Büyük gözaltı Büyük uzlaşma

Türkiye üç dava arasında sıkışmış durumda: “AKP’nin kapatılması davası - Ergenekon Davası ve DTP’nin kapatılması davası” . Bu davalar, bir çırpıda ülkenin içinde bulunduğu açmazı ifade ediyor... Türkiye “Laik ve Üniter”  ve gerçekten  “Demokratik” bir Devlet olarak kalacak mı? İlk iki faktör yorumlanamaz. TC’nin  “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez temel ilkeleri, temel taşları!”  Ama gelin görün ki, bugün İktidar Partisi AKP bunları, “Demokrasi var” diye başka türlü yorumlamakta, aslında değiştirilmesini,  “tekliften” öte, “hileyi şerriye”  ve  “takiye”  yoluyla gerçekleştirilmek üzere!  “Demokrasi”, AKP için, Erdoğan’ın ünlü sözleriyle, kendilerini amaçlarına taşıyacak ve son durakta inilecek “demokrasi tramvayı”!
Ve aynı tramvayı bölücüler de PKK/DTP kullanıyorlar. PKK bu sayede TBMM’ye girdi! Ergenekon Davasına gelince; bana göre bu dava da,  bütün bu tehlikelere rağmen, Cumhuriyet’in son sigortalarını gevşetmek ve ortadan kaldırmak  “davası” - “balonu” ve herhalde artık bunca gayretten sonra, -sekiz aydan sonra- sonuna erdirilmesi zorunlu! Yoksa her geçen gün, her yeni gözaltı gerginlikleri artırıyor ve istenen uzlaşmayı güçleştiriyor!
Ve bir kör dövüşüdür gidiyor!  Bu dövüşün sonunun nereye varacağı da ortada... Bunu önlemek için bu yumak, bu düğüm ya Hazreti Süleyman aklı ile ya da son çare olarak Büyük İskender’in  “Kılıcı”  ile çözülecek.  Hazreti Süleyman olsaydı  “uzlaşın” der ve uzlaştırırdı ama O nerede ki, böylesine zıt akımları kontak yapmadan doğru mecralara soksun. Eğer Erdoğan  “Süleyman” ise, uzlaştırıcı olmaktan çok uzak ve bence gerginliklerin asıl faili de o! Bunu kendisi de anlamıyor ve kabul etmiyor, sorumluluğu başkalarına ve şu sırada da medyaya atıyor! Ya medya?  “Bir kısım medya”  yani İktidara yalaka, çanaka olan medya aslını, şu sıralarda hem kapatma hem de Ergenekon davasında gösterdi... Özetle bu köşelerdeki yazarlar AKP hakkındaki dava iddianamesinde  “Partinin Laikliğe karşı odak olmak”  delillerinin, gazete kesitlerinden ibaret olduğunu söylüyorlar... Kayıtlarda bantlarda sabit olmuş bu sözler, gözle görünen irtica manzaraları ve bariz kadrolaşma hareketleri delil değil mi? Bu sözleri yazarlar veya herhangi bir kişi söylemiş olsa başka... Ama Erdoğan, Gül, İktidar olmadan önce  söyledikleriyle ve partilerinin kesinlikle, Atatürk’ten ve Cumhuriyetten yana olmadıklarını belli etmişlerdi. Şimdi, iktidardaki icraat ve hareketleriyle belli etmeleri, yeter delil değil mi? 

Uzlaşma
Evet; Hazret Süleyman  “uzlaşın”  der ve şu sırada AKP’nin yüzde 47’sine karşı maalesef organize olmamış, 50 milyon insanı temsil eden, Sivil Toplum Örgütleir,  “uzlaşın” diye sağduyu çağrısı yapıyorlar... Umulur ki bu çağrının faydası olur, olması da lazım. Ama ben, bedbin olmak bahasına, Türkiye’de zıtlar, zıt zihniyetler ve zıt çıkarlar arsında, kalıcı bir uzlaşmanın mümkün olabileceğine, inanamıyorum!

Medya
Bu konuda en önemli etkiyi yapması gereken medya. Ama o da, kaç parçaya bölünmüş durumda. Önce, “Ergenekon Davasına”  bakışlarından başlayarak... Bu dava konusunda, iddianame ortaya çıkana ve deliller sabit olana kadar art düşüncelerden, peşin hükümlerden uzak yazacakları yerde, bazıları ateşi, benzinle söndürmek istiyorlar.
Sorarım; uzlaşma isteyen bazı yazarlar, Genel Yayın Müdürleri, hatta Cumhuriyet Başsavcısının haber sızdırmakla suçladığı üç gazete dışındaki bazı gazeteler, bu suç duyurusuna, TCK’nın amir hükümlerine rağmen hâlâ  “Ergenekon Soruşturmasına” ait, “sızma ve süzme” haberleri manşetlerine taşıyorlar. Peşin hükümlerini, “biz karar verdik bır kere gerçekler bizi ilgilendirmez”  diye belli ediyorlar! Savcıları tenzih ederim ama içeriden birileri ya ücret mukabili, ya inanç gereği, devamlı olarak yapıyorlar  “sızdırma”  işini!
Dün de yazmıştım; Türkiye’nin altına, fesat bombaları yerleştiren ve uzlaşmaya engel olan,  asıl  “çete”  bu! Savcılar asıl bu suçu, suçluları tahkikatın selameti için ortaya çıkarmalılar...

Yazarın Diğer Yazıları