Çocukluk oyunları ve sesleri

Çocukluğumuzda, her şey gibi oyunlarımız da basitti. Beklentilerimiz mahdut, hayallerimiz ise daha genişti.
Bugünün oyuncakları olmadığı için bunları ya tahayyül eder ya da uydurur veya derme çatma, tabancalar tüfekler ve uçaklar yapardık!
Mesela, İstanbul’da, Nişantaşı’nda İngiliz okulunun ilkokul yıllarında teneffüste kollarımızı iki yana açarak hava savaşları yapardık.
Teneffüslerde başka bir oyumuz; aktardan satın aldığımız ve zamanın gazoz kapaklarındaki bilyelerle “kafa karış” veya deliğe bilye sokmaktı...
Sek sek, topaç çevirmek sonra “yoyo” oynamak daha sonra “hula hup” dönemleri başladı... Topaç çevirmek ayrı bır maharet isterdi.
Çocuk oyuncakları maket uçaklar, tabancalar vs.. bayramlarda yılbaşlarında en gözde hediyeler olurdu...
Televizyonun daha adı bile yoktu. Yerine “Karagöz” ve kukla vardı. Anam çok maharetli bir kadındı; Karagöz ve Hacivatları, kuklaları kendi yapar, komşu çocuklarına da kendi oynatırdı... Biraz daha büyüyünce komşu kızlarıyla “evcilik ve doktorculuk” oynamak ayrı bir heyecandı!
Yaz tatillerinde ben daha fazla çocuk romanları Abdullah Ziya Kozanoğlu’nun, “Türk Korsanları”, “Kolsuz Kahraman” vb..  romanlarını okurdum ama bazen da mahalle çocuklarıyla, komşu bahçelerden meyve çalmak seferlerine de katılırdım... O mahalle çocukları çok fakir idiler, hatta ayakkabıları olmadığı için yalınayak dolaşırlardı. Sonra bu çocuklar amiral, yüksek düzey avukat ve başarılı işadamları oldular!

Ve sesler
O zamanın sokak sesleri hâlâ kulaklarımda: “Ahmet, Mehmet Pabucu yarık, çık dışarıya oynayalım” ve “Mehmet beye maşallah, oooo” gibi
Ve akşam üstü mahalleye gelen dondurmacının sesi: “Dondurmam var kaymaklı”...

Unutulmaz simalar
Büyükada’da bir “Doktor Çat” vardı. Piyasa vakti akşam vapurunun geliş saatinde şık, tertemiz kıyafeti ve üst cebinde beyaz mendiliyle, çıkar herkesi “Çat çat” diye selamlardı. Aslında kimdi, kimin nesi idi? hiç bilemedim... Herkesten daha mı akıllı idi, yoksa meczup muydu, herkesle alay mı ederdi? Hiç anlamadık...
Geçmiş zamanların hayalleri yaşlandıkça cihana değiyor! 

+++++

AKBABA’dan
12 Haziran 1952 tarihli Akbaba’nın kapak karikatürünü Altan Erbulak çizmiş. Kiralara yüzde 30 zam yapılacağı haberleri, kiracıları da ev sahiplerini de memnun etmediği için bir vaveyladır
kopmuş...

+++++

FIKRA
“Hayır kesmeyeceğiz”
Kore savaşı esnasında, bir Amerikan askerinin önemli bir organında hastalık zuhur eder... Ordunun bütün sıhhiye kademelerinden ordu sağlık kurumuna kadar teşhis aynı;  “kesilecek”! Asker dehşet içinde... Arkadaşları; “sen bu hastalığı Kore’de kaptın. Bir de Koreli doktora göster” diye akıl verirler! Asker, yaşlı bir Koreli hekime gider. Sakallı yaşlı doktor, uzun uzun muayene ettikten sonra “Amerikalı doktorlar ne dedi?” diye sorar “kesilecek” cevabını aldıktan sonra “Hayır kesmeyeceğiz” der. Er memnun... Ama arkadan asıl teşhis gelir; “Kesmeyeceğiz. Zira kendi kendine düşecek!”

Yazarın Diğer Yazıları