Gezideki muammalar

Şimdi cevap vermek zorunda olduğumuz soru şu: Fehmi Koru servise konulan fotoğrafta neden görülmüyordu?

Cumhurbaşkanı Gül’ün Amerika seyahati, içerdiği bir dizi muamma ile gündemde kalmayı sürdürüyor.
Bunlardan bazıları şöyle:
1- Ajans tarafından servise konulan mutat uçak içi fotoğrafındaki ayrıntılar çok önemli.
Fotoğrafta cumhurbaşkanı son derece mağrur ve mutlu; ’ben de istersem önemli gazetecileri uçaktaki odama toplayabiliyorum artık. Başbakan çatlasın patlasın’ der gibi bakıyor.
Önemli gazeteciler de bindirilmiş olduklarından son derece gururlu.
Bir de cumhurbaşkanının tam karşısındaki koltukta oturan ve fotoğrafta sadece elleri gözüken kişi var. Onun kim olduğu belli değil çünkü sadece elleri gözüküyor, kendisi gözükmüyor. Ajans bu şekilde servis etmiş fotoğrafı.
Devletin önemli kişilerinin uçakta oturduğu koltuğun tam karşısındaki bu koltuk, basın âleminde ’Fehmi Koru’ koltuğu olarak adlandırılmıştır. Çünkü hemen her gezide bu koltuğun Fehmi Koru’ya rezerve edilmiş gibi bir görünüm var ortada.
Sadece elleri görüldüğü halde fotoğraftaki o kişinin Fehmi Koru olduğu da kesin. Şimdi cevap vermek zorunda olduğumuz soru şu: Fehmi Koru servise konulan fotoğrafta neden görülmüyordu? Bunun birkaç olası cevabı var:
A- Fehmi Koru hep orada oturmakta olduğu için fotoğrafın eski bir geziye ait olup arşivden alındığı izlenimi vermesi engellenmek istendi.
B- Ajansta Fehmi Koru’yu Cumhurbaşkanı Gül’ün koruması zannettiler. (Bu hislerinde aslında yanılmadıkları Taha Kıvanç yazılarından anlaşılabilir. Dünkü yazısını okuduktan sonra ben Taha Kıvanç’In cumhurbaşkanlığı basın danışmanlığına atandığını bile zannettim).
C- Fethullah Gülen’i üzmek istemediler. Çünkü o koltukta her zaman Fehmi Koru’yu otururken gören ve Zaman Gazetesi Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’yı bir türlü o koltukta otururken göremeyen Fethullah Gülen Bey üzülebilirdi. Bu engellenmiş oldu.
2- Hızlandırılmış görüşme olduğundan Başkan Bush görüşmeyi erken bitirmek isterse, Başbakan Erdoğan’ın görüşme süresinden arkada kalmak istemeyen heyet konuşmayı uzatmak için planlar yapmış olmalı.
3- Hızlandırılmış görüşmeyi inşallah ABD Başkanı Bush, Amerika basınına bir ’quickie’diye yorumlamaz. Bu çok büyük bir skandala ve ağır yanlış anlamalara neden olabilir. Çünkü aynı zamanda ’hızlı’anlamına gelen quickie’nin argo anlamı İngiliz dilinde ’tak fişi bitir işi’ şeklinde tanımlanan hızlı sekstir.
’Başkan Bush böyle bir skandala yol açabilir mi’ diye soran olursa, şu anda onları muhatap bile almak istemiyorum.  
* Serdar Turgut / Akşam

+++++

Abdullah Gül geyikleri
Abdullah Gül’ün canı sıkılıyormuş. Durup dururken “Eski dostları” nı telefonla arıyormuş. “Alo! Ben Abdullah!” diyormuş... Karşıdaki “Hangi Abdullah?” diye sorunca Abdullah Gül, alınganlık gösteriyor gibi yapıp, “Hangi Abdullah mı? Cumhurbaşkanı Abdullah!” diyerek bombayı patlatıyor ve karşısındakini şaşkınlıklara gark ediyormuş...
Gazeteci seçimi
Tayyip Erdoğan’dan “Daha demokrat” olduğunu kanıtlamak için hiçbir fırsatı kaçırmayan Abdullah Gül, en son ABD gezisindeki gazeteci seçimiyle de golünü atmış oldu... Başbakan Tayyip Erdoğan’ın gezilerinde yer vermediği Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin, Abdullah Gül’ün ABD gezisine katılan gazetecilerin arasına alındı... Böylece Gül, “Ben Tayyip Erdoğan’dan daha demokratım” mesajını vermiş oldu...
Memecan zorda
Abdullah Gül’ün Sabah gazetesinin başarılı çizeri Salih Memecan ile kurduğu yakın dostluk, Türk medya tarihinde eşi görülmemiş bir olaya neden olmuş... İktidar çevrelerinde her zaman sempatiyle karşılanan Salih Memecan, Gül ile Erdoğan arasındaki zorlu dengeyi birazcık bozunca Erdoğan’ın hışmına uğramış... Erdoğan’ın, “Beni elektrik zammı yapan Başbakan olarak çiziyor... Ama iş Abdullah’a gelince sempatinin tozunu attırıyor... Olmaz ki...” dediği rivayet ediliyor. 
* Ahmet Hakan / Hürriyet

+++++

Bu nasıl gaf?
Ben Gül’ün böyle bir davete neden balıklama atladığını hálá anlamış değilim. Başbakan daha yeni döndü Beyaz Saray’dan.
Gül ne konuştu Bush’la? Yetkisiz ve sorumsuz olarak neyi halletti?
Neyse...
Esas üzerinde durmak istediğim, Cumhurbaşkanı’nın giderken uçakta gazeteci arkadaşlarımıza söyledikleri:
“Irak PKK’yı aradan çıkarsın Türkiye’den on misli fazla yardım alır.”
Cumhurbaşkanı, kimin parasını kime bol keseden dağıtıyor? Türkiye’de 20 milyona yakın insan yoksulluk sınırının altında yaşam savaşı veriyor. Yüz binlerce insan açlıkla boğuşuyor. Gül’ün o kadar parası varsa, önce kendi insanlarının karnını doyursun.

+++++

Hediye
geldi mi?
Abdullah Gül’le birlikte ABD’ye giden gazetecilerden biri yol sohbeti sırasında soruyor:
- Hediyeler konusuna neden açıklık getirmiyorsunuz?
Cevap şöyle:
- Bana gelen hediyeleri Kayseri’de bir müze kurup orada sergileyeceğim. Bana soruyorlar, ne hediye geldi diye. Ben şimdi gelen her hediyeyi, “Bakalım kim ne getirdi?” diye söyleyecek değilim. Memurlar kaydediyor hepsini, müzede sergilenecek. O konudaki titizliğimi bilenler biliyor. Bir tek bu soru olsa derhal açıklama yapılması talimatını verirdim. Ancak, adam, hemen her konuda, ipe sapa gelmez iddialarını yazıp “Cumhurbaşkanı cevap versin” diyebiliyor. Bu üsluba cevap vermem...
Cumhurbaşkanı gazetecilerin üslubuna kızmış gibi yapıyor. Ne var ki, soruyu soran sadece gazeteciler değil. 3 CHP milletvekilinin de konuyla ilgili 3 soru önergesi var... Cevap bekliyorlar. Sorulan soru basit:
- Suudi Arabistan Kralı size ve eşinize hediye getirdi mi? Hediyelerin kaydı yapıldı mı?
Cevap olarak “Getirdi, kayda geçirildi” veya “Getirmedi” demek çok mu zor?
Sorunun cevabı için en az 7 - 8 yıl Kayseri’de müze kurulmasını mı bekleyeceğiz? O zamana kadar insanlar başka şeyden olmasa meraktan ölür!
Üstelik Sayın Gül’ün bu konudaki titizliği de kendi beyanının aksine pek bilinmiyor... Kızının düğününe gelen hediyelerin yarısını şehit ailelerine vermeyi vaat ettiği halde bugüne dek vaadini yerine getirip getirmediğini açıklamadı. Özetle; hediyelerle ilgili merak berdevam...
* Melih Aşık / Milliyet

+++++

Vatan
Can Ataklı

Yolun sonu diktatörlük 

Sayın Başbakan;
Meclis grubunuzda dün yaptığınız konuşmayı önce dikkatle dinledim daha sonra da yazılı metninden bir kere daha okudum.Konuşmanızın bazı noktalarının beni çok korkuttuğunu söylemek istiyorum. Çünkü halka çok hoş gelecek bazı söylemleriniz giderek “tek adam” olmayı çok sevdiğiniz doğrultusundaki hislerimi güçlendirdi.
Sayın Başbakan; tek adam olma idealinizin sizi aynı zamanda diktatörlüğe de götüreceğini lütfen unutmayın.
Dünkü konuşmanızda “özgürlüklerin sınırsız olmadığını” söylediniz. Basının sınırsız özgürlük istediğini ve bunu da hakaret edebilmek amacıyla yaptığını belirttiniz. Bu yargıya nasıl vardığınızı bilemiyorum. Ancak hakkınızda açılan “sayın” davasını ele alış biçiminiz ve vardığınız sonuç, hukuk ve adalet kavramlarını altüst eder nitelikteydi.
“Birine sayın demişiz” diyorsunuz. Oysa o “biri” dediğiniz, binlerce vatan evladının katili bir terörist. Hakkınızda “üç kuruşluk” dava açılmasını ve bundan mahkum olmanızı da eleştirerek “Ben bir ceza almışsam buna inanmalıyım” diyorsunuz. Sonra da ekliyorsunuz “Hukuk bu kadar zedelenmemeli.”
Yani diyorsunuz ki mahkemeler size karşı oldukları için bu tür kararlar veriyorlar. Siz de aba altından sopa göstererek “Sakın bir daha yapmaya kalkmayın” diyorsunuz. Bu çok vahim bir gidiştir Sayın Başbakan. Yargının bağımsızlığı bizzat sizin elinizle yok ediliyor bu durumda.
Sayın Başbakan; anladığım kadarıyla hakkınızdaki eleştiriler ve özellikle mahkeme kararları duygusal yanınızı çok etkiliyor. Hepimiz insanız, bundan etkileniriz. Ancak siz ülkeyi yöneten kişi konumundasınız. Dün yaptığınız konuşmayı dinleyen hakim ve savcıların kendilerini nasıl bir baskı altında hissedeceklerini düşünebiliyor musunuz?
Benim endişem, çevrenizin de etkisiyle “tek adam” olmayı çok sevmeniz ve giderek diktatör olmanız. Unutmayın ki bulunduğunuz yere demokrasinin nimetlerinden yararlanarak geldiniz. Demokrasiyi sadece kalabalıkların desteği olarak nitelendirip kendinize de kötülük etmeyiniz.
Hatırlatmak istedim.
Saygılarımla.

+++++

GÜNÜN YORUMU
Az bile...

MHP’nin barajı aşması sonucu AKP’nin Hazine’den aldığı yardımda 100 milyon YTL’lik azalma olmuş.
MHP’nin
AKP’ye yaptığı yardımların yanında bu
100 milyonun
lafı mı olur...

*Haldun Ertem / Milliyet

Yazarın Diğer Yazıları