Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

Alnından öpülecek gençler!

O mahşer günlerinde vatan savunması için Çanakkale’ye giden Mehmetlerin alınları ve avuç içleri kınalanırdı. Onun için de onların adı “Kınalı Kuzu”ya çıkmıştı. Anadolu, bu “kınalı kuzu” ların canı ve kanı pahasına Türk vatanı yapılabilmiştir. Bugün bir Türkiye varsa, o yüzbinlerce kınalı kuzunun kanları sayesinde vardır. Kısacası, Anadolu’da tutunmak sanıldığı gibi kolay olmamıştır.
Çocuğunu askere Türkler gibi, davulla zurnayla ve gururla gönderen bir başka milletten söz etmek çok zordur. Anadolu topraklarını Türk ve Müslüman kılan, işte bu kültürdür. Daha açıkçası bu kültür, “git oğlum git, ya gazi ol ya şehit” diyenlerin kültürüdür. Türk milletini bulunduğu bu coğrafyaya egemen kılan temel değer, bu kültürden beslenmiştir. Türkiye coğrafyasında bayrakları bayrak; toprakları vatan yapmak ancak kanla ve canla mümkün olmuştur.
Onun içindir ki bayrağa, vatana ve şehide bu topraklar üzerinde yüklenen anlam çok derindir. 1950 yılında Galatasaray Lisesi’nin son sınıfında okuyan öğrencilerin kanlarıyla Kore’de bulunan Türk askerleri için bir bayrak yapmaları da bu kültürün ürünüdür. Büyük boy olarak yapılan bu Türk bayrağının üzerine öğrenciler kanlarıyla  “Seninleyiz”  yazısı yazmışlardır. Bayrak Kore’deki birliğe iletilir, görev süresince orada kalır, Kore dönüşü de bu bayrak Harbiye Askeri Müze’de sergilenmeye başlanır. Bunu niçin hatırlattık? Şimdi de onu açıklayalım. Bir süre önce Dağlıca’da hain bir pusu sonucu on üç Mehmetçik şehit edilmişti. Bu saldırı, bütün Türk milletinin yüreklerini dağlamıştı. Kırşehir’de bir grup lise öğrencisi de tıpkı 1950’li yıllarda Galatasaray Lisesi öğrencileri gibi bu olaya kanlarıyla yaptıkları Türk Bayrağı’yla gerekli cevabı vermişlerdir. Gençlerin verdiği mesaj şudur: Bu vatanın bu bayrak uğruna seve seve kanını dökmeye hazır evlatları var. Onlar, Genelkurmay Başkanı’na vatan ve bayrak için biz de “hazırız” mesajını vermişlerdir. Çanakkale Savaşı sırasında Tıp öğrencilerinin, bir süre önce de Galatasaray Lisesi’nde ağabeylerinin yaptıkları gibi bunu yapmışlardır. Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın bu asil tavrı açıklaması, bir takım çevrelere aradığı fırsatı vermiştir. Sokaklarda vatandaşların arabasını yakan, dağlarda çoluk çocuk demeden kan döken kanlı örgüte karşı çıkamayanlar, bir anda “bayrak  fetişizm”inden bahsetmeye başladılar. İftihar edilecek bu davranıştan bu cenahın niçin üzüntü duyduğunu anlamak mümkün değildir. Çünkü vatan ve bayrak sevgisinden, ancak vatan ve bayrak düşmanları rahatsızlık duyar.
Birileri gençlerin bayrağından rahatsız olurken, bir başkaları da İstiklal Marşı’nın söylenmesinden büyük sıkıntı duyduğunu açıkladı. Şanlıurfa’da bir panelde, İstiklal Marşı’nın okunmasından rahatsızlık duyan bir katılımcı, “Böyle bir şey görmedim. Niye böyle bir şeye ihtiyaç duyuldu bunu da bilmiyorum. Resmi ideolojiyi değiştirmeye, bunun yanlış olduğunu anlatmaya çalışıyoruz” demiş.
Panelde saygı duruşu yapılmasının ya da İstiklal Marşı okunmasının “resmi ideoloji” olarak nitelendirilmesi, cehalet eseri olsa gerek. Bağımsızlık duygusunun, İstiklal Marşının, özgürlüğün, vatanseverliğin, onurlu ya da namuslu olmanın resmi ideolojiyle değil şerefle bir ilişkisi vardır. Bu ülkede İstiklal Marşını söylemek ya da kanını bayrağı için feda etmek, resmi ideolojiyle değil vatanseverlikle ilgilidir. Görünen o ki, birilerine bu ülkede bir şeyler ağır gelmektedir. Onların bir kısmının ataları da aynı ağırlığın altında ezilmişti.
Ancak şu iyi bilinmelidir ki, bu ülkeyi bugünün “vicdani retçiler” i ya da onların dün Kurtuluş Savaşı verilirken Avrupa’ya sıvışan dedeleri var etmemiştir. Eğer birileri bugün bu ülkede özgür, egemen ve bağımsız olarak yaşıyorsa, bunu dünün “kınalı kuzu”larına ve onu yaratan kültüre borçludurlar.
Bu ülke; göğsünü gere gere her yerde İstiklal Marşını söylemesini ve İstiklalin sembolü olan al bayrağını, al kanlarıyla sulamasını bilenlerin ülkesidir. O liseli gençler de, alnından öpülecek neslin, ölmediğinin işaretlerini vermiştir.

Yazarın Diğer Yazıları