Böyle anlaşma olur mu?

Şubat ayında Rum tarafında yapılacak seçimlerden sonra “dost(!) ve müttefik”  ABD’nin de katkıları ve Garantör İngiltere’nin  “oluru” ile Annan Planının bir benzeri önümüze konmuş olacaktır. Unutmayalım! Bu dostlar(!) eksersizin Rum tarafına da evet dedirtecek bir eksersiz olacağını çoktan açıklamışlardır. “Türkiye, önerilerini Rumların kabul edebilecekleri şekle soksun” önerisini ABD’nin saygılı temsilcisi Bryza boşuna söylemiş değildir. O halde karşılaşacağımız duruma bakalım: Annan Planı Tek halk, tek devlet, tek hükümet öngörmektedir; Türk askeri ile “yerleşiklerin” çıkması gündemdedir; Garantörlük istenmemektedir ve herhalde Annan Planındakinden de fazla sulandırılıp sıfırlanacaktır. Rum’u başka türlü memnun etmek mümkün değildir. Tek halk, tek egemenlik, tek devlet formülünü kabullenmiş olan “dostlar” ve AB masada bunların dışında bir şey talep etmemize karşı çıkacaklardır. Kırmızı çizgimizi korumaksızın masaya oturmanın sonucu “al-ver” pazarlığından ziyade “ver-ver” olacaktır. O halde Türk tarafı şimdiden kararını vermelidir: KKTC’nin varlığında diretilecek mi? Yoksa Annan Planında olduğu gibi adına “devlet” denilen “karma vilâyet” sistemine razı mı olacağız? Bu konuda TBMM’de ve KKTC Meclisinde tüm partilerin katılımı ile karar alınmadan böyle bir saçmalığa gidilecek mi? Türkiye’nin Garantörlüğünden (müdahale hakkı dahil) vazgeçilecek mi? Rum’u memnun etmek için buna da evet denmesi gerekecektir. Türkiye tek yanlı AİHM’nin öngördüğü tazminatları karşı taraftan Kıbrıs Türklerinin tazminatlarını ve Yunanistan’dan savaş tazminatı talep etmeksizin ödemeye razı olacak mı? Rum’u tatmin ve memnun etmek için bu da gereklidir. Listeyi uzatmak mümkündür.
24 Nisan 2004 Referandumunun sonucu Annan Planını yok hükmünde kılmıştır. Bu planı tadil suretiyle veya benzeri bir planı kabul ederek çözüm arayışına girmek büyük hata olacaktır. Annan Planına “evet” deyişimizi hem ABD adına Weston hem de Genel Sekreter Annan “Kıbrıslı Türkler çözümü tercih ederken 1983’de yaratmaya niyet ettikleri ” devletin “ tanınmasını amaçlayan on yıllar boyunca sürdürdükleri politikaları da terk etmişlerdir” şeklinde yorumlamışlardır (paragraf 87). Halbuki Plana “evet” diyelim diye bize “Plan KKTC’yi tanımakta ve yüceltmektedir” denmişti. İnananlar inandı. Ancak hükümetimiz Annan’ın bu yorumuna cevap vermedi; Türkiye de bu yorumu sessizlikle geçirmeyi tercih etti. Bununla da kalmadı bu raporun muhakkak Güvenlik Konseyi tarafından onaylanmasında ısrar etti. Raporun 90. paragrafında şu da var: “KKTC’yi tanıma ve ayrılmağa yardım etme BM Güvenlik Konseyi’nin kararlarına açıkça aykırıdır ve güttüğümüz hedefe ters düşer. Aynı zamanda bu yöndeki adımlar birleşme için oy vermiş bulunan Kıbrıslı Türklerin iradelerine saygısızlık teşkil eder” ! Ve bunlara rağmen “BM kararları çerçevesinde görüşmeye hazır olduğumuzu” söylüyoruz. Bu da yetmedi “Türkiye’nin limanlarını Kıbrıs’a açması tanınma anlamına gelmez” diye hüküm verilmeye başlandı. Minareler görülüyor. Kılavuza gerek kalmadı. Milletçe bu gidişata dur demek zamanı şimdidir.

Yazarın Diğer Yazıları