Artık bir şefimiz var

Her eylemi, her söylemi, bu ülkede kendisinden başka hiçbir kimseye, hiçbir kuruma, hiçbir güce, ilkeye meydan bırakmayacak kadar kişisel. Keyfi...

Türkiye gerçekten demokrasi yolunda hızlı adımlar mı atıyor, bu sorunun yanıtını, kendilerini “Demokrat” ilan eden dostlarımın önce kendi kendilerine vermeleri gerekiyor.
Özellikle de, Atatürk Yasası yüzünden Atatürk’e açıkça küfür edemeyip, Cumhuriyet’in tüm kurumlarına saldırarak, söverek, nefretlerini bu yolla kusanlara, Atatürk’ü ülkenin o günkü koşullarını, acil çözüm bekleyen sorunlarını hiç hesaba katmadan “Diktatör” ilan edenlere, onun yasası olmadığı için en yakın çalışma arkadaşı İsmet İnönü’ye, aslında Atatürk’ü yıpratmak için sövüp sayanlara soruyorum..
Atatürk, İnönü, demokrasi düşmanı Ebedi ve Milli Şeflerdi.. Tamam..
Peki bugün sistem ne?.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne, halkın yüzde 47’sinin oyunu almış bir partinin soktuğu milletvekilleri var. Tamam.. Peki bu milletvekillerini gerçekten halk mı seçti?..
Yoksa seçim öncesi bir tek, tek bir adam, evine kapanıp, listelerin tümünü teker teker mi belirledi.. Bunlar, milletin vekilleri mi, yoksa o tek adamın seçtikleri mi?.
Belediye Başkanlarını da halk seçti. Öyle mi?. Kadir Topbaş’ı, Melih Gökçek’i seçenler halk mı?.
Seneye yerel seçimlerde İstanbul’un, Ankara’nın Belediye Başkanı’nın kim olacağına halk mı karar verecek, yoksa o “Tek” adam mı?.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, o tek adamın istemediği bir kararı alabiliyor mu?. Örnek var mı?. Ya da istediği bir karara “Hayır” diyebilen tek kişi çıkıyor mu, o tek adamın teker teker seçtiği Milletvekilleri arasından.. Örnek var mı?
Tek adam tek başına, kendisini kanun koyucu ilan etmiyor mu?
 “Kimseye sormak zorunda değilim. Gerekirse kanun çıkarırım” ne demek?.
Ve de meydan okuduğu olaya bakar mısınız?.
Cumhuriyetin merkezini değiştirmenin ilk adımı.. Kaleleri birer birer düşürmeyi öğrendi ya.. Sıra Anayasa’nın değişmez ilkelerini de delmeye geldi..
Merkez Bankası Başkanı “Hayır” diyor.. Çalışanlar “Hayır” diyor. Anayasa “Hayır” diyor.. Tek adam “Ben yaparım” diye meydan okuyor. Türk ekonomisi gelişecekmiş.. Nasıl?. Merkez Bankası İstanbul’a taşınırsa, ekonomi nasıl ve niçin gelişecek, bir örnekle benim kaz kafama sokabilir mi?.
İstanbul’un göçlerle yığıntı bir kent olmasından en şikâyetçi kendisi.. Bu kenti yönetti biliyor çünkü. Şimdi kamu bankalarının İstanbul’a taşınması, bu yığılmayı tahrik ve teşvik etmeyecek, katlamayacak mı?. O zaman mesele ne?.. Mesele, Cumhuriyetin, bozkırda yarattığı alternatif metropolü ortadan kaldırmak.. Cumhuriyetin en büyük eserini yok etmek.
“Siyasi simge olsa ne yazar” diyor.. Amaç gene anayasayı delmek. Çünkü elini kolunu bağlayan tek şey, Anayasa.. İstediğini seçiyor, istediği yasayı çıkarıyor. Çankaya’ya da istediğini seçti ya. O da önüne geleni anında imzalıyor. Tek sorunu Anayasa.. Onu da uydurdu mu, gel keyfim gel olacak ya..
Anayasa “Din siyasete alet edilemez” diyor..
Bugüne dek dini olduğunu iddia ettiği sıkmabaşın siyasi simge olduğunu kabul ederek, Laiklik ilkesine en büyük darbeyi bilerek vuruyor. Dini siyasete alet ettikleri için kapatılan partiler, mahkûm olan siyasiler var. O şimdi meydan okuyor..
“Ben istersem dini de siyasete alet ederim arkadaş!..”
Şehide “Kelle”, terörist lidere “Sayın” dediği için kendisini mahkûm eden mahkemelere alenen kafa tutuyor.
Yasama ve yürütme elinde. Sonuncu güç yargıyı da eline geçirene dek yıpratmaya kararlı..
İş isteyen vatandaşa “Ananı da al gel” hata yapan memuruna “Senden cacık olmaz” diye aşağılayacak kadar tepeden bakıyor. Her eylemi, her söylemi, bu ülkede kendisinden başka hiçbir kimseye, hiçbir kuruma, hiçbir güce, ilkeye meydan bırakmayacak kadar kişisel. Keyfi..
Ülkeyi tek başına yönetiyor, açık seçik..
O zaman demokrat dostlarım, bu ülkede rejim nasıl oluyor da giderek demokratlaşıyor?.
Bugünün sizin deyişinizle Ebedi ve Milli Şef günlerinden farkı nedir?.
İslami Şefimiz olunca, demokrat mı oluyoruz?. 
* Hıncal Uluç / Sabah

+++++

Al sana istikrar!

4 milyon kişi işsiz.
24 milyon kişi yoksul.
40 milyon kişi borçlu.
Netice?
Haftada...
2 milyon kişi piyango bileti alıyor.
3 milyon kişi İddaa...
6 milyon kişi loto oynuyor.
Yılda... 390 gün at yarışı var!
Evet, 365 değil, 390.
Çünkü, dıgıdıktan baht arayanlara yıl yetmiyor, bazı günler iki seans koşuluyor.

**

Ahmet Çakar, soru soruyor, ev dağıtıyor, otomobil dağıtıyor, para dağıtıyor.
Telefon ettim...
Nedir vaziyet?
“Kötü, çok kötü... Beni gören yakama yapışıyor, yarışmaya katılmak için torpil istiyor, ağlayan, yalvaran, sokağa çıkamaz hale geldim” diyor.
En son bir emekli yarıştı...
Maaş 900 lira, iki evlat var, ikisi de üniversite mezunu, ikisi de işsiz, babadan harçlıkla idare ediyorlar, aylık 50’şer lira.
Kaç kişi böyle sırada?
“90 binden fazla!”

**

Acun, soru bile sormuyor...
Önceki akşam, bir İngiliz gelin katıldı. Annesinin 21 tane kardeşi varmış! Kafa káğıdı yabancı, zihniyet yerli yani.
O niye gelmiş peki?
Borcu var, iyi mi...

**

Aradım Acun’u...
Sendeki sıra kaç bin?
“340 bin!”
Vay anam vay... Niye sence?
“İnsanlarımızın çok borcu var. Batan batana... Hem ayağımızı yorganımıza göre uzatmıyoruz, hem de aza kanaat etmiyoruz galiba... Mesela, bir arkadaş katıldı, 30 bin liraya adeta hayatı kurtuluyordu, 40 bin lirayı alıp gitme şansı vardı, kutuyu tercih etti, sıfır lirayla gitti.”
Senin durum?
“Ben de boçluyum!”

**

Özetle... Divanü Lugati’t Türk 2008 versiyonunda, borcu olmayan “ıssız acun kaldı mı?”
Kalmadı kardeşim, kalmadı.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet

+++++

GÜNÜN TEKLİFİ
Ankara’dan İstanbul’a illa bir kurum gidecekse, Ankara Büyükşehir Belediyesi gitsin...
* Ankaralı - Gülhan Elmas

+++++

GÜNÜN TESPİTİ
Hoca (Murat Belge) kuşkusuz çok yetenekli biri... Yoksa öyle her önüne gelen eski solcuyu devşirip cumhuriyeti yıkım ekibine dahil etmezler...
* Melih Aşık / Milliyet

+++++

AYNA
Türkiye’de medyanın bir gün bu utanmaz tiplerden
temizleneceğine yürekten inanıyorum.
* Ergun Babahan Sabah

+++++

Milliyet
Nail Güreli

İçeride şamata dışarıda pazarlık

Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınması konusunda bir çift laf da biz edelim. İstanbul’da büyük bir deprem bekleniyor mu? Bekleniyor.
İnşallah beklenti gerçekleşmez, ama bir deprem felaketinde yalnız İstanbul’un değil, ülke ekonomisinin büyük zarar göreceği gerçek mi? Gerçek. Çünkü, ekonomi ve finans dünyası İstanbul’da yoğunlaşmış.
Yumurtaları aynı sepete koymamak kuralı var mı? Var.
O halde ekonomi ve finans odaklarını yaymak varken, Merkez Bankası’na varıncaya kadar riskli İstanbul’a yığılmak niye?
Niye mi?
Tayyip Bey Dolmabahçe Sarayı’nın bitişiğini Başbakanlık mekânı olarak mesken tutmadı mı?
Perşembenin gelişi çarşambadan belli. Bunlar elbet laf; kimi boş, kimi dolu. Asıl önemli olan şu:
Dikkat etsenize; son iki hafta içinde Başbakan Erdoğan içerde üç kez kel alaka gündem değiştirdi. Önce Alevi iftarına gidip ortalığı karıştırdı. Ardından Merkez Bankası’nın İstanbul’a taşınmasını ortaya attı. Son kez de türbanın simge olup olmadığını tartışmaya açtı. Af buyurun, bizim safoşlar da Tayyip Bey’in belirlediği gündeme maydanoz olarak havanda su dövmekten geri kalmıyor.
Bizce Tayyip Bey içeride sık sık gündem değiştirerek, dışarıda Türkiye’nin geleceğiyle ilgili yaşamsal önemde gelişmeleri gözden kaçırıp oldubittiye getirmeyi amaçlıyor. Ondan sonra içerisi daha kolay.
Ey siyaset ve medya erbabı, Tayyip Bey gündeminin kuyruğuna takılacağınıza, dışarıda kotarılanları kurcalayıp gündem yaratsanıza!

Yazarın Diğer Yazıları