Ergun Göze'ye dûa niyazı...

Benim azîz gönüldaşlarım, daha geçen hafta bugün ülküdaşım ve dostum rahmetli Mehmet Gül’ün cenaze merasimi münasebetiyle bu köşede okuduğunuz  “Türk Milliyetçileri birleşti” başlıklı yazımda,  “Şairler Sultanı” Bâkî’nin sitem fısıldayan o muhteşem beytine yer vermiştim:
“Kadrüni seng-i musallâda bilüp ey Bâkî
Durub el bağlayalar karşuna yârân saf saf”
Osmanlı Cihan Devleti’nin en parlak çağında “Osmanlı Mülkü’nün yüz akı”diye tarif edilen “Sultan’uş Şuara” Bâkî bile ne yazıktır ki vefasızlıktan şekvâ etmiştir.  “Kıymetini ancak musalla taşında bilip, karşına sevenlerin saf saf el bağlayalar ey Bâkî!..” serzenişinin yanında, aynı hissîyat içinde yazdığı bir başka muhteşem beyit daha vardır ki; her ikisi şu garip gönlümü şahdamarından yakalamıştır:
 “Bâkî çemende hayli perîşan imiş varak
Benzer ki bir şikâyeti var rûzigârdan.”
Haydi bu sanatlı beyti, günümüz Türkçesi’yle de iyice anlayalım:
 “Ey Baki! Yaprak, kırlarda hayli perişan vaziyette oradan oraya savrulur olmuş. Sanki sert esen yelden veya yaşanılan zamandan bir şikâyeti var gibi.”
Bütün bunları niye mi yazdım?.. Bugün  “Gün Işığı”na Ergun Göze şeref veriyor da onun için...

Ateş çemberinde bir yazar...
Dostlarım, biliyorum ki hemen hepinizin anası, atası ile birlikte birçoğunuz da Ergun Göze ağabeyin okuyucularısınız. Rahmetli Ahmet Kabaklı hocamız, çocukluk ve ilk gençlik yıllarımdan itibaren benim için hasreti çekilen bir amca olmakla beraber, aynı zamanda her gün yazdığı  “Gün Işığında” köşesinden benimle beraber bu azîz vatan sathında yetişmekte olan yüzbinlerce, milyonlarca gencin rehberi, hocasıydı. O, ilk okumaya başladığım zamanlarda, Tercüman’da Türk İslâm Ülküsü adına kalemini kılıç gibi kullanan bir serdengeçtiydi. Ama 1969 yaz mevsiminin başında Tercüman’da ileride çok seveceğimiz, yazılarından ve eserlerinden çok istifade edeceğimiz 2 yeni isim daha devamlı olarak yazmaya başlamışlardı. Bunlardan biri, unutulmaz hikâyecimiz, romancımız rahmetli Tarık Buğra bey, diğeri de Ergun Göze ağabeyimizdi. Eserleriyle gönlümüze taht kurmuş olan Tarık Buğra’yı tanıyorduk da Anadolu’nun Elâzîz’inden baktığımızda Ergun Göze adı bizlere pek tanıdık gelmiyordu... Ama çok geçmeyecek, yazdıklarını okudukça kendisine ısınacaktık. Hele hele Niksar’da komünist militanlar tarafından şehit edilen lise öğrencisi bir kardeşimiz için yazdığı “Niksar’ın Fidanları” başlıklı yazısı vardı ki gönüllerimizi dağlamış, bizi yazdığı “Köşebaşına bağlamıştı. Artık Kabaklı hocanın yanında, “Sağduyu’nun Sesi” olan o günkü Tercüman’da, Türk Milliyetçiliği adına edebî, sanat kaygısı taşıyan günlük yazılarıyla Tarık Buğra vardı... Ve Ergun Göze vardı; kavgacı, mücadeleci, takipçi köşe yazılarıyla, kitaplarıyla, telif eserleri ve tercümeleriyle milletimize unutulmaz hizmetler veren ve halen vermeye devam eden Ergun Göze ağabeyimiz...
Sonraki yıllarda Tarık Buğra büyüğümüzle, Ergun Göze ağabeyimizle o yılların muhteşem Tercüman’ında aynı çatı altında muhabir olarak çalıştım ve kendileriyle tanışma şansı buldum.  “Küçük Ağa”nın,  “Gençliğim Eyvah” ın ve diğer şaheserlerin o sıcak yazarı, son derece ciddiydi.. Üstelik okuyucusu ve hayranı sıfatını taşıyan genç bir gazeteci olan bendenize “mağrur, hatta biraz kibirli” hissi de veriyordu. Allah gani gani rahmet eylesin, Tarık Buğra beyden gerek gazetedeki ilişkilerimiz, gerekse Türk Edebiyatı Dergisi Yayın Yönetmenliği görevim sırasında yaptığımız görüşmelerde, nezâket dışı bir tavır da görmedim.
Ama Ergun Göze öyle değildi... Selamlaşmanın, beylik sözlerin ötesinde hal hatır soran, dertleşen, sohbet eden bir amca yarısıydı... Tercüman’dan sonra, İhlas Holding çatısı altında yeniden buluştuk, Türkiye Gazetesi’nde de bir süre beraber çalıştık... Daha sonra aynı kaderi paylaştık biri birimizi takiben Türkiye Gazetesi’nden istifa ederek ayrıldık ve 7 - 8 yıl hiçbir gazetede yazmadık. Ergun Ağabey, Boğaziçi Yayınevi’nin yükünü omuzlamaya devam ederek, hem kendi eserlerini yayınladı, hem de birçok önemli kitabı Türk okuyucusuyla buluşturdu.
Nihayet 2003 Ocak ayında,  “korsanına karşı” Çukurova Grubu tarafından bir gece apansız yayınlanmaya başlanan Tercüman’da yeniden buluştuk, bu defa kendisiyle sayfa ve sütun komşusu olma şerefine nail oldum. Yetiştiğimiz o gazete artık ikimizin de el bebek, gül bebek üstüne titrediğimiz evladımız gibi olmuştu. Bu gazetede omuz omuza, gönül gönüle, haksızlıklarla, yolsuzluklarla, uğursuzluklarla mücadele ettik. O artık yazarlık hayatında ateş çemberinden geçmiş bir usta yazar sıfatıyla bizlere ağabeylik, rehberlik ediyordu. Ben halen onun yazdıklarından birçok doğruyu öğrenen talebesi, yeğeni ve kardeşi olma şerefini yaşıyorum.

Yiğit Türk beyi...
Peki bütün bunları niye mi yazdım azîz dostlarım, Türk İslâm Ülküsü’nün yılmaz kalemi, Sivas ellerinden yetişmiş bu yiğit Türk beyi, Ergun Göze ağabey, sonuncusu bay pas olmak üzere 3 hayatî ameliyatı arka arkaya geçirdi de onun için... Cenab-ı Hakk’a şükürler olsun ki Ergun Ağabey’in sağlık durumu her geçen gün düzeliyor, iyiye gidiyor. Doktorlarının ve Memorial Hastanesi’ndeki sağlık personelinin titiz bakımıyla, başta değerli eşi Hicran Göze hanımefendinin, evlatları Ahmet Göze, Mehmet Göze, Zeynep Uluant, Sinan Uluant ile torunlarının, hatta torununun çocuğu olan Selman’ın şefkatiyle, hepimizin hepinizin hayır dûalarıyla, inşaallah yakın zamanda taburcu olacak ve Müslüman Türk Milleti’ne hizmetlerine, yazarak devam edecek.
Kıymetli gönüldaşlarım, 77 yıllık ömrüne binlerce makale, tamamı araştırmaya dayalı 34 kitap, Fransızca’dan tercüme 10 da eser sığdıran, bununla da kalmayıp, Türkiye’nin dört bucağında ve Türk Dünyası’nda verdiği konferanslarla millî dâvâlarımızın hâmîsi olan Ergun Göze beyin sağlığı için lûtfen dûa ediniz. Ülkücü - Milliyetçi Hareket’in, sadece vefat edenlerimiz için değil, yaşayan değerlerimiz, büyüklerimiz için de bir vefa hareketi olduğunu sevginizle, alâkanızla gösteriniz. Özellikle Ergun Göze’nin yazılarıyla şuurlanan İstanbul’daki gönüldaşlarıma sesleniyorum... Bildiğim kadarıyla Ergun Göze bey için şu anda ziyaret yasağı var ama lûtfen vakit bulup Memorial Hastanesi’ne gidiniz, kıymetli ailesi tarafından açılacak ziyaret defterine birkaç satırla ahde vefanızı yazınız... Gidemeyen ülküdaşlarım, siz de telefon aracılığıyla (+90 212 314 66 66) Ergun Göze’yi ne kadar sevdiğinizi hissettiriniz kendisine... Gün ahde vefa günüdür, gün dûa etme ve moral verme günüdür... Ergun Göze’ler kolay yetişmiyor!..    

Yazarın Diğer Yazıları