Hitabet örneği!

Bakın gene asabımı bozdu kitapsız. Biraz daha konuşursam ağzımı bozacağım, bu da bize yakışmaz. Ama şeytan diyor ki...


Sevgili vatandaşlarım. Hepinizi önce en kalbi duygularda selamlıyor, ciğerden yapacağım konuşmama geçiyorum. Ciğer dedim de aklıma geldi. Ne geldi? Tabii ki ciğercinin kedisi. Ciğercinin kedisi ciğere nasıl bakar bilirsiniz. İçi giderek... Ah şunu ele geçirsem de mideye indirsem diyerek... İşte o malum zat da bizim bulunduğumuz yere öyle bakıyor. Aynen ciğercinin kedisinin ciğere baktığı gibi... Yalanarak ve de ağzı sulanarak... Kalk oradan da biz oturalım diyor. Yok yaa! Affedersiniz, bizim alnımızda enayi mi yazıyor? Birileri bize bu koltuğu ikram mı etti? Hayır. Ya nasıl aldık? Söke söke aldık... Eee? O zaman sen de söke söke al tepe tepe kullan... Maçan sıkıyorsa tabii. Ama nerde o maça sende, nerdeee.
Tutturmuş türban diye... Yatıyor türban, kalkıyor türban... Hay senin başına türban dolansın da içinde havasız kalasın emi. Ne demişler? Kararı sadece verir millet, otur oturduğun yerde, kapa çeneni, etme adamı illet.
İktidar olmak kiimmm, sen kim. Yahu sana iki koyun verseler onları bile güdemezsin be. Bak, biz evvelallah altı senedir tam 73 milyon koyunu... Olmadı mı? Olmazsa olmasın yahu... Olsa da koyunu, olmasa da koyunu icabında...
Başka ne diye tutturmuş? Laiklik. N’olmuş laikliğe? Laiklik elden gidiyormuş! Nereye gidiyor? Kim götürüyor? Nasıl götürüyor? Var mı bunların cevabı? Tabii ki yok. Bozuk plak gibi takılmış, aynı şeyleri söyleyip duruyor. Yahu biz buradayken laiklik gider mi? Gitmesine izin verir miyiz? Laikliğin teminatı biz değil miyiz? Eee? Yok efendim, kediye ciğer emanet edermiş de bana laikliği etmezmiş! Sen kimsin be! Sana soran mı var? Senden emanet isteyen mi var? Biz emaneti milletten almışız, millettteeeennn.
Bakın gene asabımı bozdu kitapsız. Biraz daha konuşursam ağzımı bozacağım, bu da bize yakışmaz. Ama şeytan diyor ki... Tövbe, tövbe. Alın lan şu mikrofonu önümden... Hah şöyle. Oh... 
* Melih Aşık / Milliyet


Vakıflar Yasası Bir Vebaldir 
Bir gaflet içinde geçirmeye çalıştıkları Vakıflar Yasası’nda, herhalde sona geliniyor. Bu yasanın A.N. Sezer’in veto ettiği 9 maddesini geçirmeye çalışıyorlar. A.N.Sezer o dokuz maddeyi neden veto etmişti? Lozan antlaşmasının şartlarına aykırı olduğu için. Geçen gün de bizim gazete meseleyi şöyle özetleyen bir başlık kullanmıştı: Yasa değil, Sevr!
Bu yasa dolayısıyla nasıl Türkiye’nin kuyusunun kazıldığını kimbilir kaçıncı kere yazacağım. ATO’nun (Ankara Ticaret Odası) “Misyoner Örgütleri ve Misyoner Faaliyetleri” adlı kitabından faydalanıyorum. 262 sayfadan, Aytunç Altındal’ın bir yorumundan başlayacağım:
“Özel ve özerk statüde bir Hıristiyan Ruhban Yüksek Okulu kurmak istemektedirler. ” Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalarını karıştırmayın “ demektedirler. Biz bu okulu liseden sonra bir yıl eğitim verecek uluslararası statüye tâbi olarak kurmak istiyoruz, demektedirler. Böyle dayanaksız bir noktadan başlattıkları hareket, bir sonuç vermeyince de bizi insan haklarını ihlâl etmekle suçlamaktadırlar. Bunun bir sonraki aşaması Ayasofya’yı ortodoksların ibadetine açma talebi olacaktır.”
Bu sözlere kitabın ilavesi şudur:
“1998 yılının aralık ayında Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türk Devleti adına propaganda ve yolsuzluklar yaptığı gerekçesiyle Heybeli Ruhban Okulu Yönetim Kurulu’nu feshetmiştir.”
“Türkiye Cumhuriyeti’nin yasalarını karıştırmayın” ne anlama geliyor görüyor musunuz? İşte ortaya çıkıyor. ABemirleriyle, Türkiye yasaları değiştirilerek, iş halledilecek.

* * *

Vakıflar kanunuyla murad edilen, Patrikhane’ye geniş imkânlar ve mekânlar sağlamaktır. TC’nin bugüne kadar, bütün kurumları ve devlet idaresindeki adamlarıyla böyle bir tehlikeli işe girişmemiş olmalarının sizce bir anlamı yok mu? Karamanlis Anıtkabir’deki deftere niye o kadar soğuk, hatta saygısız bir yazı yazmıştır? Atatürk’ten ne istiyorlar, TC’den ne istiyorlar, düşünmüyor musunuz? Kitaptan, devam edelim:
“Adeta Türkiye’yi kuşatma ve milletlerarası sistemden tecrit etme anlamına gelen bu Yunan stratejilerinin bir boyutu olarak gündeme taşınan Fener Rum Patrikhanesi, 1990’dan itibaren şu dört hedefi gerçekleştirmek için açıkça çalışmaktadır:
1-Ekümenik ünvanını alarak 1500-2000 kişilik bir cemaatin, azınlık kilisesinin dinî makamı olmaktan çıkarak, Vatikan benzeri bir özerk, evrensel dinî-siyasî makam haline gelmesi,
2-1971’de kapatılan Heybeli RuhbanOkulu’nu açmak, buraya ” yabancı “ öğrenci de almak,
3- Ayasofya’nın tekrar kilise haline getirilerek ibadete açılması
4- Patrik seçiminde Türkiye vatandaşı olma zorunluluğunu kaldırmak.

* * *


” Fener Rum Patrihanesi’nin gayr-i meşru çocuğu: Mavri Mira! Mondros’tan sonra kurulan en önemli Rum terör örgütlerinden birisi de Yunan hükümetinin maddî ve mânevî yardımlarını gören Mavri Mira idi. Doğrudan doğruya Venizelos’tan direktif alan bu örgütün, Rumların silahlandırılmasında ve çete faaliyetlerinin meydana getirilmesinde büyük payı vardır.  
* Afet Ilgaz / Milli Gazete

 


AKP neyi örtüyor?
Siyasi iktidarlar yeteneklerinin sınırına yaklaştıkları zaman kavga çıkarırlar.
Çok kimse şu soruyu soruyor:
İşler iyi giderken, rejimle çatışma görüntüsü veren bir türban kavgası çıkararak üniversiteleri, yargıyı, askeri ve cumhuriyete bağlı yığınları niçin karşısına aldı?
Şunu diyebiliriz: Çünkü yeteneklerinin sınırına, dış konjonktürün de yardımı ile yaratılan yapay cennetin sonuna gelindi. Deniz bitti...
Paralar nereye gitti?
Yararlı ve başarılı olduğunu teknik olarak kanıtlama şansını kaybeden iktidarlar ideolojik çatışmaların fitilini ateşlerler.
Birinci dönem AKP hükümetlerinde Başbakan Yardımcısı olan Abdüllatif Şener’i dinlediğiniz zaman bu ihtimalin yabana atılmaması gerektiğini düşünüyorsunuz.
Şener dün Antalyalı işadamlarına önemli tespitler aktardı:
Özelleştirme gelirleri, TMSF tahsilâtları, iç ve dış borçlanmalar yoluyla AKP hükümetinin dört yılda 160 milyar dolarlık ek kaynak kullandığını söyledi.
Tarihimizde bunun benzeri yok.
Ama bu imkânın iyi değerlendirilmediğini, finans sektörünün yabancıların eline geçtiğini, büyüyen cari açığı kapatmak için dünyanın en yüksek faizini ödeyen Türkiye’nin döviz kurunu düşürerek soyulduğunu, bu durumun ithalâtı arttırarak cari açığın büyümesini tahrik eden bir kısır döngü yarattığını anlattı.
Gerçekten de geçinmek için evini satan ailelerin sıkıntılı bolluğunu yaşıyor gibiyiz. Şener ülkenin nereye gittiğini düşünme zamanının geldiğini savundu Antalya’da.
Teşhislerini ve tedbir öneren uyarılarını gerçekçi bulup bulmamak herkesin kendi bileceği iştir. Ama samimiyetine inanmak için yeterince sebep var.
Şener AKP iktidarının tepedeki beş önderinden biriydi ve Başbakan Yardımcısı postuna sahipken aday olmamış, seçime girmemiştir.
Onun bu kararı, siyasetten çekildiğine işaret etmiyor, iyi görmediği bir geleceğin sorumluluğuna ortak olmamak tercihini yansıtıyor.
Örtüyü kaldırmak...
Kendisi AKP’nin MKYK üyesidir.
Abdüllatif Şener, parti zemininde kimsenin kendisini dinlemeyeceğinden emin olduğu için ekonomideki sorunu kamuoyunu etkilemek yoluyla AKP’nin gündemine sokmayı deniyor olmalıdır.
Onun için “Yeni bir muhalefet merkezi yaratmaya çalışıyor” diyenler de çıkacaktır.
Keşke öyle bir şey olsa.
En büyük eksiğimiz muhalefet değil mi? 
* Güngör Mengi / Vatan

Yazarın Diğer Yazıları