Meclis'te hesap zamanı

Akşam Gazetesi’nin AK-TRT başlıklı manşeti CHP’li Çetin Soysal Meclis’e taşındı. Soysal, TRT’ye yapılan muhafazakâr transferlerin kuruma maliyetini sordu

AKŞAM’ın dün manşetine taşıdığı ve TRT’de son dönemde iktidar yanlısı basın-yayın organlarından yapılan muhafazakâr transferleri konu alan haber, Meclis’te yankı buldu. CHP İstanbul Milletvekili Çetin Soysal, bu transferlere konu olan isimlere TRT tarafından ödenen paranın miktarını sordu. Soysal, Devlet Bakanı Mehmet Aydın’a yönelttiği soru önergesinde, “Bugün TRT’nin içine sokulmak istendiği durum AKP iktidarının yürüttüğü sistemli politikaların bir parçasıdır. İktidar, bu son hamlesi ile TRT’yi AKP borazanı yapmak istemektedir” dedi.  Soysal’In sorularI Şöyle: “Danışman, sunucu, program yapımcısı, spiker gibi unvanlarla çalıştırılan yeni personele ödenen ücretler ne kadardır? Emre Aköz, Mümtaz’er Türköne, Tamer Korkmaz gibi köşe yazarlarının katıldığı programlar neden özellikle canlı yayınlanmaktadır? TRT personelince hazırlanan programlar günlerce denetlenirken neden bu kişilere ayrıcalık tanınmaktadır? Ömer Şahin, Bedirhan Gökçe, Mümtaz’er Türköne, Emre Aköz, Taner Korkmaz, Tunç Tuncel, Kenan Gürsoy katıldıkları, sundukları ya da danışmanlık yaptıkları programlar için ne kadar ücret almaktadır? TRT’de eleman fazlası var denilirken neden yeni personel alımına gidilmektedir? Bültenlerde hangi gazetelerin okunacağı neye göre belirlenmektedir?
* Akşam


+++++

Yeniçağ duyurdu


* Yeniçağ (9 Nisan 2008)


Hürriyet özür diledi

*  Hürriyet (10 Nisan 2008)



+++++


HOŞGELDİN MEYDAN
Türkiye yeni bir günlük gazeteye daha kavuştu. Genel Yayın Müdürlüğü’nü Oğuzhan Beyaz’ın yaptığı MEYDAN Gazetesi dün yayın hayatına merhaba dedi. Turhan Çömez,  Şemsi Yücel, Zekeriya Beyaz, Alaettin Parmaksız gibi isimlerin de yazı kadrosunda yeraldığı gazetenin Yönetim Kurulu Başkanı ise Zeyni Sayın. İlk yazısına “Allah utandırmasın” diye başlayan Oğuzhan Beyaz ile ekibine YENİÇAĞ ailesi olarak hayırlı olsun dileklerimizi sunar başarılar dileriz.



+++++

Hani nerde o demokratlar? 
En başta Hıncal Uluç, basında çalışanların nasıl bir korkaklık içinde olduğunu çok iyi bilir. Bizzet kendisiydi Çakıcı’nın adamları tarafından bacağından vurulduğunda şikayetçi olmama gerekçesi olarak meslektaşları tarafından yalnız bırakıldığını söyleyen.
O zaman hiçbir gazeteci Çakıcı’ya karşı çıkmaya cesaret edememişti, Hıncal Uluç’u sahiplenmekten korkmuşlardı. ” Türkiye’nin en ünlü alçılı bacağı “ da o zamanlar yoluna tek başına devam etmiş, böylesi bir yalnızlıkta şikayetçi olmanın da bir anlamı olmayacağını söylemişti...
Bir de Fatih Altaylı’nın haberturk.com’daki yazısından bir cümleyi cımbızla ayıklayalım: ” [Sedat Peker’le] ilgili yazılarımın bedelini bu adamın itleri tarafından öldüresiye dövülerek ödedim. 
O zaman da Altaylı’ya sahip çıkan, bir gazeteciye yönelik böylesi saldırıya örgütlü ve toplu gösteren bir basın hareketiyle karşılaşmadık.
Daha ne olması gerekiyor peki?
Hıncal Abi bacağından vuruluyor, Fatih Altaylı dövülüyor, Ahmet Hakan tehdit ediliyor... Yetmiyor mu? Ayaklanmak için daha ne bekliyorsunuz?
Hiç kimsenin basını bu kadar kolay kontrol edemeyeceğini tehdit mekanizmalarının yüzüne çarpmak için daha iyi bir fırsat mı var?
Eğer basının bizzat kendisi belli amaca hizmet etmek üzerine kurulu birtakım omurgasızların kontrolü altındaysa, manipülasyon ve ideolojik tetikçiliği için el kaldırıp gönüllü olanlar çoğunluktaysa baskıcı güçlerin önü daha çok açılır ama...
Ve maalesef Türk Basını’nda manzara budur.
İlhan Selçuk’un gözaltına alınmasına tepki göstermeyenler, Ahmet Hakan’ın tehdidini ciddiye almayanlar; tıpkı diğer partilerin kapanmasına tepki göstermeyip kendi içinde bulunduğu kurumlar tehdit altına girince öfkelenen Başbakan gibi. Demokrasiyi sadece kendileri için isteyen gazeteci müsveddeleri oluştu; son iktidar döneminde eskisinden daha fazla ve belirgin.
Bu yolun sonunda Türk Basını’nın ileride tarihi yazılırken demokratların aslında çıkarcı, liberalliğin de korkaklığı gizleyen bir maske olduğu tescillenecek. “Kişisel” ilişkilerin de tek kriter olduğu...
* Oray Eğin / Akşam



+++++

Yine oynuyor...
TİPİK futbolcu.
Bir anda sinirlenmiş gibi yapıyor.
Bizler “Çok kızdı, şimdi hakeme yumruğu yapıştırdı, yapıştıracak” derken, yan yan zıplayarak gidiyor.
Acılar içinde kendini yere atıyor.
Demek ki sakatlandı...
Sıhhiyeci çantası ile koşuyor...
Tam sedye yetişti-yetişiyor ki...
Kalkıp koşuyor...

Söyler misiniz; haklarında açılan soruşturmaya “garabet”, “utanç” dedikten sonra, şu ne:
“Yargıya saygılıyız...”
Hangisi doğru, hangisi yapmacık anlamak olası değil.
Bir anda kendini atıyor yerlere:
“Türkiye kazansın, biz kaybedelim...”
İki saat sonra Türkiye’yi daha da karıştırıp huzurunu kaybetmesine neden olacak, kendisini ise kurtaracak “Anayasa’daki parti kapatma maddesini değiştirmeye” kalkıyor.
Futbolcu...
*
Çoktandır AB’ye girme çabalarını unutmuştu. Bunu Türkiye’de bilmeyen, görmeyen, eleştirmeyen var mıydı?..
Ama iç hukuktan kırmızı kart görme olasılığı ortaya çıkınca, AB’ye dönüyor, durduğu yerde zıplıyor, söyleniyor...
“Ne oldu, ne oldu?...”
“Faul var diyor... Hakemin kendisine kırmızı kart değil de yeşil kart göstermesini istiyor... Bir de rakip oyunculara ayaklarıyla bilhassa kafalarını kullanmama cezası verilmesini talep ediyor...”
“Başka?...”
“AB hakemliğinde, laik cumhuriyet kalecisinin ’garabet’ve ’utanç verici’sayılması gerektiğini söylüyor...”
*
Futbolcu bu...
Tribünlere oynuyor, bağırıyor, çağırıyor, azarlıyor, kızıyor... Yerlere atıyor kendini, anında kalkıp koşuyor.
Bir tek an olsun gözüktüğü gibi değil.
Devlet yönetimini futbol alışkanlıklarına indirgedi ve futbolcu numaralarını sürdürüyor...
Oynuyor...
* Bekir Coskun / Hürriyet

Yazarın Diğer Yazıları