Harekât tamam, siyasete devam!

Dünkü Milliyet Gazetesinin başyazısının başlığı  “Cephe işi tamam sıra siyasette”  idi!
Bu yazıyı, mecburen Sayın Genelkurmay Başkanımızın brifinginden önce yazıyorum. Dünkü yazımda, bu konuda kafamı -bir çoklarımızın kaflarını- zorlayan sorular olduğunu yazmış ve Büyükanıt Paşa’nın söyleyeceklerinin, bu sorulara cevap vereceğini, endişelerimizi izale edeceğini umut ettiğimi yazmıştım. Yarınki yazımda, tatmin olduğumuzu yazmayı umut ediyorum.
Şunu hemen söyleyeyim: Ben, birliklerin önceden planlandığına göre, amaçlanan hedeflere ulaşıldıktan sonra geri çekildiklerinden eminim! Buna göre, amaçlanan hedeflere ulaşıldıktan sonra askerlerimizin, o çetin hava şartlarında daha fazla kalmalarına gerek yoktu. Yalnız, zamanlama ve iletişim hatası olmuştur. Yanlış algılamalara ve umutlara yol açmıştır. Gene de, asıl önemlisi, bu kararın neticeleri olacaktır. Bunları da hep birlikte izleyeceğiz...

Bizler ve ötekiler 
Şu sırada bizler üzülür, endişe ederken  “ötekilerin”  -liboşların- teslimiyetçilerin, işbirlikçilerin ve bölücülerin sevinmeleri ve bayram etmeleri, dış mihrakların ve yabancı devletlerin de  “aferin”  demeleri,  anlamlı bir çelişki! İnşallah son sevinecekler biz oluruz.  “Bizler” savaş seven, kan dökülmesinden zevk alan, şehit cenazeleriyle duygu sömürüsü yapan faşistler, manyaklar değil, her şeyden önce, canımızdan fazla,  “ülke ve milletimizin” âşıklarıyız; Tek amacımız, milletimizin, T.C.’nin varoluşu. 
  “Ötekilerin”  amaçları nedir bilemem, daha doğrusu çok iyi biliyorum!

Bekleyelim
Dedim ya; cephede işin tamam olup olmadığını, bölücülerin inlerinden, bir daha çıkmamak üzere yok edilip,  edilmediği ve  “Büyük Kürdistan”  hayalinin, şimdi, başka yollardan devam edip etmeyeceğini  -ettirilmeyeceğini- ve asıl son kararı zaaf addedip cesaret alıp almayacaklarını, hep birlikte göreceğiz! Memleketin hayrı için umarım ki ben yanılıyorumdur!
Biraz tarih şuuru ve geniş görüşlülük varsa, ülkemizi tehdit eden bu konunun köklerinin ne kadar  “derin”  ve sabit olduğunu görür ve bu sorunun “siyasetle” çözülemeyeceğini idrak eder. Önceki yazımda yazdığım gibi, bu zakkum ağacının bazı kollarını budasanız bile, ağacı kökünden kesmezseniz, zehirli dal ve çiçekleri, dışarıdan sulanarak başka yerlerden fışkırır...
Sırada olduğu söylenen siyaset, mümkün olanı konjonktürel olarak yapmaktır. Devlet adamlığı ise mümkün olmayanı yapmaktır! 
Acı olan, bugün bu kadar gayret ve fedakârlıktan sonra  “barışçı çözüm” sürecine daha da, fütursuz ve pervasızca girilmiş olmasıdır.. Liberaller sıra artık Kürt sorununun siyaseten ve  “Kürtçeye” yol vermekle, Q, X, W harflerinin alfabeye sokulmasıyla, Kürtçenin ılımcı dil olmasıyla ve AB’nin de tavsiye ettiği Federal Eyalet sisteminin kabul edilmesiyle çözülebileceğini bugün, dünden daha pervasızca yazıp söyleyebiliyorlar... Aynı sözde aydınlar, Hükûmete mektuplar yazarak; “AB yolunda daha kuvvetle ilerleyin, bütün dayatmalarını kriterlerini uygulayın”  diyorlar...
Sorarım ve hiç cevabını alamam, bu entel ukala liberaller ve AB, 301. maddenin kaldırılmasını, neden bu kadar isterler? Salt insan hakları ve ifade özgürlüğü aşkına mı? Hayır. Türklüğe gönüllerince hakaret edebilmek için! Daha önce terörle mücadelede güvenlik güçlerinin ellerini kollarını bağlayan “uyum maddelerini” neden dayattılar? Sözde  “eve dönüş”  kime yaradı? Bütün bunları bildikten sonra  “AB’nin nurlu yollarında”  -siyasete- devam etmek, en azından gaflet!
Hele bir ucundan AB’ye girelim, sonrası tufan!  

* * *

 “Diriliş”  adlı  “Çanakkale Geçilmez” şaheseri bugünlerde yayınlanacak. Sevgili Turgut Özakman’a  “Bundan sonraki kitabının adı ‘Ölüş’ olmasın” dedim... O, “olmayacak”  dedi... Türklerin sonunda gene çıldıracaklarına, küllerinin içinden bile canlanacaklarına inanıyor...  “Dibe vurduktan sonra, gene çıkarız”  diyor... O daha iyi bilir, ama ben artık su yüzüne çıkıncaya kadar dayanır mıyım, bilmiyorum!...

Yazarın Diğer Yazıları