Dağlıca'nın esrarı

PKK, 22 Ekim 2007’de Dağlıca Karakolunu bastı, 12 askerimizi kalleşçe şehit etti ve sekiz asker ya esir alındılar-kaçırıldılar veya bir rivayete göre de, teslim oldular. Sonra da bu askerler, DTP yardımıyla ve merasimle iade edildiler. Bu da, en azından DTP’nin, PKK üzerinde ne kadar etkili olduğunu gösterdi.
22 Ekim’de Dağlıca’da ne olmuştu? 8 asker, silahlarını -yani namuslarını- bırakıp, fazla direnmeden PKK’ya teslim mi olmuşlardı? Bir iddiaya göre de, bazı şehitleri onlardan biri mi vurmuştu? Teslim  “töreninde”  ve sonra Kürt Roj TV’de söylenenler, bu askerlerden bazılarının söyledikleri, bu esir düşmede -kaçırılmada- veya ateş etmeden teslim olmakta müphem, esrarengiz bir şeyler olduğunu gösteriyor!
“8 asker”, şimdi Askeri Mahkemede yargılanıyorlar. Savcının sanıklar ve özellikle er Ramiz Yüce hakkında ağır cezalar istemesi, bu konuda  “ağır”  şüpheler bulunduğunu gösteriyor, Gerçekler, tahkikat -sorgulama- derinleştirilince ortaya çıkacak ve son hüküm verilecek. Herhalde bu olayın müphem -esrarengiz- kalmaması, gerçeğin hiçbir şüpheye mahal bırakmadan ve biran evvel açıklanması lâzım.
Her olayda ve hususta, TSK’yı suçlamayı  “görev” bilen, “malûm taraflar”, bu olayda da çirkin imalarda bulunuyorlar ve bazı emekli Askeri Yargıçların yorumlarına yeriyorlar. Bu olayın ucunun Genelkurmay Başkanlığına kadar gideceğini, Ramiz Yüce’nin, başka hataları örtmek için, günah keçisi olarak kullanıldığını, imadan öte, iddia ediyorlar.
Ben bu ayrıntılara girmeyeceğim ve hüküm vermeyeceğim, çünkü naçizane hukuk bilgimle, tahkikat ve yargılama sürerken, bazı yazarların ve hem de özellikle ordudan emekli hukuk adamlarının, tahkikatı ve yargıyı etkileyecek yorumlarında bulunmalarını hukuka aykırı buluyorum!
Ama şunları belirtmek isterim; TSK, gerçek bir savaşta... Bizler, sıcak evlerimizde otururken, bazıları da, rahat köşelerinden ahkâm keserlerken, askerlerimiz Güneydoğu’da ve Kuzey Irak’ta, canlarını dişlerine takmış, kalleş, hiçbir kural tanımayan, hunhar eşkıya ile dövüşüyorlar. Önce, ispat edilmemiş iddialarla, onların morallerini  bozmanın ve kafalarını karıştırmanın hiç zamanı değil! Böylelikle düşmanlara koz vermek de suç... Ama galiba, bazılarının asıl maksadı bu!
Sıcak savaş ve şartlarında, olayların süratle gelişmesi hakkında sonradan hüküm vermek ve mesela Dağlıca’da neler olduğunu tespit etmek, aslında çok güç! O şartlarda, karar ve emir vermek durumunda olan komutanları da, hariçten gazel okurcasına, töhmet altında bırakmak da, en azından haksızlık.
Savaşlarda her zaman böyle benzer olaylar olmuş ve bu konuda da romanlar yazılmış ve filmler yapılmıştı.

Hakikat ve ihanet

Bu olayda, biri birleriyle çelişen güzel bir hakikat ve de maalesef, acı bir olgu var. TSK, bu mücadelede anlaşılıyor ki, bütün askerlerini kökenlerine, sicil ve sabıkalarına bakmadan, tefrik yapmadan, eşit şartlarda birliklerde bulunduruyor! Kürt asıllıları ayırmıyor ve onlara silah emanet ediyor, operasyonlarda önemli görevler veriyor! Bu, Kürt asıllı Türk erler de görevlerini kahramanca yapıyorlar. Çanakkale’de, Kurtuluş Savaşında olduğu gibi...
Kore savaşında buna, Kürt kökenlilerin diğer silah arkadaşlarını, nasıl koruduklarına, bizzat tanık oldum ve canlarımızı da, tereddüt etmeden onlara emanet ettik! Bu askerlerden bazıları, sonuna kadar savaştıktan sonra esir düştüler ama esir kamplarında Çinlilerin psikolojik baskılarına ve vaatlerine rağmen hiç fire vermediler.
Ancak birkaç yıl önce Diyarbakır Orduevi’nde, Kürt asıllı erler, Komutanların kahvelerine fare zehiri koymuşlardı ve şimdi de  “Dağlıca esrarı” ! Ne oldu da, tılsım bozuldu?... Kürt asıllılardan şüphe eder hale geldik! Bence asıl üzerinde durulması ve irdelenmesi gereken de budur ve ucu da, Genelkurmay’a değil, içeriden ve dışarıdan kışkırtılan,  “Kürt etnik milliyetçiliğine” dayanır! Yaratılan  “Frankenştayn Canavarını” konjonktürel tedbirlerle,  “barışçı çözümle”  yok edeceğimizi sanmayalım.
İkinci nokta; Diyarbakır bombacısının PKK’lı olduğu meydana çıktı. Dr Frankeştaynlar-Dr. Jeckyler, şimdi olayı telin ediyorlar. PKK komutanları, “Hedef askeri araçtı, bizimkiler yanlış yapmış ” diyesiler. Ve bunu, bizdeki  “Taraftarlar”  PKK içinde bölünme olduğuna yorumluyorlar! Özür kabahatten çok büyük ve bu yorum da külliyen yanlış!
Ahmet (neden, nasıl) Türk de “Çerkezler, Lazlar vb.. ’azınlık’ama Kürtler ’azınlık’değil” demiş. Devlette “ortak” olacağını ima etmiş. Umuda sınır yok. Artan ve bütün ülkeye yayılan nüfuslarıyla “çoğunluk” da olur, bütün Türkiye’yi  “Kürdistan’a” çevirirler... Biz, asıl bu ormanı görmez, hâlâ ağaçlar ve dallarıyla iştigal ettikçe!

Yazarın Diğer Yazıları