Gül'ün dikenleri

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, kendisini kamuoyuna, çeşitli, kesimlere şirin göstermek için etkinlikler sürdürüyor... Bu cümleden olmak üzere, emekli Büyükelçilere Çankaya’da törenle onur belgesi vermek istedi... Fakat davetli 70 elçiden yarısının gelmeyecekelerini bildirmeleri üzerine, töreni erteletti.
Gazete haberlerine göre, Büyükelçilerin bir kısmı o sırada Ankara’da olamayacakları, bazıları Gül’ün Cumhurbaşkanlığını içlerine sindiremedikleri için bazıları da Dışişleri’nde görev yaptıkları sürede gerek atamalarında, gerekse başka alanlarda kendilerine haksızlık yapıldığını vurgulayarak, bu törene katılmayacaklarını, küçük bir kesim de “Başında kim olursa olsun, devletin en üst makamının davetine icabet edilir” anlayışından hareket ederek, törene “katılacaklarını” bildirmişler... Bunlardan biri Washington eski Büyükelçisi ve şimdi ASAM Başkanı Faruk Loğoğlu, “Devletin en üst makamından gelen davete icabet edilmesi gerekir” der!
Kısacası, devletin en köklü profesyonel kuruluşlarından biri olan Dışişleri Bakanlığının “dışarıya, ne kız verirler ne de dışarıdan damat alırlar” ilkesi olduğu ve daha önemlisi, içeride ihtilaflar olsa bile “kol kırılır yen içinde kalır” anlayışı ile hareket edildiği bilinir. Sonuncusu, 27 Mayıs 1960’dan sonra sarsıldı ama Bakanlık hemen kendisini topladı. Şimdi AKP iktidarı esnasında çatlak oluştu. Emekli Büyükelçiler arsında bu davet hususundaki çatlaklar bu durumun ifadesi.
Bu davetin ve şeklinin başka bir boyutu var: Emekli Büyükelçiler “eşli” davet edilmişler. Yani çağdaş emekli diplomat hanımlarının başları açık, Hayrünnisa Hanım  tesettürlü! İnsan düşünüyor; Cumhurbaşkanı bu “eşli” daveti, “türbanı” Çankaya’ya - “Gül hanesine”- tescil etmek için mi ve hatta dışarıda görev yapacak bazı diplomat eşlerinin başlarını “bağlamak” için mi yaptı diye. “Kamusal alanda” olur da dışarıda neden olmasın!
Merak ediyorum, bakalım, eski Dışişleri Bakanı emekli Büyükelçi İlter Türkmen, bu olayı nasıl yorumlayacak veya nasıl tevil edecek!
Nota yazarken, en ufak virgüle ve kelimeye itina gösteren bazı Büyükelçilerin, bu “ayrıntıya” dikkat etmemelerini, tevil etmelerini garip buluyorum.

Oktay Ekşi’nin yorumu

Ama doğrusu, çoğu zaman doğru yazınca, “nuru ayınım” Oktay Ekşi’nin yorumunu yadırgadım. Oktay, bazı emekli Büyükelçilerin Gül’ün Dışişleri Bakanlığı sırasında yapılan haksızlıklara tepkisini göstermek için çağrıyı reddetmiş olmalarına takılmış... “Bu son kategorinin tavrını kesinlikle yanlış buluyoruz... Çünkü onlar Abdullah Gül’e değil, ” devlete “ hizmet veriyorlardı.” diyor... Yani kişisel haksızlıkla “devlet makamına karşı” tepki gösterilmesi yakışık almazmış! Önce, söyle kardeşim; şimdi o bizim bildiğimiz “devlet” mi kaldı?
Bugün “devlet” kimlerin elinde... Abdullah Gül’ün geçmişte, T.C., Atatürk, laiklik konusunda söyledikleri kayıtlarda dururken, şimdi “ben bunları söylememiştim” diye, alenen oruç-ezber bozsa bile bu “anomaliyi” şeklen de olsa, “Devlet” diye kabullenmek gaflettir.
Sathi olarak, şekil olarak bakarsanız belki öyle ama Gül dönemindeki uygulamalar da devletin Dışişleri Bakanlığının yozlaştırılması, kişisel “teferruat” değil... Hem bu çatlak, geleneklerin nasıl yok edildiğini, nasıl “çatlamakta” olduğunu gösteriyor.
Davete katılmayı ret eden, prensip sahibi emekli bir Büyükelçi şöyle diyor: “Dışişleri Bakanlığı’nın memuru olarak, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu ve temel nitelikleri Anayasamızda belirtilmiş olan Türkiye Cumhuriyeti’ni eşimle birlikte uzun yıllar yabancı Devletler nezdinde temsil etmek onuruna nail olmuş bulunuyorum. Mensubu olmakla iftihar ettiğim Dışişleri Bakanlığı’nda geçen uzun meslek hayatı, bende ve tüm meslektaşlarımda, Devletimizin kurumlarına ve makamlarına saygı gösterilmesi bilincini kuvvetlendirdiği gibi, bizlere, Devletimizin temel çıkarlarının korunması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin çağdaş temel niteliklerinin ülke dışında en belirgin şekilde ortaya konulması ve temsil edilmesi; temel çıkarlarımıza ve Devletimizin değiştirilemez niteliklerine vaki olabilecek saldırılar karşısında kararlılıkla ve süratle uygun biçimde tavır konulması gibi alışkanlıkları da kazandırmıştır.. Bunları varlığımızın bir refleksi haline getirmiştir... İşte bu refleksledir ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en ast ve üst kurumlarına ve makamlarına benim ve eşimin saygısı baki kalmak kaydıyla ve TBMM tarafından seçilmiş olan Sayın Cumhurbaşkanı’nın seçimiyle ilgili bir mülâhazaya yer vermeksizin, lâik Türkiye Cumhuriyeti’nin, dinî simge olduğu mahkeme içtihatlarıyla da belirlenmiş olan bir kıyafetle değil, Mustafa Kemal Atatürk’ün gerçekleştirdiği ve Devletimizin Anayasası ve ilgili yasalarıyla da korunmasına çalışılan inkılâplara uygun düşen çağdaş kıyafetle temsil edilmesine atfettiğimiz hayatî önemin ve gösterdiğimiz titizliğin ifadesi olarak, eşli olarak düzenlenen ve eşli olarak katılması, makama saygının icabı olan törene, resepsiyona ve akşam yemeğine katılmayacağız.”
 İşte, böyle bir insan işte, böyle bir devlet memuru!

Yazarın Diğer Yazıları