"Mesele olmayanları mesele yapmamak!"

Rahmetli İhsan Sabri Çağlayangil’in bir sözü vardı;  “Mesele olmayanları mesele yapmamak!”  ve kendisi diplomat olmadığı, hatta Emniyet kökenli olduğu halde Dışişleri Bakanlığında değme diplomatlardan çok daha başarılı olmuştu. Şimdi, türban konusunda, başından beri olanlar, aslında mesele olmayan bir konuyu, sadece “mesele”  yapmanın değil, bu “meseleyi” ülkenin başına bela etmenin şahikası! Yanlış üzerine, çoğunlukla, kasten yanlışlar yapılıyor ve “mesele”  gittikçe içinden çıkılmaz bir yumak haline geliyor! Son uzlaşma paketi bunun kanıtı! Eski Yunan trajedilerinde, konu öylesine girift ve içinden çıkılamaz hale gelirdi ki, mesela yazarı Oripides, Sofokles, içinden çıkamaz sonunda, sahneye bir -Deus ex Machina-  “ilahi bir makine” indirir, sorun güya öyle çözülmüş olurdu! Teşbihte hata olmaz!

Pandoranın kutusu
Bu konuda Pandora’nın kutusu açıldıkça, Rus bebekleri gibi sorun içinden sorun çıkıyor ve  “kördüğümün”  Büyük İskender’in kılıcıyla kesilmesi gerekecek! Haydi sorun, şimdilik  “çene altı”  formülüyle çözüldü,  “çenesi bağlandı”  diyelim; ancak yasaya fotoğraf konulamadığına göre (onu da düşünmüşler) bu da, muhakkak tartışma konusu olacak! Sonra, kızlarımız yüksek okullarda “eşitlik ilkesi”  adına yüksek öğretim görmek hakkından mahrum edilmediler, “çene altından”  bağlı başörtülerle okudular ve mezun oldular ve bu uygulama “benzetile benzetile”  ilk okullardan bütün kamusal alanlara yayılacak. Zaten asıl hedef de bu! İçtihat oluşturmak! Üniversitelerden, Siyasal Bilgiler Okullarından, Tıp Fakültesinden, Mimarlık Okullarından, Hukuk Fakültelerinden, vb.. mezun olan genç kızlar, haliyle branşlarında çalışmak;  polis, kaymakam, doktor, avukat yargıç ve devlet kuruluşlarında, mimar olmak isteyecekler. O zaman ne olacak? Şimdi hâlâ cari olan kurallara göre, bu mümkün olamayınca “türbancılar”  gene, eşitlik olmadığından şikâyet edecekler, oluşturulan  “içtihada”  göre, mesela polis kasketinin altına veya üstüne, avukat yargıç cüppelerin üstüne vb..  “formüller” üretip kabul ettirecekler! Tabii yersek! Beni, bu konuda özellikle rahatsız eden, kızdıran iki husus var: Biri; yeni  “Paketin”  gerekçesinde Atatürk’ün kullanılması! Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk:  “Hakikaten ’fikri hür, vicdanı hür ve irfanı hür’ nesiller, ancak kişilerin hiçbir gerekçeyle ayrıma tabi tutulmadığı ve eşit olarak yüksek öğrenim hakkından yararlanıldığı özgür üniversitelerde yetişebilir.” demişti. Bu sözlerin anlamı, maksadı, başka idi: Cumhuriyetin kuruluş yıllarından bir toplantıda, genç kızları, “Niçin, ayrı ve arkada oturuyorsunuz”  diye, ön sıralara çağırmış ve gerçek çağdaş eşitliklerini vurgulamak istemişti!  Yapmayın efendiler; Mustafa Kemal kadın erkek ayırımına nihayet vermek istedi ve bu da O’nun özellikle, 1926’dan sonra, açık başlı şapkalı hanımlarla çekilmiş fotoğraflarla da kanıtlanmışken, 1923’te bu konuda söylediklerini, çerçevesinden çıkarıp, kızların türban takmalarına gerekçe göstermeyin; Atatürk takiyeye, ulema tefsirine gelmez... Bari O’nu rahatsız etmeyin!  Mustafa Kemal, kurtuluş mücadelesinde; bazı hocalar, hacılar, minarelerden Kuvvayı Milliyecilere,  “Padişah, hilafet adına, din elden gidiyor”  diye minarelerden ateş ederlerken, hocalara, ayrı mektuplar yazarak telgraflar göndererek, maksatlarının İslam’a karşı olmadıklarını, uzun uzun anlatmaya çalışmıştı!

“At şu çarşafı”  
Bir de gerçek bir anı, tanığı olan babamdan: Mustafa Kemal, otuzlu yıllarda Sarayburnu parkında, kara çarşaflı bir genç kız görür ve yanına çağırır, adını sorduktan sonra;  “Fatma kızım gözlerin ne kadar güzel, at şu çarşafı”  der ve kız  “Sana feda olsun Paşam”  der ve çarşafı çıkarır! Bilmem anlatabildim mi? 

Ben ne yapacağım?
Kaç gündür okuyucularım, dostlarım “Bahçeli ne yapıyor, neyin peşinde?”  diye soruyorlar.  Ben de bunaldım ve hatta MHP’den istifa etmeyi bile düşündüm... Ancak sonra da, gene düşündüm; Ben, 1942’den beri  “üsteğmen” Alparslan Türkeş’le beraber ve Sayın Bahçeli’den çok önce vardım ve varım! Neden istifa edecekmişim... İstifa etmeleri, ayrılmaları gereken başkası, başkaları varken!
Benim MHP’de olup olmamanın,  “kuvveyi harbiyesi”  yok. Ama elim, hamdolsun hâlâ kılıç tutuyor. Mücadeleye devam!

Yazarın Diğer Yazıları