Ergenekon...

Yazının başlığına bakarak bu günlerde aktüel olan “Ergenekon soruşturması” nı ele alacağımızı düşünebilirsiniz. Ancak, biz hadiselere kültür penceresinden bakmaya çalıştığımız için, söz konusu operasyondan değil, Yakup Kadri’nin (Karaosmanoğlu) 1929’da neşrettiği “ERGENEKON” adlı eserden bahsetmek istiyoruz. Ama bakarsınız yazının sonunda yolumuz Ergenekon soruşturmasıyla kesişebilir. Ergenekon, Göktürklerin türeyişi ile ilgili bir destanın adıdır. Bu destanda Göktürklerin, etrafı dağlarla çevrili yurtlarından dış dünyaya çıkışları anlatılmaktadır. Maalesef bizde destan, efsane, menkıbe gibi şifâhî kültür ürünlerinin değeri bilinmemekte, sıradan hikayeler olarak görülüp hafife alınmaktadır. Evet, destanlar “tarih” değildir. Lakin “gerek tarih, gerek fikir ve sanat bakımından büyük değer taşırlar; tarihi aydınlatır, fikir ve sanat hayatına kaynak olurlar. Tarih bakımından destanların kıymeti şuradadır ki,bazı milletlerin millet haline gelmeleri tarihin çok eski çağlarında olmuştur... Destanlar, tarihleri bu ölçüde eskilere uzanan milletlerin ilk çağlarını bize birtakım mitolojik menkıbeler halinde anlatırlar. Bunlar gerçek olmasalar, hatta gerçeğe uymasalar bile, milletlerin kendi millî mazileri hakkında neler bilip neler düşündüklerini haber vermek bakımından ehemmiyetlidirler.” (Nihad Sami Banarlı: Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, c. 1, s.2)
Bu gerçeklerin farkında olan Yakup Kadri  “Ergenekon’dan çıkış” la  “Millî Mücadele”  arasında bir ilgi kurarak -Ankara’ya gitmeden önce- İkdam gazetesi başyazarı olarak kaleme aldığı  “Millî Mücadele” yi destekleyen yazılarını  “Ergenekon”  adıyla yayınlamayı uygun görmüştür. Yakup Kadri söz konusu eserin ön sözünde şöyle der: “Sekiz yıl evvel İkdam gazetesi başmuharrirliğini deruhte ettiğim anda ben bir somnambül gibi idim. Kendi irademin fevkinde bir ilahî kuvvet beni, bir sarp yokuştan, adı bellisiz bir tepeye doğru itiyordu ve tadını hâlâ hasretle hatırladığım bir sıtma içinde bir şeyler sayıklıyordum; işte bu yazılar o sayıklamalardır. Anın içindir ki bir kısmını cezbesi tutmuş bir dervişin boğuk vâveylâları gibi mânâsız; bir kısmını âtîyi gören kâhinlerin sözleri gibi esrarlı ve dokunaklı bulacaksınız; diğer bir kısmı ise hâtiften gelen sesler kadar, bütün olacak şeyleri noktası noktasına haber verdiler.
Bunların hiç birinde benim sun’um, taksirim yoktur. Hepsinin kusur veya kıymetleri Millî Mücadele devri dediğimiz o fevkalade devrin havasına âittir. Bu bir müstesna hasat mevsimi idi; geldi geçti ve bu mevsimde her ruh en güzel meyvesini verdi.
Ergenekon’u o devrin hissî ve fikrî tarihine bir vesika teşkil eder ümidi ile çıkarıyorum.”
Evet, Yakup Kadri, Millî Mücadele ile ilgili yazdığı yazıları kitaplaştırmak istediğinde kitaba en uygun ad olarak  “Ergenekon” u buluyor... Keşke yöneticilerimiz bu tercih üzerinde kafa yormuş olsalardı.
29 yazının yer aldığı “Ergenekon” da ilk dikkatimizi çeken, zaman zaman rastladığımız (sansür) veya (sansür edilmiştir) ifadeleri oldu. Bilindiği üzere o yıllar mütareke dönemiydi ve Türk basını İtilaf devletlerinin sansürü altındaydı. Yakup Kadri’nin 17 Temmuz 1921 tarihli  “Mustafa Kemal Paşa” adlı yazısının 7 ayrı yerinde (sansür edilmiştir) ibaresinin yer aldığını görüyoruz. İşte adı geçen makaleden bir parça: Mustafa Kemal Paşa benden İstanbul’a dair de hiçbir haber sormadı. (sansür edilmiştir) Zannedilir ki o, burada doğdu, burada büyüdü ve mevcudiyetinin bütün kökleri ile buraya merbuttur. (sansür edilmiştir..) (sansür) fakat bu sözümü âdî bir temelluk zanneder diye korktum... Horaçius’un, bir mısraını hatırlıyorum (sansür edilmiştir) (sansür edilmiştir) bu sözü, bu fırsat dolayısı ile kendim için söylemek belki biraz mübalağalı olur. Fakat günün birinde bana hayatımın en şanlı hadisesini soracak olan torunuma göğsüm kabararak diyemez miyim ki, gençliğimin yüksek bir dönümünde (sansür edilmiştir...) bir yaz günü Mustafa Kemal Paşa ile yan yana yemek yedim. (sansür edilmiştir..) a.g.e, s.90-91
Aslında bu kitapla ilgili söylenecek çok şey var. Ama sözü uzatmak istemiyorum. Arzu edenler bulup okuyabilirler. Demek istediğim şu ki, bir zamanlar  “Millî Mücadele”  devrinin fikrî ve hissî vesikaları  “Ergenekon” adıyla yayınlanıyordu. Bugün ise adı “mafya, darbe, suikast, çete” gibi ifadelerle birlikte anılan bir  “soruşturma” ya  “Ergenekon”  ismini veriyoruz. Ne kadar çok değişmişiz değil mi?..

Yazarın Diğer Yazıları