AB(D) cehaletleri!

Türkiye’ye,  “Tarıma zırnık verme!”  dayatması yapan Avrupa Birliği, 116 milyar euroluk bütçesinin 55 milyar eurosunu kendi çiftçisinin cebine koyuyor. ABD ise kendi çiftçisine her yıl devlet kesesinden 150 milyar dolar aktarıyor. BBC programcısı Jescia Williams,  “Dünyada Değişmesi Gereken 50 Gerçek”  adını verdiği kitapta,  “ABD’de her inek için 2.50 dolarlık sübvansiyon Afrika’nın yüzde 75’inin günlük geçiminden daha fazla” notunu düşüyor.
Bunları niye mi söylüyoruz?
Söylüyoruz çünkü Türkiye’yi yönetenler Avrupa ve Amerika’nın “Yaptığını” değil  “Yap” dediğini yaparak ülkeyi uçurumun kenarına götürmüş bulunuyor da ondan. AB ve ABD Telekom, Demir-Çelik ve Tüpraş benzeri stratejik hiçbir kuruma yabancı sermayeyi sokmuyor. Sağladıkları destekten de anlıyoruz ki onlar için tarım ve hayvancılık da bir  “stratejik varlık” . Dün Et Balık ve Sümerbank’ı elden çıkarmak için,  “Zarar ediyor ne yapalım!”  diyen Ankara’dakiler şimdi terörü önlemek için,  “Devlet Güneydoğu’da neler yapabilir!”  diye çırpınmaya başladı. Demek ki devlet, dükkan yönetme mantığıyla yönetilemiyor. ABD,  “Haydut Devlet”  ilan ettiği 7 ülkenin 33 katı daha fazla askerî harcamayı niye yapıyor? Selim Somçağ’ın bir televizyon kanalında söylediği gibi, askeriye de zarar ediyor, itfaiye de, o zaman bu kurumları elden çıkarmak mı gerekiyor?
Gün gelecek iki yıllık kârları karşılığı yabancılara devredilen kurum ve bankaların özelleştirilen, yahut kapatılan Et Balık kombinaları ve Sümerbank’ın Güneydoğu’da yol açtığı boşluk misali, Türkiye’nin tamamını çok yönlü bir boşluğa düşürdüğü bir acı gerçek olarak fark edilecektir. Lütfen çevrenize şöyle bir bakınız ve söyleyiniz:
 “- Geçim derdi olmayan ve refah içersinde olanlar kimler?”
Bunlar elbette gayrimenkulu olanlar, dükkânı tezgâhı, fabrikası, toprağı olanlar, şirketi olanlar. Peki, ekmeğe, elektriğe, ulaşıma, ilâca, yakıta gelen üç kuruş zam yüzünden hayatı altüst olanlar, çocuğunu okutamayan, hastasını iyileştiremeyen, sokakta titreyen, yatağına yarı aç yarı tok girenler kimler? Hiçbir şeyi olmayanlar, maaş ve ücretliler, yani ya el eline, ya devlet eline bakanlar. Şahıslar için geçerli olan, milletler ve devletler için de geçerlidir. Şirket, toprak ve her türlü mal varlığı olan devlet ve milletlerle, bu varlıkları yabancıların elinde olan devlet ve milletler bir olabilir mi? Elbette olamaz. Avrupa Birliği ve ABD nasıl elinde bulundurduğu silah, para ve BM gibi, Dünya Bankası gibi kurumlarla başka ülkelere,  “Şöyle ticaret yapacaksın” yahut  “Azınlık hakları şöyle olacak, meclisinden 15 günde 15 kanun çıkartacaksın, atom bombası yapmayacaksın, İsrail’le iyi geçineceksin!” diyebiliyorsa, para kazanan, istihdam sağlayan ve stratejik olan kurumları ellerine geçiren yabancılar da senin ülkende Amerika ve AB’nin dünyada yaptığını yapma gücünü kendinde bulmayacak mı?
Herkesin meseleye bir de bu açıdan bakmayı denemesinde istiklâl ve istikbalimiz açısından bir mecburiyet
yok mu? 
Lütfen herkes eline kâğıt kalem alıp Türkiye’nin yüz akı kurumlarını bir listelesin ve ardından da bunların kimlere devredildiğine bir baksın. Sonra Fırat ve Dicle suları ve GAP coğrafyası başta olmak üzere sırada nelerin olduğunu bu çizelgeye eklesin.
Bu yapıldığında Türk halkının yakın bir gelecekte kendi ülkesinde bir yabancı, kendi toprağında bir maraba durumuna düşeceği çok net bir şekilde gözükecektir.
Maliye Bakanı Unakıtan,  “Korkmayın kimse aldığı müesseseyi ülkesine götürmüyor!” diyor, diyebiliyor. İyi de, aynı şeye İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya, Amerika, Yunanistan, İsrail niye müsaade etmiyor? Bir Türk, Yunanistan’ın Telekom’una ortak olabilir mi? Adamlar Ziraat Bankası’nın Selânik’te şube açmasına izin vermedi. Fransa yoğurdunu yabancılara sattırmadı. Sonra, satın alan aldığı kurumu götürmüyor amma ettiği kârı götürüyor ve vergisini de doğru vermiyor; görmüyor muyuz!
Ve siz bu AB(D) cehalet yahut ihanetinize  “AB(D) Kriterleri”  diyorsunuz, öyle mi?

Yazarın Diğer Yazıları