Taslağını da al git...

Uzaydan seçmen getirilmesini öneren Prof. Özbudun AKP’ye anayasa hazırlarken uzay ile ilişki kurmuş olabilir mi bilmiyoruz
Başbakan Erdoğan’ın düşeceği en büyük yanlış “hem suçlu hem güçlü” rolüne soyunmaktır.
Herkes dün Siirt’ten gelecek sese toplamıştı dikkatini.
Başbakan partisi hakkındaki kapatma davasına karşı duruşunu belli edecekti.
Yakın ve orta gelecekle ilgili beklentiler onun vereceği işaretler üstüne kurulacaktı.
Yazık ki Başbakan partinin daha önce konuşan öteki sözcülerinden daha sağduyulu şeyler söylemedi.
O da “Bu kadar oy almış bir parti kapatılamaz. Hatta hakkında dava bile açılamaz” demeye getiren hukuk dışı savlarla bağırdı, çağırdı.
Bu tür bir savunma, Tayyip Erdoğan’ın hatırlamaktan hicap duyması gereken “Tutturmuşlar bir laiklik elden gidiyor, laiklik elden gidiyor. Millet istemedikten sonra tabii elden gidecek yahu” sözünün başka bir ifade ile güncelleştirilip sahiplenilmesi değil mi?
Bir hukuk devletinde oyların yüzde 99’unu alan iktidar partileri de Anayasa’ya saygılı olmak zorundadır. Kimse görevini yapan bir savcıya had bildirme cüreti gösteremez.
Başbakanın savcıya “Benim arkamda 16 milyon 500 bin oy var; bana dokunamazsın” demesi ile suç işleyen bir zenginin “Benim çok param var, bana dokunamazsın” demesi arasında ne fark var, söyler misiniz?
Yeni rota belirlemek...
Hiç kimse aksini iddia edemez, AKP halkın önemli bir kesiminin gözünde “Türkiye irtica karanlığına yuvarlanıyor” korkusunun odağı olmuştur.
Bölücülük iddiasıyla DTP hakkında hukuk devletinin aldığı tedbir, irtica tehdidi yarattığı şüphelerini davet eden söz ve eylemleri nedeniyle AKP hakkında da alınmıştır.
Şimdi AKP yargılama sürecini bu suçlamalardan kendisini arındıracak çabalar için değerlendirmelidir.
Yoksa yargıya karşı naralar ve tehditler savurmak değil...
Olay şu: Rejime yönelmiş bir tehdit algılaması karşısında sistem kendini savunmak üzere harekete geçmiştir.
İktidar partisine düşen, olayı vakarla karşılamak, adalete güvenmek ve bu suçlamaları hak etmediklerine toplumu inandıracak bir rotaya girmektir.
Hiç değilse hukuk üstadlarının iktidara bu konuda yol gösterici olması lâzım değil mi? Ama bakın AKP’nin Anayasa taslağını hazırlayan bilim kurulunun başındaki otorite Prof. Ergun Özbudun ne diyor:
“En iyi ve sağlam yol halkı kapatmak, uzaydan halk getirmektir!”
Hoca nerede değişti?
Dalgasını geçiyor... Yani “Yüzde 47 yetmedi mi?” demeye getiriyor.
“Bir iktidar büyük oy oranına yaslanıyorsa korunmalı” demek istiyor.
Halbuki kendisi Refah Partisi’ne karşı açılan davada Türkiye Cumhuriyeti’ni savunmak için AİHM’ne gittiğinde tam tersini düşünüyordu.
Meselâ “Laiklik Türk inkılâbının özüdür” demişti.
Partinin yüksek oy almasının korunmasını değil, rejimin güvenliği için daha dikkatle üstüne gidilmesini gerektirdiği tezini savunmuştu. AİHM’ni ikna eden şu sözlere bakın:
“RP’nin yüzde 21’den fazla oy alarak geldiği nokta, ülkenin demokratik ve laik düzenine karşı büyük bir tehdit anlamına gelmektedir. Şayet kökten dinci parti yüzde 2-3’lük marjinal bir parti olsaydı belki hoş görülebilirdi. Fakat temsil ettikleri tehlike ve sahip oldukları güç dolayısıyla Anayasa Mahkemesi tarafından uygulanan yaptırım, demokratik bir toplumda gereklidir.”
Prof. Özbudun AKP’ye anayasa hazırlarken uzay ile ilişki kurmuş olabilir mi bilmiyoruz ama uzaydan seçmen önermesi yaptığı anayasa taslağını da sakatlamıştır.
 “Taslağı bilim kurulu hazırladı” deniyor ya; artık bu söylenemez.
Başkanın uzay ilişkileri bozdu işi!
* Güngör Mengi / Vatan


+++++


Hiç kimse Başsavcıya kızmasın...

Kaç kez bu köşede yazdık; Cumhurbaşkanı, Başbakan, eski Meclis Başkanı, çoğu hükümet üyesi dosyalı ve zanlı...
Ya AKP?..
Türkiye’de ’fiili durum’a göre İslamcı devlet kurulmuştur...
De facto ’Ilımlı İslam Devleti Modeli...’iktidara oturtulmuştur...
Ama, şimdiye dek kimse kıpırdayamıyordu...

* *

Türkiye, anayasasına bakılırsa hukuk devleti değil mi?..
Doğru dürüst bir hukuk devletinde ’zanlı’cumhurbaşkanı olur mu?..
Kapıcı alırken siciline, geçmişine, kimliğine bakılan bir dünyada zanlı cumhurbaşkanı ne demek?..

* * *

Bizim toplum ne yazık ki artık ikiye ayrıldı...
Kanıtı mı?.. İspatı mı?.. Delili mi?..
Gazetelerde dün şu başlıklar dans ediyordu:
“- Anayasa Mahkemesi üyelerinin 8’ini eski Cumhurbaşkanı Ahmet
Necdet Sezer atadı...”
Demek ki Sezer’in atadığı yargıçlar başka... Zanlı Gül ’ün atadıkları başka
olacak...
Evet, ne yazık ki Türkiye ikiye ayrılmıştır... 

* *

Eğer bir parti dinciyse, siyasette Allah’ı ve Hazreti Muhammet ’i kullanıyorsa, anayasal hukuku uygulamak için aldığı oy oranına mı bakılacaktır?..
Başsavcı, savcılar, yargıçlar kanunları uygulamak için seçim tablolarında oy oranlarının araştırmasını mı yapacaklar?..

* *

Türkiye bugün ’de facto’Ilımlı İslam Devleti’ne dönüşmüş gibi...
Bu ’fiili durum’un iktidarı AKP’dir...
Ortada bir çarpıcı çelişki var...
Anayasamız ve yasalarımız laik bir devleti öngörüyor; bu devleti korumak ve sürdürmek için savcı ve yargıçlara görev veriyor...
Hiç kimse Başsavcıya kızmasın...
Meclis çoğunluğu AKP’nin elindedir; iktidar partisi, hiç vakit geçirmeden, laik Cumhuriyetin temel yasalarını İslamcı bir devletin gereklerine göre değiştirmeli...
Başsavcı o zaman bugünkü kaçınılmaz görevini yapmaktan kurtulacaktır...
Kurtulacak mıdır?..
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet



+++++



Kim ‘sızmış’ Sayın Günay
KÜLTÜR Bakanı Ertuğrul Günay’ın şu sözlerini hayretle okuyorum:
“Ama öyle anlıyorum ve üzülüyorum ki, Türkiye’nin iyiye gitmesini ve ileriye gitmesini istemeyen çevreler çok önemli yerlere sızmışlar.”
Evet kullandığı ifade aynen böyle:
“Sızmışlar...”
Sızan kim?
Bir başka ülkenin gizli ajanları mı?
Bir terör örgütünün militanları mı?
Hayır bahsettiği insan, Türkiye Cumhuriyeti Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı.
Yani bu ülkenin üniversitesinden mezun olmuş, bu ülkenin yargısında yıllarca görev yapmış, bu ülkenin kanunlarına göre başsavcılığa yükselmiş bir insan.
Ertuğrul Günay bu sözünü derhal geri almalıdır.
Bu son derece vahim bir laftır ve kendini demokrat sanan bir insanın hayatı boyunca altından kalkamayacağı kadar ağır bir demokrasi ayıbıdır.
Ya AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat’ın sözleri.
Kapatma davasının hedefi “milli irade” ymiş.
Beş kelimelik bu cümlenin neresini düzelteyim.
Bir; bu ülkenin demokrasisi, “kuvvetler ayrımı” prensibi üzerine kurulu değil mi?
İki; “milli irade” kavramının hukukla ne alakası var?
Hukukçu işini yaparken, işlenen eyleme bakar.
AKP bu hukuk sürecini böyle avukatlara emanet ettiyse işi zor.
Bana göre bu süreç, böyle bir belagat öfkesiyle sürdürülemeyecek kadar ciddidir.                
* Ertuğrul Özkök / Hürriyet



+++++



Dejavu
BAŞSAVCININ ismi ne?
“Abdurrahman.”
Anlamı ne?
“Rahmet sahibi olan.”
“Allah’ın kulu.”
Elit desen...
Alakası yok.
Şanlıurfa’nın gariban köyünden.

*

AKP’nin işi zor bu defa...
“Vay dinsizler, elitler” falan demek, pek mümkün görünmüyor!

*

Bakın isim dedim, aklıma geldi.
Velev ki, kapatıldı...
Hangisi kapatılacak?
AKP mi?
AK Parti mi?

*

Yüksek Seçim Kurulu’na bak...
Ne yazıyor orada?
“AKP.”
İddianamede?
“AKP.”
Ama ne diyorlar kendilerine?
“AKP değiliz, AK Parti’yiz.”
Kapatılacak olan hangisi?

*

İşin şakası tabii ki.
Şaka olmayan tarafı ise, şu...
Milli Nizam’la başlayıp, isim değiştire değiştire, Milli Selamet, Refah, Fazilet’e dönüşen ve her teşebbüste, Mustafa Kemal’in büstüne toslayan kafadır bu.
Tabela değişir.
Zihniyet değişmez.

*

Demokrasi dediğin, “amaca ulaşıldığında inilecek tren değildir” diyorsak... Yeteneksiz ormancı gibi baltayı ayağımıza vurmak istemiyorsak, salak şoför gibi her virajda aynı çıkmaz sokağa dalmak istemiyorsak, şunun kararını vermemiz gerekiyor artık... Din istismarından vazgeçecek miyiz, vazgeçmeyecek miyiz?

*

Herkesin “takkesini önüne koyarak” düşünmesi gereken soru, budur.
* Yılmaz Özdil / Hürriyet

Yazarın Diğer Yazıları