"Ahval ve şerait" (1)

İçinde yaşadığımız için, zehirli çiçeklerin her gün biraz daha büyüyüp bir çengel haline geldiğini - ve Türkiye Cumhuriyeti’ni boğacağını, yok edeceğini pek görmüyoruz! ... Gazete manşetlerinde  “Tehlikenin Farkında mısınız?”  diye soruluyor... Binlerce insanımız mitingler yapıyor ve Anıtkabir tavaf ediliyor... Bugün, 12 Nisan’da Ankara’da, Tandoğan Meydanı’nda belki milyonlar toplanacak;  “Bağımsızlık ve Milli Egemenlik”  diye haykıracak - Atatürk’ü imdada çağıracaklar! Orada, onların arasında olmayı çok isterdim: Dostlarıma vekâlet verdim!  Ama sonunda netice ne olacak?  Düşmanlar  “kavi”, çok ve her çeşit! 
Cumhuriyetin müseccel düşmanlarıyla ve de maalesef, güya  “Atatürkçü”  olanlar- veya öyle görünüp, ona  “söz rüşveti” verenlerle, bırakınız mutabık kalmayı, ortak bir dil bile konuşmuyoruz; frekanslarımız ayrı... Ortak paydalar yok edilmiş... Ülkenin her kesiminin arasına nifak ve husumet sokulmuş, savunma sigortaları gevşetilmiş ve gevşetilmekte... Kaleler birer birer düşüyor!  “Ahval ve şerait”, 1919’da bu kadar vahim değildi: Düşmanlar, hainler işbirlikçiler belli idi... Böylesine  “aydınlar”  var idiyse bile, sesleri böylesine çıkmazdı... Ve o zamanlar da işbirlikçi gazeteler ve yazarlar vardı ama böylesine etkili bir yalaka medya tekeli yoktu... “Müderrisler”  (Profesörler) - bir ikisi hariç- ,  “Darülfünun”   talebelerinin kafalarını karıştırmamışlar,  zehirlememişlerdi.
VE ŞİMDİ... 
Ya şimdi? TC her yanından tehdit edildiği gibi ta içinden de vurulmakta! Karşımızda, solumuzda, sağımızda, arkamızda ve içimizde müthiş bir örgütlenme var; PKK/DTP -   “Aydınlar” -SOROS - Cemaatçılar - AB - ABD/CIA -Ermeni  “ittifakı”  var!
Bunlara karşı son savunma hattımız TSK ama bakın onu da, nasıl,   “andıçlarla, uyduruk soruşturmalarla”  etkisiz hale getirmeye,  “pasifize”  etmeye, yıpratmaya ve en önemlisi, millet indindeki saygınlığını aşındırmaya çalışıyorlar! Diğer savunma hattımız:  “Milliyetçilik”  o da mahutlara göre adeta  “küfürdü” , artık resmen terör suçu oldu! ... “Çalışıyorlar” dedim, ama başarılı da oluyorlar.
Ali Bayramoglu, geleceğin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Ilker Başbuğ’un,  “askerin ve devletin temel politik hedefini, karşı devrimle topyekûn mücadele olarak tanımlamasını”    demokrasiye karşı asıl sorun sayıyor!  “Ama karnımızdan konuşmaya devam etmeyelim... Bu otoriter cendereyi kırmak için AK Parti’nin kendisini aşması yetmez, hepimiz kendimizi aşmalıyız” diyor.
Bir müzmin rejim düşmanı ve eski Marksist ihtilalci Hasan Cemal ;  “Bu ülkede ’asker sorunu’çözülmeden demokrasi ve hukuk sorunu çözülemez”  diyebiliyor!.. İhanetin belgeleri çok!
Ve Bağımsız yargıçlar -Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay ateş altındalar... Filistin Kurtuluş Örgütü’nde, terör eğitim görmüş ve şimdi  “Milliyetçilikten hazzetmem”  diye övünen -APO postacısı Cengiz Çandar,  “Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın iddianamesi,  gazete kesitlerinden devşirme, uydurmadır”  diyebiliyor... Ve Brüksel’den ahkâm kesen bir kişi -Hadi Uluengin -  “AB’nin ipine sarılın... Sarılmazsanız Türkiye’nin ipini çekerler” , diyor. Yargıtay Başsavcısı Yalçınkaya’nın   “AKP aleyhinde dava açmasını” küstahlık “ sayıyor!  
Genel müfettişler
Rus yazarı Nikolai Gogol’un ” Genel Müfettiş “ adlı bir piyesi vardı. Küçük bir bürokrat, küçük bir kasabaya gelince, herkes onu Genel Müfettiş zanneder ve kasaba birbirine girer. Ayrılınca da arkasında bir rezillik kalır. Ve Türkiye, sanki bir sömürge kasabasıymış gibi, AB Genel Müfettişleri-  AB Komisyonu Başkanı Barroso ile AB Genişlemeden Sorumu Komiseri OlliRehn geliyor; Çankaya’da, Başbakanlık önünde, devlet hükümet Başkanları gibi askeri merasimle karşılanıyorlar! Bu görevi yapmaya mecbur edilen askerlerin ıstırabını ben duyuyorum!  ” Müfettişlerin “ raporlarını beklercesine nefesler tutuluyor!  
Koca Milliyet Gazetesinin Başyazarı Barroso’ya ariza yazmış: adeta özür diliyor, ” kusura bakmayın, biz ettik siz etmeyin, Türkiye’nin yeniden tam üyelik yörüngesine girmesine yardım edin “, diye adeta yalvarıyor... Kimse  bu adamların bu hakkı, bu cüreti nereden aldıklarını, evsaflarını, Türklük ve tarihimiz hakkındaki bilgilerinin derecesini sorgulamıyor!
 -Ve Newsweek dergisine göre ” ABD açıkça müdahale edermiş! “ ...Irak’a ” müdahale ettiği “ gibi mi? 
 ” Bilmem, hadi kendisi neye sarılıyor, ama   “o ip”   dediği, Hint fakirlerinin flüt çalınca havaya kalkan ipi gibi, AB çalınca kalkar ama sonunda flüt sesi kesilince yere dolanır... Başımıza dolalı kalır!
Biz AB’nin o kaygan ipine değil, Allahın, milletimizin ve ordumuzun ipine sarılmalıyız... İsterseniz beni de  “darbe”  tellallığı yapmakla suçlasınlar - en az  “eşkıya kadar”  cesur olmaya mecburum, önceki askeri müdahaleler yapıldıktan sonra olanlar yanlıştı ama kimse pek hatırlamıyor, ya yapılmasalardı, Türkiye bugün nerede olurdu- ve bundan sonra nerede olacak?
Barroso Cenapları,  TBMM’de, üzerinde ,  “Eğemenlik kayıtsız şartsız milletindir”  ibaresi bulunan kürsüden, milletin vekillerine  “AB’ye adaysanız karışırız!”  dedi!
Gidişat gerçekten vahim!

Yazarın Diğer Yazıları