Rektörlere selâm

Türkiye’de geldiğimiz son noktayı iyi görelim: Türban üzerinden yürütülen ideolojik çatışma; siyasal çatışmaya dönüşmüştür ve ülkemizin geleceğini tehdit etmektedir.
YÖK Başkanlığı’na getirilen Yusuf Ziya Özcan; siyasal çatışmada; cumhuriyetin karşısında yer almıştır. Çünkü o; kişisel haklar için, yani türban uğruna; Cumhuriyet’in temel değerlerinin bile gözardı edilebileceğini söyleyecek kadar siyasallaşmıştır.

Hukuk o değil

Türkiye’de; elifi görse mertek sananların büyük alim pozlarında konuştuğu bir ortamda üniversitelerimizi yöneten bu eğitimli ve seçkin beyinleri susturmak istiyorlar. Atandığı gün; özgürlükleri genişleteceğini söyleyen AKP-MHP YÖK’çüsü Bay Özcan; şimdi rektörleri tehdit ediyor: ’Her şeyi ben bilirim; ne dersem ona uyun; yoksa sizi cezalandırırım; çünkü siciliniz benim elimde. Ayrıca mahkemeye de veririm!’
İşte AKP’nin profesörünün özgürlükçülüğü bu kadardır.,
Yetmeyince Bay Dengir Fırat ortaya çıkıyor: ’Savcılar, hemen şu rektörlerin hakkından gelin!’diye çağrıda bulunuyor. Halbuki o savcıları okutup yetiştiren kişiler; Bay Fırat’ın suçladığı uzmanlar. Kimisi anayasa profesörü, kimisi uluslararası hukukta uzman; kimisi ceza hukukçusu; kimi medeni hukuk uzmanı. Onlar; hukuku bilmiyor; Bay Dengir biliyor...
AKP’lilere ve YÖK’ün AKP-MHP karması başkanına göre:
* Anayasa Mahkemesi’nin uzman hukukçuları anayasayı bilmiyor.

* Yüksek mahkemelerimiz Yargıtay’ın; Danıştay’ın elene elene seçilmiş otoriteleri hukuku bilmiyor.

* Başvurup yardım istedikleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bile hukuku bilmiyor.

Çünkü; ulusal ve uluslararası mahkemede; türban serbestliği demokratik sistemi tehdit eden bir ideolojinin hayata uyarlanış biçimi olarak değerlendirilmiş ve reddedilmiş bulunuyor.
AKP’liler ve yandaşları; bu kararları hiç görmek istemiyorlar.
Onlara göre; kendi işlerine ne gelirse; işte o hukuktur.
AKP’nin ideolojisini ve parti programını Türkiye’nin anayasası yapacaksın; sorun çözülmüş olacak.

İstifa etmeli

AKP’nin ümmetçi ideolojisini Türkiye’de sivil hukuk sisteminin yerine oturtmaya çalışanlara; dün Üniversiteler Arası Kurul (ÜAK), aydınlık ve onurlu bir cevap verdi. Hükümetin emireri gibi hareket eden; temel yasaları hiçe sayarak rektörleri suç işlemeye teşvik eden YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın istifası istendi. Bu kararı da ÜAK, oy birliği ile aldı.
Üniversitelerarası Kurul’da görev yapanlar; üniversitelerimizin yöneticileri olan seçkin profesörlerdir. Bunlar; iddialarını ve isteklerini anayasaya; yasalara, yönetmeliklere ve uluslararası kabul görmüş kurallara göre dile getirirler. ÜAK üyelerinin ne siyesi beklentileri vardır ne de bunlar ihaleye girip para kazanmak peşindedirler. Bunlar; Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerini savunmak uğruna kendi huzurlarını, hatta can güvenliklerini tehlikeye atmaktadırlar. Onlarla övünç duyuyorum. Halkımızı da rektörlerimizin yanında yer almaya çağırıyorum.
Ve YÖK Başkanlığı’na hak etmediği halde; siyasi davranması için atandığından emin olduğum Bay Özcan’ı da istifaya davet ediyorum.

Ergenekon’la korkutuyorlar

Türk milliyetçilerini korkutmak, kötü göstermek için planlanan Ergenekon adlı operasyonun içine şimdi bazı öğretim üyelerini de kattılar. Bunlardan Doç Emiun Gürses’i basından iyi tanırım. Gerçek bir yurtseverdir.
Hükümetin emrindeki Yeni Şafak Gazetesi, dün verdiği habere; ’Ergenekon’da Beş Rektör’başlığını atmıştı. Bu rektörlerin ulusalcı örgütlerle ilişkisi olduğu iddia edilerek kötüleniyorlar.
Ben de bir ulusalcı, yani milliyetçiyim.
Milliyetçi olmanın PKK terör örgütü üyesi olmaktan bile daha tehlikeli gösterilmek istendiği bir karanlık döneme girdik. Buradan da rektörlere gözdağı veriliyor ve ’Türbana direnenleri; Ergenekoncu gösterip hapse tıkarız!’denilmek isteniyor.
İşte Ahmet-Mehmet Altan’larla Hasan Cemal ve Memet’lerin savunduğu iktidar ve liberal demokrasi bu kadarcık demokrattır.       
* Rıza Zelyut / Güneş


+++++


Taraf’ta Yasemin Çongar çatlağı
Taraf’tan gelen bilgilere göre Alev Er ile Ahmet Altan’ın Amerika’dan çağırıp gazete yönetimi üzerinde söz sahibi yaptığı Yasemin Çongar arasında bir süredir fikir ayrılığı başlamıştı. Geçtiğimiz günlerde başlayan bu fikir ayrılığı gerçek ayrılığı tetikleyecek bir tartışmayı başlattı. Yasemin Çongar ile tartışan eş Genel Yayın Yönetmeni Alev Er, bu işin böyle gitmeyeceğini Ahmet Altan’a hissetirdi. Ancak Ahmet Altan’dan istediği tepkiyi göremeyince de ayrılık kararı aldı. Er’in ayrılık kararı alması ile zaten Çongar’ın yönetime karışması yüzünden rahatsız olan ekibin diğer vazgeçilmezleri Metin  ve Oylum Özdemir de Alev Er ile birlikte gemiyi terk etme kararı aldılar. Ancak gazeteyi de zor durumda bırakmamak için Altan’a Pazar gününe kadar süre verdiler. Yani Alev Er ve kader arkadaşları bu haftasonu Taraf gazetesini terk ediyorlar.    l Haber Vizyon.


+++++


Çulsuz müdürün iman gücü!
Başarıya bak!
Olağanüstü!
Nasıl zengin oldu bu müdür? Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek onu BEL-PA’ya 1999 yılında Genel Müdür yapmış. Sabıkası da var, hapis cezasına çarptırılmış, tecil edilmiş ama Yalçın Beyaz’daki “iman gücünden ve ikna gücünden olsa gerek” Melih Gökçek onu belediye şirketine genel müdür yapmakta bir sakınca görmemiş. Ayrıca Ticaret Sicili kayıtlarına göre Melih Gökçek’in iki oğlu Osman Gökçek ile Ahmet Gökçek, 2003 yılında onunla ortak olmuş. MOT Grup adıyla; “motorlu araçlar, inşaat, bilgisayar, eğitim, gıda, tekstil, turizm, ithalat-ihracat” alanlarında faliyet gösteren bir anonim şirket kurmuşlar.
3 yıl çalışmışlar.
2006’da kapatmışlar.
* Necati Doğru / Vatan



+++++


Nazlı Ilıcak’a mahkûmiyet
Manken ve oyuncu Gamze Özçelik, kendisini ilaçla uyutup porno görüntülerini internet yoluyla yayınlamakla suçladığı eski sevgilisi Gökhan Demirkol olayıyla ilgili yorum yapan ve köşesinde “Su testisi su yolunda kırılır” diyen gazeteci Nazlı Ilıcak’ı 5 bin YTL tazminat ödemeye mahkûm ettirdi. Gamze Özçelik, gazeteci Nazlı Ilıcak’ın 16 Eylül 2005 tarihinde Bugün gazetesindeki köşesinde, “Seks kasetinin piyasaya düşmesi mutlaka kendisini olumsuz etkilemiştir. Ama su testisi su yolunda kırılır. Seks kaseti piyasaya çıktı” eleştirisinden sonra avukatları Saynur Baran ve Okan Balkanlı aracılığı ile Ilıcak hakkında 20 bin YTL’lik tazminat davası açmıştı. Kadıköy 4. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde sonuçlanan davada, gazeteci Nazlı Ilıcak, mahkûm oldu. 
* Medya Radar



+++++


Operasyonun Siyasi Boyutunda Neler Saklı?
Sınır ötesi kara harekâtını Türkiye-Amerika ve Türkiye-AB ilişkileri açısından değerlendirdiğimiz zaman “ belirli olan bazı yönler dışında, çelişkiler taşıyan ve karanlıkta kalan kimi noktaların” bulunduğunu görüyoruz.
- ABD, Türkiye’nin PKK’ye karşı önce havadan sonra da karadan operasyon yapmasına yeşil ışık yakıyor. Oysa PKK, ABD’nin 2003’te Irak’ı işgalinin arkasından yeniden güçlendi. Bu güçlenme, “ ABD’nin denetimindeki Kuzey Irak’tan beslenerek sağlandı .”
2003’ten itibaren PKK’yi “Türkiye’ye karşı bir terör örgütü olarak kullanan ABD” neden 2007’nin ikinci yarısından itibaren politika değiştirdi? Akla gelebilecek olasılıklar neler?
1) PKK’yi 2003-2007 döneminde kullanarak Ankara’yı köşeye sıkıştırdı; şimdi ise onu geri çekme karşılığında başka ödünler koparmak istiyor.
2) ABD Türkiye’de büyük prestij kaybetti. Irak’ta masum insanları öldürdüğü, Irak’ın kuzeyinde kukla “ Barzani Kürt yönetimini (devletini) kurduğu” ve PKK’yı bize karşı desteklediği için Türk halkı (yüzde 90’ı) ABD’ye karşı cephe aldı. ABD, kamuoyundaki bu imajı değiştirmek için “ PKK kartını geri çekiyor ”, bir düşünce de bu.
3) ABD, İran’a karşı Türkiye’yi yanına çekebilmek için bir ödün vermek zorunda. Önce sorunu yarattı, onu bir ödün haline getirdi. Şimdi de bu kartı kullanmayacağını söyleyerek karşılığında “ İran konusunda askeri ve siyasi destek istiyor .”
4) ABD Irak’ta batağa saplandı; BOP bu yüzden aksıyor. Bunu düzeltmek için “ Türkiye’yi, yalnız AKP ile değil, ordusu ve kamuoyuyla da yanına çekebilmek için ” PKK ödününü vermek zorunda.
5.) Karadeniz başta olmak üzere, ABD’nin Türkiye üzerindeki baskı ve dayatmaları sonucu Türkiye’deki bazı etkili çevreler ve bürokrasi, “ Rusya ile ilişkilerin geliştirilmesi gerçeğini görmeye başladılar ”. Bu sürecin kesilmesi ve Amerika yararına tersine çevrilebilmesi için bir ödün vermek gerekiyordu. Bu ödün, PKK üzerinden verildi. Askeri operasyonlarla, “ ordunun da ABD’ye olan yakınlığı güçlendirilebilecekti .”
Silahlı değil siyasi...
PKK’yi “silahlı bir terör örgütü olarak tutmak yerine, siyasi bir zemine çekmek ” ve Türkiye’nin karşısına oturtmak, Kürdistan projesinde yeni bir aşama sağlayacaktır.
PKK’nin siyasi ucu DTP olarak zaten Meclis’e sokulmuş durumda. Dünya kamuoyuna ABD, AB ve İsrail’in sağladığı teknik ve siyasal olanaklarla her türlü pazarlamayı yürütecek konuma getirilmişler.
- Bir taraftan, PKK’nin silahlı (askeri) kanadının çökertilmesi için Ankara’ya olanak sağlanır ve ödün verilirken;
- Diğer yandan siyasi kanadının önünün açılması için, “ Askeri ödünün karşılığını istemek çok daha kolay olur.”
AB çevreleri masaya oturun diye bastırıyorlar. ABD, kendi söyleyemediklerini Brüksel’i konuşturarak sağlıyor. DTP, AB ve ABD’nin sağladığı medya olanaklarıyla “dünyaya siyasal pazarlamalarını yapıyor.”
* Erol Manisalı / Cumhuriyet



+++++



GÜNÜN SÖZÜ
Emin Çölaşan: Hasan Cemal, Mustafa Karaalioğlu ve Ergun Babahan, Başbakanlık uçağına bardak gibi dizilip, çanak sorular soruyorlar...

Yazarın Diğer Yazıları