Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU

Sadi SOMUNCUOĞLU

"Kıdemli yazar" üzerinden vakıflar mesajı

Neden kıdemli bir yazar üzerinden verilen mesaj önemli? Çünkü bu kişiler, mesleği ve kıdemi itibarıyla gündem denizinde kulaç atarken, hem doğru bilgi sahibi olma, hem de meselelerin mantığını yakalama konumundadırlar. Verdikleri bilgiler doğru, yorumları yerinde ise önemli bir hizmet yapmış olurlar.
Bu anlayıştan hareketle Yalçın Doğan’ın 13 Şubat tarihli Hürriyet Gazetesi’nde yayımlanan “Meryem Veledi Osep” başlıklı yazısını ele almak istiyoruz. Konu Vakıflar Yasa Tasarısı, vardığı sonuç da net ve doğru. Yalçın, CHP Milletvekili İsa Gök’ün,  “Bu egemenlik hakkını devreden bir yasa, sömürge yasası” görüşüne katılıp,  “Türkiye’de yabancı sermaye eliyle yapılan yatırımlarda artık farklı bir yöntem var. Her yatırımın arkasında, bir vakıf lobisi var... Bankacılık ve borsadaki tuzak, vakıflar yoluyla, sosyal alanlara yayılıyor” tespitini yapıyor.
Arkasından, ekonomimizin liberal ülkelerde bile görülmeyen bir başıboşluk içinde olduğunu hatırlatıp, “Amerika ve Almanya dahil en liberal ülkede bile yok, bankaların yüzde 42’si, İngiltere ve Hollanda dahil borsanın yüzde 72’si yabancıların elinde. Yabancı sermayenin ürkütücü üstünlüğü var”  diyor.
El hak doğru. Ancak aynı yazıdaki bilgiye dayalı diğer bazı anlatımların da izahata ihtiyaç var. Malum ya doğru bilgi çok önemli. 
Önce yazıdan bir özet yapalım.
“Mübaşir mahkeme salonunun kapısında bağırıyor, ‘Meryem veledi Oseeeep... Meryem veledi Oseeep...’, yani  Meryem oğlu İsa diye, ama salona gelen olmuyor, azınlıklara ait onca mal mülk hazineye kalıyor. Azınlık mallarını devlet zoruyla ele geçirmenin senaryosu. Bir anlamda gasp”.
Böyle dramatize edilen bu “gasp” nereden çıkmış, ona da bakalım:
Güya,  “yabancılara ait vakıflar tüzel kişiliğe sahip değil. Mallarını kendi adına tapuya kayıt ettiremiyor. Tapu varsa, mahkeme iptal ediyor. Bunları önlemek üzere, vakıflar mallarını rahiplerin, azizlerin, hatta Hazreti İsa’nın adına yazdırıyor. Ama, faydasız. T.C. Devleti farklı dini inançtaki vatandaşlarını ikinci sınıf gördüğü için, onların kurdukları vakıfların mal edinmelerini istemiyor.”
Bunların doğrusu şu:
-Dünyanın ünlü hukukçularıyla 9 yılda hazırlanan, 1935 yılındaki Vakıflar Kanunu, cemaat vakıflarına tüzel kişilik verdi. Hem de, kendi yazılı beyanlarıyla,  “Biz vakıf değiliz, vakfiyemiz yok” diye itiraz ettikleri halde. 
-Cemaat vakıfları, Kanunun ekindeki beyannameyi doldururken, taşınmazın sahibi bölümüne, Hristiyan azizlerinin adlarını yazdı. Böylece kendilerine ait olmayan, ama geçmişte münfesih olmuş vakıflara ait malları alabileceklerini düşündüler. Oysa birey veya tüzel kişilerin varisleri yoksa, varlığı devlete kalır. Bu gasp değil, dünya hukukunun geçerli kuralıdır.
-Cemaat vakıflarına ait tüm taşınmazlar, 1936’da tapuya tescil edildi. Lozan’a göre faaliyetleri senetleriyle dondurulduğu için, yeni mal edinmeleri mümkün değil. 1935 Kanunu da Lozan’ı esas aldı. Ancak bunlar bağış veya miras yoluyla, 1948 ve sonrasında mal edinmeye başladılar. Konu Yargıtay’a kadar geldi. Yargıtay, Lozan’a ve 1935 Vakıflar Kanunu’na aykırı mülk edindiklerine karar verdi. Böylece mülkler, Hazine veya Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne intikal ettirildi.
-Türkiye Cumhuriyeti, vatandaş esasına göre kurulduğundan, kökeni ne olursa olsun herkes vakıf kurmada da eşit, hukuk önünde 2. sınıf vatandaş yok. Ama bütün modern devletlerde olduğu gibi, bir dini cemaati, etnik grubu, sınıf ve cinsiyeti desteklemek için vakıf, dernek ve parti kurulması yasak.
-Yeni yasa ile, Hz İsa ve azizler adına kayıtlılar, Doğan’ın “el konulanlar” dediği dahil, binlerle ifade edilen taşınmaz, cemaat vakıflarına verilecek. Hem de kendilerine ait olmadığı halde. İşte hukuka aykırı olan budur.
-Yine bu yasa cemaat vakıflarına sınırsız; mülk edinme, içeriden dışarıdan ayni ve nakdi yardım alma, dilediği kişi ve kuruluşlara verme, işletme ve şirket kurma, üye kaydetme, her yerde örgütlenme gibi imtiyazlar tanıyor. Öyle ki, vakıflar egemen siyasi derneklere dönüşüyor, Patrikhane de İstanbul’da imparator konumuna getiriliyor.
Ayrıca bu yasa, “Geçmişin suçluluk duygusu” ile değil, ABD-AB-Yunanistan bastırdığı için çıkarılıyor. Batı Trakya’daki Müslüman Türkler; vakıflarını yönetemediği, mallarının dörtte üçü alındığı, müftüsünü seçmenin ve Türk’üm demenin suç sayıldığı, Lozan çiğnendiği halde.
Evet, “kıdemli yazarlar” üzerinden doğru bilgi ve mesajlara çok ihtiyacımız var. Özellikle bu günlerde!...

Yazarın Diğer Yazıları