Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

ABD ve "Ortak Düşman" hikâyesi!

Amerikalı generaller hiç de diplomatlar gibi  “kem küm”  etmeden ABD’nin gerçek niyetini açıkça ortaya koydular: Önce Oramiral Fallon konuştu. Ardından da Korgeneral Ray Odierno ya da diğer bir deyişle çuvalcı general... İkisi de “Türkiye ile PKK uzlaşmalı, el sıkışmalı”  dedi. Ancak Beyaz Saray jet hızıyla iki generalini de yalanladı: “PKK ile hiçbir zaman müzakere etmedik ve görüşme yapmadık ve yapmamaya devam edeceğiz. Türkiye’den de bunu yapmasını beklemiyoruz”. Kuşkusuz Beyaz Saray’dakilerin kendileri “PKK ile müzakere ve görüşme”leri doğrudan yapmış olamazlar. Bunu doğru kabul etmek gerekir. Ancak bir zamanların İrangate olayını ve ABD’li Yarbay Oliver North’un yaptıkları hatırlandığında bu çuvalcı generallerin PKK ile doğrudan ya da dolaylı olarak görüşme yapmadıkları ya da onları silahlandırmadıkları konusunda aynı şeyi söylemek mümkün değildir!
Eğer ABD’li subaylar ile PKK’lılar arasında herhangi bir pazarlık yapılmamışsa PKK’nın eline onca ABD silahı ve patlayıcısı nasıl geçti? diye sormak gerekecektir! Lübnan’daki silah pazarından onca sofistike patlayıcı ve silah temin etmek nasıl mümkün olabilir? Kandil’de itirafçıların gördüklerini söyledikleri ABD’li subay, silah ve araçları nasıl açıklanabilir?
ABD’nin Türkiye’nin sınır ötesi operasyonu ve sonrasında Türkiye’ye karşı takındığı ikili tavır bu gelişmeler çerçevesinde ancak açıklanabilir. Belli olmuştur ki Türkiye’nin karşısında yalnız bir Amerika ve düz bir çizgide bir ABD politikası yoktur: “Koordinatörlük” kurumları icat eden, bölünmüş Türkiye haritalarını çantalarında gezdiren, askerlerin başına çuval geçiren, PKK’lı teröristleri örgütleyip silahlandıran ABD bir yandadır; Türkiye’yle birlikte PKK’lı teröristleri “ortak düşman” ilan eden, “canlı istihbarat paylaşımı” yapan, Türkiye’nin operasyonuna göz yuman başka bir Amerika da diğer yandadır.
Olayın özünde ise ABD’nin sivil ve askeri kanadı arasında PKK/Kürt/peşmerge konusunda farklı bir anlayış söz konusu değildir. ABD’nin bu politikasını Türkiye’deki yerli Amerikancı kalemlerin yazdıklarından okuyarak anlamak da mümkündür. Yerli Amerikancı kalemler ile özde ABD’nin general ve siyasilerinin söyledikleri aynı şeydir. Onlar açıkça “Türkiye sadece askeri araçlarla bu işi çözemez. Sosyal, ekonomik ve siyasi araçları da kullanması lazım” diyorlar. Türkiye’nin içindeki ve Irak’taki Kürtlerle diyalog eksikliği olduğunu söylüyor; gerekçe olarak da operasyon sonrası “bakın işte olmuyor” demeye getiriyorlar. Aynı mantığı her nedense “El Kaide”, “Hizbullah”  ve  “Hamas” için yürütmeyi hiç düşünmüyorlar! Hatta “Dokunma Barzani”ye diye dayatan ABD, El Kaide ile birlikte “Taliban”a ve onun Bin Ladin’i destekleyen lideri Molla Ömer’e niçin dokunduğuna da yeterli cevap verme gereğini duymuyor!
Türkiye’nin ciddi ciddi PKK’nın Amerika’nın bölgede kullanmaktan asla vazgeçemeyeceği çok değerli bir araç olduğunun farkında olması gerekir. Aynı zamanda Amerikan stratejilerinin çok yönlü, çok dinamik ve çok taraflı olduğunu da farkında olmak gerekir. Yeni güç kaymaları, yeni dinamikler ve kontrol edilmeye daha uygun yapılar Amerika’ın bölgesel/küresel çıkarlarına her zaman daha uygun görülmektedir. ABD için geleneksel müttefiklik, dostluk, ikili anlaşma vb. görüntülerin, Amerika/İsrail çıkarlarını maksimize edecek yeni gelişmeler karşısında hiçbir değerinin olmadığı bilinmelidir.
Gelişmeler ABD’nin soğuk savaş sonrasında politikalarını postmodern bir içerik üzerine bina ettiğini göstermektedir. ABD bölgesel/küresel hâkimiyet projeleri için yüzüstü bırakamayacağı müttefiklik ilişkisi yoktur. Bu konuda ABD’nin Irak’a müdahalesine karşı çıkan Almanya ve Fransa’ya karşı takınılan Amerikan tavrı ciddi ip uçları verir niteliktedir. İkinci Körfez harekâtı sırasında ABD onlarca yıldır SSCB’ye karşı birlikte hareket ettiği Fransa ve Almanya’yı bir anda “Yaşlı Avrupa” ilan ettiğini hatırlamak gerekir. Kaldı ki ABD bu tavrını BM’nin, AB’nin ve NATO’nun bölünme tehlikesine rağmen açık bir biçimde ortaya koymaktan çekinmemiştir.
ABD, PKK’nın silahla tasfiyesine resmen karşı çıkıyor ve Türkiye’yi dolaylı da olsa PKK ile masaya oturmaya, teröristlere af çıkartmaya, “Kürt sorunu”na yönelik açılımlarda bulunmaya ve Barzani yönetimini muhatap almaya zorluyor! Hükümet bu doğrultuda ilk aşama olarak ABD’nin de hoşuna giden bir biçimde yanında “Kürt Kedisi” dahi bulunmayan Talabani’yi Ankara’da ağırlamıştır. Cephede kazanılanların kürsülerde kaybedilmemesi için her kesin ve her kesimin her zamankinden daha dikkatli olması gerekir!

Yazarın Diğer Yazıları