Bush'a kol saati yok

Amerikan başkanları ya da dışişleri bakanları Arap ülkelerine gidince oradaki krallar, emirler onlara hediye verebiliyorlar mı?

ABD’de görev yapmış üç diplomata sordum:- ABD başkanları ya da dışişleri bakanları Arap ülkelerine gidince oradaki krallar, emirler onlara hediye verebiliyorlar mı?
Yani?
Yani örneğin Bush’a altın bir Roleks ya da Rice’a altın bir Vacheron Konstantin gibi...
Genel müdürlere Bulgari...
Üçünden de aynı cevabı aldım:
- Cesaret edemezler... Çünkü önceden uyarılırlar. Özgün bir anı olabilir. O da belirli bir değerin üzerinde olamaz...
Doğrusu Bush’u ya da Clinton’ı böyle bir “kol saati” ni alırken hayal edemiyorum. Ya da Katar Emiri’nin, Sarkozy’nin odasına gece yarısı bir kol saati göndermesini...
Düşünsenize, Kuveyt Emiri kendisini Saddam’ın elinden kurtaran ABD Başkanı’na kol saati hediye ediyor.
Sanıyorum önce başkanlık protokol müdürü bunun ne anlama geldiğini kavrayamaz.
Acaba kral ne demek istedi?
Trajikomik
Şöyle de düşünebilir:
- Toplantılara tam zamanında gidiyoruz. Böyle bir saat göndererek bize zamanı neden hatırlatmak istesinler ki?
Komik değil mi?
Aslında trajikomik..
Çünkü onlar örneğin Katar Emiri’nin Başkan ve heyetine neden kol saati hediye ettiğine bir anlam veremezler... Ortada iki ülkenin diplomatik ilişkisi var. Kol saati de ne oluyor?
Bize gelince;
Bizde kol saati gelenek olarak “sünnet çocukları” na hediye edilir.
Böyle bir durum da olmadığına göre...
Aslında ben burada Emir’i de, Kral’ı da ayıplamıyorum. O hediyeleri alan gazetecilere ya da bürokratlara da bir sözüm yok.
Alıp sonra birine hediye edebilirler. Bağışlayabilirler. Ya da almayabilirler...
Kanun çıksın
Beni daha çok ilgilendiren şu soru:
Kral ya da Emir, Bush’a ya da Alman Başbakanı’na neden böyle bir hediye veremiyor?
 “Gavur(!)” diye mi?
Uzatmadan, devlet görevlilerinin ve temsilcilerinin hediye almalarını kısıtlayan bir kanun çıkartılmalı.
Yönetmelik değil. Cezası keskin bir kanun.
* Fatih Çekirge / Hürriyet

*****

Geri vermeyeceğim

Lafı uzatmak bile gereksiz... Çünkü mesleğim adına utanıyorum... Katar Emiri, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün ziyaretini izleyen tüm delegasyona, bu arada, listede yer alan gazetecilere birer saat hediye etti. Bunu, heyetteki biz gazetecilere, ’rüşvet ’olsun diye yapmadı. Ülkeyi kendi ’mülkü’saydığı için, evine misafir gelmiş bütün insanlara nasıl davranıyorsa, öyle davranarak yaptı... Oraların adeti bu...
Saat markalarından hiç anlamam... Daha doğrusu, saat, künye, kolye veya yüzük hiç takamam, bedenim reddediyor. Deniliyor ki, bir-kaç bin dolarlık saatlermiş...
Heyetteki bazı meslektaşlar hassasiyet gösterdiler ve hediyelerin geri verilmesini düşündüler. Normaldir. Hakları vardır. Kendilerine sadece iki tavsiyem oldu: 1- Hediyeler konusunda ne yapılacaksa, gazeteci heyetinin ortak uzlaşması ile yapalım, 2- Yapılacak şey mutlaka Katar toprakları dışında ve sadece heyetteki gazetecilerin bilgisi dahilinde kamuyla paylaşılmadan yapılsın. Neden? Çünkü meslek ilkelerimiz, gazetecilerin, takip ettikleri haberin önüne çıkmasını kabul etmiyor.
Önerim: Bu saatler sessizce bir arkadaşta toplansın, Türkiye’de bir hayır kurumuna verilsin, getireceği para bir işe yarasın. Anlaştık, ama olmadı. Kendi aralarında karar veren bir grup meslektaş, hediyeleri Katar topraklarında bıraktılar. Bunu yaparken, diğer meslektaşlarının fikirlerini sormadılar. Üstelik benim gibi bir çok meslektaşın saatleri de bavullar ile birlikte uçağa konulmuşken...
Bu durum, geziyi izleyen gazeteciler arasında son derece tatsız bir tartışmanın doğmasına, adeta bir kutuplaşmaya neden oldu. Bütün bunlar geçiştirilebilirdi...Fakat o yayınlar...’Hediye kabul eden ve etmeyen gazeteciler listeleri...’Ne yani... Hediyeyi verenler bu mesleğin ’temiz’ tarafı da ’sizin tavrınız cumhurbaşkanının gezisini gölgeledi, bu tavra yakın durmuyorum’ diyenler ’rüşvetçi’mi?
Türk basınında cumhurbaşkanı gezisi izleyecek seviyeye gelmiş hiç bir gazeteci, ’rüşvetçi’ olamaz. Çünkü sistem, bu tür insanları çok erken çağlarında yakalayıp temizler. Ayıptır, bu tür havalar yaratmak, mesleğe karşı büyük haksızlıktır...
Bana gelince... Ben, değerli meslektaşım Serpil Yılmaz’a da söylediğim gibi bugün (Pazartesi) saati, hiç bir patırtı-gürültü çıkarmadan ve başka hiç kimseye söylemeden Dışişleri Bakanlığı Protokol Dairesi’ne verecektim... Bu tür saçma skandal manşetlerinden sonra...Vermiyorum...
2001 ekonomik krizi günlerinde bile, ihtiyaç sahibi ailelerin çok iyi okuyan evlatlarına sahip çıkmasıyla tanınan ’melek’ karıma verdim o saati, o yapacağını bilir...
* Ardan Zentürk / Star


*****

Ahmet Hakan pişman mı?
TAYYİP Erdoğan ile aramıza kara kedilerin girmediği epey kısa süren “asr-ı saadet” döneminde ben de uçağa kabul edilen gazeteciler arasındaydım.
İşte o dönemde...
“Katar / Bahreyn / Danimarka” rotasındaki geziye ben de katılmıştım... Tabii ki başka gazeteci-
ler de vardı bu yolculukta... İsimleri bende saklı kalsın...
Gezimizin Katar bölümünde biraz görgüsüz kaçacak bir bonkörlükle karşı karşıya kalmıştık... Otel paralarını biz ödemiyorduk, odalarımıza hediyeler geliyordu falan...
Hediye paketini açtığımda sevimsiz mi sevimsiz, ağır, hantal, hayli demode ve ucuz görünen bir kol saatiyle karşılaşmıştım.
Ne yalan söyleyeyim: Ne benim, ne de diğer gazeteci arkadaşların aklına “Gazeteci hediye kabul etmez, şu çirkin saatleri hemen iade edelim” gibi bir fikir gelmemişti...
Keşke gelseydi: Hem o çirkin saatten kurtulur, hem de acayip etik bir hareket çekmiş olurdum...
Neyse... Sonuçta şöyle bir şey oldu: Yurda döner dönmez o sevimsiz saati, bizim evin işlerine yardım eden Yıldız’ın eşine hediye ettim...
Şu son “Katar saati” tartışmalarının ardından ise şöyle diyorum:
“Ulan yoksa benim küçümsediğim o saat beş bin dolar değerinde miydi?”
* Ahmet Hakan / Hürriyet


*****

Hediye konusu bitmez
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Katar gezisinde gazetecilere değeri 4-5 bin ABD Doları’nı bulan saatler armağan edilmesinin ardından meslek çevremizde başlayan etik tartışması, aslında çok gerilerde kalmış olması gereken bir durum.
Mesleğimizin evrensel ilkeleri ve gerek yurt dışında, gerekse Türkiye’deki büyük yayın kuruluşlarının bu konudaki tutumu belli.
Hediyeleri iade eden gazeteciler bu nedenle doğru bir iş yaptılar.
Ancak o geziye katılan 29 gazeteci içinde saatleri iade etmeyenler de var. Anadolu Ajansı Genel Müdürü saati kurumunun demirbaşına kaydettireceğini söylüyor. Herhalde TRT Genel Müdürü de benzeri bir tutum izleyecektir.
Herkese din-iman dersi verme peşindeki İslamcı gazetecilerin de saatleri bileklerine taktıklarını
biliyoruz. Bu kesimde bu tür pahalı hediyelere merak duymak ve onları kabul etmekte tereddüt etmemek demek ki yaygın bir tutum!
Katar gezisine katılan Maliye Bakanı, Bayındırlık Bakanı ve Enerji Bakanı da yasalara uygun olarak aldıkları hediyeleri değer tespiti için defterdarlıklara yollamalılar. Yasanın tanıdığı süre daralıyor, ben söylemiş olayım. Bu bakanlıkların üst düzey personeli de aynı şekilde davranmak zorunda. İleride “Bakan almıştı, ben de aldım” demek onları kurtarmaz, haberleri olsun.
Bu vesileyle yanıt alamadığım soruyu tekrar sorayım: Suudi Arabistan Kralı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı’nın eşlerine, ádeti olduğu üzere pahalı mücevherlerden oluşan birer hediye seti verdi mi? Verdiyse bunlar yasanın öngördüğü süre içinde değer tespiti yapılıp, ilgili şahısların kurumlarına devredildi mi?
“Milli irade” hediyelerle ilgili ne işlem yapıldığını merak ediyor. TBMM’deki dört ayrı soru önergesi ne oldu? Yoksa hediyeler de türbana sarılıp, bir minder altına mı sokuşturuldu?
* Mehmet Y. Yılmaz  / Hürriyet


*****

Ya gazetecilik?..
Cumhurbaşkanı Gül’ün Katar ziyaretinin ardından basının elinde ne kaldı diye sual ederseniz, “Emir Hazretleri’nin, Cumhurbaşkanımız’ın yanında terliğiyle oturuşunu gösteren terlikli fotoğraf ile gazetecilerin odalarına bırakılan saat” derim. Fakat Emir’in terliğinden çok hediyesi memleketi gerdi. Gazeteciler, kendi aralarında saate 5 bin dolar değer biçti.
Kimi, “Bu kadar kıymetli hediye kabul edemeyiz. Bu etiğe aykırı olur” dedi. Kimi “Yahu, adam hediye etmiş. Kabul etmezsek ayıp olur. Allah esirgesin iki ülke arasında diplomatik kriz patlar” falan diye kırk dereden su getirdi. Gazetecilerin otel paralarının da Katar devleti tarafından ödendiği anlaşılınca ortalık iyice karıştı.
Gazeteci, ederi ne olursa olsun kimseden hediye kabul etmemeli. Şimdi kalkıp, “İyi de kardeşim, Türk medyası, saat konusunda gösterdiği etik hassasiyeti tarafsız gazetecilik yapmakta gösteriyor mu” derseniz, edecek lafım çoktur. En iyisi “açtırmayın kutuyu, söyletmeyin kötüyü.”
* Ceyhan Altınyelek  / Bugün

Yazarın Diğer Yazıları