PKK'ya af şahane, türban bahane

Türkiye’de bir türban karambolü yaşanırken, her zaman olduğu gibi önemli noktalar önceden irdelenmeden, üzerinden üstünkörü geçip olayın önemi kaybettiriliyor. Benim, irdelemek istediğim, son günlerde başkent Ankara’yı ziyaret eden ve edecek Amerikalı yetkililerin yaptıkları garip açıklama ve temaslar. Yani gerçek gündem. 
Geçtiğimiz günlerde Ankara’ya ABD Adalet Bakanı Michael Mukasey geldi ve PKK konusunu görüşeceklerini, görüştüklerini söyledi gitti. Dikkatinizi çekerim; gelen, CIA ve FBI gibi güvenlik kurumlarının bağlı olduğu Amerikan İç Güvenlik Bakanı değil. Gelen ve PKK konusunu görüşeceğini açıklayan ABD Savunma Bakanı Gates de değil. Peki, kim? Pasaport ve kimlik sahtekârlığı yaptığı mahkemece kesinleşmiş olan PKK’lı Kani Gulam’ı sınır dışı edemeyen veya etmeyen bir kurumun başındaki bakan. Başka, Gulam’a tüm bu gelişmelere rağmen siyasi sığınma hakkı vermeyi düşünen ABD Adalet Bakanlığı, şu ana kadar Türkiye’nin iadesini istediği ancak iade yerine hakkında özel bir yasa ile Amerikan vatandaşı yapılma çalışmalarına girilen PKK’lı İbrahim Parlak’ı bile paketleyemeyen bir bakanlık, ABD Adalet Bakanlığı.
ABD Adalet Bakanının Amerika’daki görev ve yetkileri ile bağlı olduğu kurumlar bizimkilerden çok farklı. Bakanlık bünyesinde terörizm bir irtibat bürosu kapasitesinde geçiyor. Bunun dışında ABD Adalet Bakanlığı, insan kaçakçılığı veya yolsuzluklarla mücadele ile rüşvet irtikâp gibi konularla mücadele ediyor ve Federal Hükümetin savcısı rolünü oynuyor. Düşünün, ABD’nin elindeki teröristleri bile sivil mahkemeler değil, askeri mahkemeler yargılıyor. Peki, öyleyse bu bakan PKK terörü konusunda Ankara’da neyi konuşabilir onu düşünelim.
Bence bu bakanlık aynı zamanda ABD’ye bağlı bazı federal sistemlerin de oluşmasında, hani Amerikan toprakları sayılan ama vatandaşları vatandaş sayılmayan bazı adaların yönetimi konusunda bazı düzenlemeler yapıyor. İkincisi INS diye bilinen Amerikan Muhaceret Dairesi, yani yabancılarla uğraşan kurum da bu bakanlığa bağlı. Yani kim vatandaş olacak kim olmayacak bu konuda uzman.
Gelelim ikinci konuğa. ABD Başkan yardımcısı Cheney’ye. Bu adam, Bush yönetiminin asıl ve perde arkasındaki gerçek gücü. Bush ise perde önündeki aktör bence. Cheney’nin bir başka özelliğini de size hatırlatayım; Başbakan Erdoğan 5 Kasım 2007 tarihinde Beyaz Saray’da görüşmeden önce yani 4 Kasım akşamı, heyetten bazı yetkililer, Cheney’nin evinde basından gizlenen bir yemek yiyip toplantıya katıldılar. Aslında bu toplantı ertesi gün Bush ile Erdoğan arasındaki zabıtları tutulmayan ve tercüman yerine de Dışişleri Bakanı Babacan’ın katıldığı bir saatlik gizli görüşmenin de temeliydi.
Hatırlarsanız bu toplantılar sırasında ve arkasından, AKP’li yetkililer, Amerikalılarla istihbarat alış verişi yaptık, PKK’ya af konusunu ele almadık derken, Beyaz Saray hem Erdoğan hem de Ocak ayında Abdullah Gül ziyaretleri sırasında PKK ile siyasi diyalog ve çözüm konularının ele alındığını açıklamışlardı.
Şimdi isterseniz bu eteğimizdeki tüm taşları dökelim;
* PKK’ya ABD’nin açık kapalı yardım ettiğini duymadık mı? Duyduk.

*
Diyarbakır ve Kürt yetkililerle tüm Amerikalı ve AB’li diplomatlar, Diyarbakır’a yıllardır gidip görüşmedi mi? Görüştü.

* Kürt sorunu ABD ve AB ülkeleri tarafından sürekli kaşınmadı mı? Kaşındı.

* Türkiye’ye Birleşmiş Milletler de dâhil, Iraklı Kürtler ve Bağdat hükümeti temsilcilerinin de yer alacağı beşli af komisyonu diyelim ABD’den başkası mıydı? Hayır değil, bizzat kendisiydi.

Siz PKK’lıların ve onun yan kuruluşlarının ABD’ye atıp tutmasına bakmayın. Şimdilerde Kosova benzeri bir çözümün temel adımları atılırsa da hiç şaşırmayın. Demek ki Türkiye’nin sorunu türban falan değil, PKK’ya af. Başbakan türban konusunu da ağzından İspanya’da PKK’ya siyasi af çıkaracağız lafını kaçırdıktan sonra ortaya atıp ortalığı karıştırmadı mı? Tam tamına böyle oldu.
Ve siz şimdi hâlâ Türkiye’nin sorunu türban deyip çıkabiliyorsanız, size ne diyebilirim ki?

Yazarın Diğer Yazıları