayacak.
Doğası taciz altındadır bu memleketin. Bütün gölleri... Bütün ırmakları... İşte Belek, işte Kazdağları...
*
Bu toplum böyledir.
Bütün gün hepimiz hırsızlık, vurgun, soygun ortamında ahlaksızca çeşit çeşit tacize uğrarız, farkında olsak da olmasak da. Yoksulluk, işsizlik, açlık, mutsuzluk, bu yakınmalar, birçok tacizin kaçınılmaz sonucudur.
O zaman niye kızacaksınız turistlere tacizde bulunanlara. Bu ahlaksızlık çukurunda büyüdüler ve paylarına turistler düştü. Uzaydan gelmiş değiller.
Vatan evlatlarıdır onlar.
* Bekir Coşkun / Hürriyet

 

AKP’nin fonksiyonları
AKP’nin icraatları ile övünenler de var! Biz, nasıl AKP’yi eleştiriyorsak ve bunda çok haklıysak, bazılarının da AKP’nin icraatları ile övünmek en tabii hakları!
Çünkü AKP’ye bakış açılarımız farklı!
Bizim açımızdan bakıldığında “Kara” olarak gözüken şeyler, onlar açısından bakıldığı zaman “Ak” olarak görünüyor ve bunun için de AKP’nin icraatları ile övünüyorlar!
Diyorlar ki:
AKP Türkiye için bir şanstır!
Niye şansmış diye merak ediyoruz!
Cevabını hemen veriyorlar: Radikal dincileri yumuşattığı için şanstır!
Radikal dincilerin yumuşatılması ile birçok tehlikenin önüne geçilmiş oluyormuş!
Bu dincileri yumuşatma tespitine biz de katılıyoruz.
Ve diyoruz ki bu AKP’nin en önemli fonksiyonu haline gelmiştir!
Sadece radikal dincileri değil sıradan dincileri yani sokaktaki sade vatandaşı bile yumuşatmışlardır!
O kadar yumuşatmışlardır ki, ülke yumoşlardan geçilmez hale gelmiştir!
Bugün AKP çatısı altında bulunan nice dostumuz, nice arkadaşımız, nice kardeşimiz var!
Geçmişte onların dinciliği yanında bizler yaya kalır ve bu rahatlığımız yüzünden epey eleştiri alırdık!
Takdir-i ilahi!
Bugün onlar radikallikten uzaklaştılar!
Din ile ilgili niyet ve düşüncelerini ya askıya aldılar ya da uzak zamanlara ötelediler!
Şimdilerde keyiflerine bakmaktalar!
Servetlerine servet katmaktalar!
“Reel politik” diye dillerine doladıkları bir söylem çerçevesinde geçmişte itiraz ettikleri her şeyi bugün baş tacı etmekteler!
“Faiz” bir reel politik oldu, “nikahsız beraberlik” yani “zina” bir reel politik oldu, arada sırada bir-iki kadeh içmek reel politik oldu!
Bütün bunlara rıza gösterirken de “Yeter ki vatandaşın cebine üç-beş kuruş fazla girsin” gibisinden bir mazeretleri(!) var! Evet, kimilerinin yaptığı bu tespit doğrudur!
AKP dincileri yumuşatarak alenen yumoş fonksiyonunu üstlenmiştir!
Bu kimilerinin bakış açısından övünülecek bir durumdur, kimilerinin açısından ise insanı derin üzüntülere sevk edecek bir durumdur!
Dünün hızlı radikalleri bugünün yumoş, tontoş, liboş’ları olmuşlardır!
AKP’lilerin “Biz değiştik” iddiasına “Hayır siz değişmediniz, hâlâ eskisi gibisiniz” diye itiraz edenler, AKP’lilerdeki yumuşamanın hiç mi farkına varmıyorlar acaba?
Başkaları yapınca büyük tepkiler toplayan birçok icraat, AKP’liler tarafından yapılınca hiç tepki almıyor, hatta “Bir bildikleri vardır” gibi anlamsız bir mazeretle ört bas ediliyorsa ortaya atılan bu iddia yerden göğe haklı bir tespitten başka bir şey değildir!
* Zeki Ceyhan /Milli Gazete


Yanlış ziyaret
Siyasetçiler kolay devlet adamı olamıyor. Bu konuda zorluğu olanlara yüksek bürokrasi yardım etmeli...
Fakat ikisinden yana da şanslı değiliz.
Bürokrasimizin Cumhurbaşkanı Gül’ü 8 Ocak’ta Amerika’ya yapacağı ziyaretten vazgeçmeye ikna etmesi gerekirdi.
Amerikan medyası şimdiden başladı:
Başkan Bush aynı gün Orta Doğu gezisine çıkacağı için “araya sıkışan” Gül’ün randevusu alışılmış protokol zorluyormuş.
Görüşme kısa, öğle yemeği ise hızlı olacakmış!
Görüşmenin uzamaması fena değil. Çünkü Türkiye’nin istediklerini Başbakan Erdoğan 5 Kasım’da gidip aldı.
Konuşma uzarsa Başkan Bush’un “Askeri tedbirlerin yanına hangi sivil projeleri koyuyorsunuz?” türü soruları ziyaretin tadını kaçırabilir.
O nedenle resmi görüşmelere “Kuzey Irak’taki işbirliğimiz, Türkiye’deki Amerikan karşıtı tırmanışı durdurdu ve dostluk günlerine dönüşün zeminini yarattı” türünden tespitlere yetecek zamanı ayırmak ve işi uzatmamak hayırlı bile olabilir!
Ama “hızlı yemek” nasıl olacak?
McDonalds, Burger King, Kentucky Fried Chicken gibi “fast food” markalarının TC Cumhurbaşkanı sayesinde bir resmi davette Beyaz Saray’a girmesi?.. Olur mu olur!
Fikir adamlarımız ideolojik değil politik ve ekonomik hedefler peşinde koşan küresel tabiatı nedeniyle AKP’yi yere göğe koyamıyor. Herhalde bu şirketler teşekkür borcu altında kalmayacak. İktidarın yatırımcı ruhu erken gelişmiş mahdumları ne güne duruyor!
Neyse asıl konuya dönelim:
8 Ocak ısrarı yanlış            olmuştur.
Hemen çözülmesi gereken bir sorun bulunmuyor iki ülke arasında.
Başkan Bush’un Orta Doğu temaslarını izleyen bir tarihe ertelenmesi, ziyareti daha anlamlı ve yararlı hale getirirdi. Çünkü o durumda Gül, en son gelişmeleri öğrenirdi.
Cumhurbaşkanı da Başbakan da seyahat etmeyi  seviyor.
* Güngör Mengi / Vatan

 

Gizli saklı anayasa!
Konuştuğum bazı AKP milletvekilleri bile bu anayasa çalışmalarından haberdar olmadıklarını dile getirdiler. Bu durum bile bir şeyin gizlendiğini göstermeye yeter. Ne yazık ki sivil denilen AKP anayasası yeraltı sığınıklarında silah imal eder gibi imal edilmektedir.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç bile bu çalışmalardan haberdar edilmiş değil. Haşim Kılıç, genelde AKP çizgisinde davranan bir Anayasa Mahkemesi üyesi olduğu halde; yeni sivil (!) anayasa bu işin en yetkili uzmanlarından bile saklanıyor.
Peki nerede bu liberal demokratlar? Neden susuyorlar?
Bunların sivilliği, patronlarının çıkarları ile doğru orantılı.
Holdingime dokunma da Türkiye’ye ne yaparsan yap...
Peki kim bu sivilciler?
-Salih Memecan gibiler...
Hani şu Sabah Gazetesi’nin karikatüristi var ya, işte o...
Ona bakın; yeni aydın tipinin (2. Cumhuriyetçi: tarikatçi-Amerikancı-patroncu) 2008 modelini görürsünüz. Salih Memecan’ın; kendisi, tıpkı onun karikatürü...
Sevimli ama hınzır...
İşini iyi bilen...
Tayyip Erdoğan parlıyorken onu parlatan...
Eşini milletvekili yaptıran.
Cumhurbaşkanı Gül’ün sofrasında ’gül’ücükler dağıtan, gülücüklerle karşılanan...
Sırtı sıvazlanan...
Sırt sıvazlayan...
Karikatüründe, tavrını güçlüden yana koyan.
Şimdi Atatürk’e saldırmak modadır ya... Tarikatçi-Amerikancı, AB’ci, bölücü Kürtçü takımı Atatürk’e vurur ya... Salih de tutar; karikatüründe Atatürk’ü onların sunmak istediği gibi çizer.
Siz de, aman ne olacak ki, dersiniz. Ama cin Salih; işini yapmıştır...
Bulunduğu cephenin savaşçısı olarak kurşununu sıkmıştır.
Bu yüzden de yarısı Meclis’tedir; yarısı Çankaya’dadır...
Olsun; bu memleket Ali Kemal’leri çok gördü...
* Rıza Zelyut / Güneş


Köşk’teki tanıdıklar

Anlaşılan AKP, “karnesinde”  “Pekiyi” yazan medya mensuplarını ödüllendirmek ve tabii kulis yapmak için, onları Başbakan’ın ya da Cumhurbaşkanı’nın uçak yolculuklarında ve resmi konutlarda ağırlıyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ’ün, birkaç hafta önce Dışişleri konutunda verdiği yemeğe çağırdığı medya mensupları şu isimlerden oluşuyormuş: Sabah ’tan Salih Memecan ve eşi AKP milletvekili Nursuna Memecan , Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan , Emre Aköz , Star ’ın başyazarı Mehmet Altan , Yeni Şafak ’tan Fehmi Koru ve Milliyet ’ten Hasan Cemal .
Abdullah Gül ’ün, bayramın üçüncü günü, Huber Köşkü’ndeki kahvaltıya eşleriyle birlikte çağırdığı gazeteciler de şunlarmış:
Referans ’tan Cengiz Çandar , Posta ’dan Mehmet Barlas , Sabah ’tan Nazlı Ilıcak , Yeni Şafak ’tan Ali Bayramoğlu , Star ’ın Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu , Bugün ’den Gülay Göktürk . Bu isimler beni hiç şaşırtmadı. Sürekli olarak “ayrımcılıktan” yakınanların, hem de Cumhurbaşkanlığı makamı gibi “tarafsız” olması gereken bir görevde, böyle ayrımcılık yapması sadece medya adına değil, siyaset adına da düşündürücüdür!
* Emre Kongar / Cumhuriyet

Yazarın Diğer Yazıları