Birleşmiş Milletler ve ben...

Birleşmiş Milletler Teşkilatının bende önemli bir yeri var. Hayatımın on küsur senesi “Uluslararası memur” ve “T.C. memuru” olarak BM çatısı altında geçti.
Savaştan sonra eski Milletler Cemiyeti’nin yerine, Birleşmiş Milletler Teşkilatı kurulmuş ve ABD’nin nüfuzuyla merkezi Cenevre’den New York’a taşınmıştı. 1946’da Ankara’da Vatan Gazetesi temsilcisi idim. Ankara’ya BM’nin bir adamı geldi Türkiye kotasından çalışacakları bulmak üzere. Adam beni uygun görmüş ve Merkeze tavsiye etmiş.
Gerekli formu doldurdum, ama doğrusu pek umudum yoktı. Yeni evlenmiştim. Birden bir telgraf geldi, kabul edilmişim. Görevim Basın Officerlik, yani Basın Memurluğu! En kısa sürede New York’ta bulunmam isteniyordu.Yeni eşimi arkamda bırakarak, apar topar hiç bilmediğim Amerika’ya New York’a uçtum. 

Alanda beş parasız kaldım
Beni orada La Gardiya Havaalanında BM memurları karşılayacaklardı. Meğer 4 Temmuz Bayramı imiş ve bir aksaklık olmuş meydanda kala kaldım... Cebimde ancak bir kaç dolarcık var. Yol bilmem iz bilmem, New York’a daha evvel gitmiş sınıf arkadaşım Tunç Yalman’ı aradım onu da bulamadım! Neyse ki, Pan Amerikan Hava Yolları yetkilileri beni Forrest Hill denen, tenis maçlarıyla meşhur mahaldeki bir otele yerleştirdiler. Tatil bitene kadar orada mahsur kaldım. Tatil bitince BM’den aldılar ve Lake Success civarında bir eve yerleştirdiler.. Ertesi gün görevime başladım. Görevim Genel Kurul ve Komite toplantılarını takip etmek, zabıtlarını tutmak ve medya mensuplarıyla ilişkilerdi!

BM’nin ilk merkezi
BM’nin o zamanki merkezi Lake Success diye, New York’un bir varoşunda idi. BM, Londra’da kurulduktan sonra Merkezi, muvakkat olarak, buradaki bir eski fabrikaya -bombardıman uçakları için jiroskop imal eden fabrika binasına- taşınmıştı... Bürolar buradaydı. Komite toplantıları burada yapılırdı ama her yıl Genel Kurul toplantıları Dünya Fuarı’ndan kalma bir pavyonda yer alırdı! 
BM her bakımdan başka bir âlem. Benden önce görev alan Türkler, Şevket Kaya, Muammer Baykan, sınıf arkadaşım Haluk Özbudun ve Kerim Önder yeni ortama alışmama yardımcı oldular.
Bir de Türk Delegasyonu vardı... Rahmetli Selim Sarper Daimi Temsilci, bizler  “Uluslararası” onlar ise T.C. devleti ulusal memurları. Ama tabii çok yakınız. Onlar bize, biz onlara yardımcı oluyoruz!
Basın bölümünde her milleten memurlar var ama ahenk içinde çalışıyoruz. Şefimiz İngiliz, yardımcısı Çinli... Benim oda arkadaşım Simomodes adlı çok efendi bir Yunanlı! Binada hem delegeler hem memurlar, lokantalar ve cafeler var. Ve  bir de herkesin buluşma mahalli; Delegeler Salonu...

Arsalar kıymete bindi
Teşkilat bu eski jıroskop fabrikasında faaliyetine devam ederken, bir yandan da Manhattan’ın doğusunda East River üzerindeki daimi merkez binasının inşaatı sürüyordu... New York’un bu bölgesi mezbahaların, matbaaların, bazı imalathanelerin bulunduğu bir bölge. Arsa fiyatları düşük, evler iptidai... Ünlü, milyarder David Rockefeller bu bölgeyi kapatmış. East River’e bakan bölgenin tümünü BM’ye teberru etmiş ve tabii Teşkilat buraya gelince arsa fiyatları kıymetlenmiş! Rockefeller ailesi daha da zengin olmuş! Basın merkezindeki bir görevim de Türkçe bülten hazırlamaktı. Bunun tertibi ve baskısı için de mezbahalar bölgesindeki matbaaya giderdim.
 Yeni binaya taşındıktan sonra, şartlar ve rahatım iyi ama şeytan dürtüyor...  Basın Merkezinde gazetecilik heyecanını bulamadım. Uluslararası bürokrasi de beni rahatsız etti. BM uluslararası bir münazara derneği idi. Ahmet Emin Yalman o sırada New York’a gelmişti. Beni, çıkarmayı tasarladığı tabloid gazetenin başına geçirmek istediğini söyledi. Bu bana yetti... Sonunda gerçek gazetecilik hırsı beni istifaya sevk etti. (Yoksa emekli olana kadar Teşkilatta kalacaktım. Sonunda tabloid gazete çıkmadı ama pişman da olmadım.) Yerime dostum Sinan Korle’yi tavsiye ettim. Merhum orada Protokol Umum Müdürlüğü’ne kadar yükseldi.

Ülkem beni çağırıyordu
İkinci BM görevim, Teşkilatın UNICEF, Çocuklara Yardım Fonu’nda oldu. Washington’daki Basın Müşaviri tarafından -her nedense- birden bire geri çağrıldım. İstanbul’da Basın Yayın ve Turizm Bakanlığında çalışıyordum. Bakanlıktan istifa ettim ve UNICEF’in Radyo Televizyon Şefliğini kabul ettim. Bir süre orada kaldıktan sonra beni Paris’e Teşkilatın Avrupa Merkezine daha yüksek bir mevkiye tayin ettiler. Burada da görevim; Çocuklara yardım toplamak için ünlülerin; Marlon Brando, Elizabeth Taylor, Richard Burton, Danny Kaye’in iştirakleriyle  gala programları hazırlamaktı...

Sonra gene istifa ettim... Ülkem beni çağırıyordu. Orta Elçi sıfatıyla Daimi Temsilci Yardımcısı olarak New York’a döndüm. Enformasyondan sorumlu idim. Teşkilatın Enformasyon Komitesi Başkan Yardımcılığını yaptım. Televizyonlarda, Geceyarısı Ekspresi filmi ve Ermeni soykırımı iddialarıyla mücadele ettim.

New York’taki Türk Evi’nin rahmetli Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil tarafından satın alınmasında benim de payım oldu. Bu binanın önünde Ermeni ASALA örgütünün yerleştirdiği bombayla öldürülmekten kıl payı kurtuldum. O da ayrı bir yazı konusu...

+++++

Karagöz Kolleksiyonundan
4 Mart 1931

Memur maaşlarına dokunulmayacak!

Kapakta, elinde “tasarruf” makası olan Maliye Bakan’ı çalışanlardan birşeyler koparmak üzere iken görülüyor. Çalışan kesim, bitkin bir halde resmedilmiş. Bu durumu gören Karagöz diyor ki:
- Aman Maliye Vekili Bey, bütçeyi biçerken bundan (çalışanlardan) pay çıkarmayı düşünme. Baksana zavallının ceketi sırtını örtmüyor. Bunun neresinden, ne kırpılır yahu!
Sayfanın alt tarafında
(İstanbul’dan göçelim mi?) başlığı altında elektrik ve hava gazı fiyatlarına yapılan zam eleştiriliyor. Şehir Meclisi üyelerine; “Ey şehir azaları, İstanbul Halk’ına bu şehirden çıkın mı demek istiyorsunuz?” diye soruluyor.

+++++

FIKRA

Türkler ne yerler?

Gerçek: Birleşmiş Milletler’de bir akşam yemeği; Muhtelif ülkelerin delegeleri toplanmış. Bu arada Türk ve Yunanlı diplomatlar aynı masaya düşmüşler. Sohbet sırasında laf ülkelerin ne yediklerine geliyor; biri  “Türkler ne yerler” diye sorunca, Yunanlı atılıyor;  “Onlar birbirlerini yerler!...”

+++++

Genç yazar
çizerlerin okulu: Akbaba dergisi

 Cumhuriyet’in ilânından önce kurulan Akbaba Dergisi, yayın hayatını 55 yıl devam ettirdi. Haftalık siyasi mizah dergisi Akbaba, Yusuf Ziya Ortaç tarafından kuruldu. Akbaba, 208 sayı çıktıktan sonra kapanıp, 1933’te yeni harflerle tekrar yayımlanmaya başladı. Kurucusu Yusuf Ziya Ortaç’ın 11 Mart 1967’de ölümünden sonra, Engin Ortaç tarafından devam ettirilen Akbaba, 28 Aralık 1977’de kapandı. Bizim şimdi okuduğumuz karikatüristlerin ustalarının ustalarını yetiştiren Akbaba, yayın hayatı boyunca genç yazar ve çizerlere okul vazifesi gördü.

Yazarın Diğer Yazıları