Unutulan öncü, Nuri Demirağ

Vefası az bir toplumuz... Ama düşmanları çabuk unutur bağışlarız!
 Bir dostum  “Vefa bozacıda kaldı”  demişti ama galiba o bozacı da kalmadı. Rize’de de çay ziraatını, o zaman Rizelilerin   “Çay istemezük” diye başkaldırmalarına rağmen başlatan Zihni Derin’i, şimdi heykelini diken bazı Rizelilerden başka Türkiye’de kim  hatırlar! Kâğıt fabrikasını kuran Mehmet Ali Kâğıtçı’yı kim hatırlar. Rahmetli Kâzım Taşkent’i Yapı Kredi Bankası’nı kurduğu için hatırlar ve rahmetle yâd ederiz, ama pancar ziraatını teşvik ettiğini, ilk şeker fabrikalarını kurduğunu pek hatırlamalıyız!

Haydi, kendime de bir pay çıkarayım: Türkiye’ye televizyonu getiren öncülerden biriyim; Devlet Planlama Teşkilatı’nın engellemesine karşı, ilk TV stüdyo ve vericisinin kurulmasında öncülük yaptım, ilk tesisleri Alman teknik yardımıyla yaptığımız için Alman Hükümeti bana  “Grosse Verdienst Kreuz” nişanı verdi, ama bunu birkaç kişiden başka hatırlayan yok. TRT mensubu bir zat,  “Televizyonun tarihi”  diye koca bir kitap yazmış; dipnotlarında bile adım yok! .
Ama çok daha önemli bir öncü, ilk hakiki Türk uçaklarını yapan rahmetli Nuri Demirağ!  Onu da fazla hatırlayan yok.

Havacılığımızın, uçak endüstrisinin öncüsü Nuri Demirağ, 1932’de,  “Mademki bir millet tayyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lütfundan beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim.” diyor ve başarıyor. Nuri Demirağ’ın, milli sanayi ve milli kalkınma konusundaki tavizsiz çabaları kendisine pahalıya mal oldu ve bir süre sonra önü inanılmaz bir şekilde kesildi.

Mehmet Nuri Demirağ, 1884 yılında Sivas Divriği’de, ailesinin ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Zekâsı, dürüstlüğü ve çalışkanlığıyla dikkat çeken Mehmet Nuri, ilçede başladığı memuriyet hayatında çok başarılı olarak kısa sürede İstanbul’a tayin edilir. Hayatı boyunca hep ilklere imza attı. İlk defa paraşüt üreten, ilk defa köy-kent projelerini hayata geçiren, Erzincan depreminde ilk yardıma koşan ve prefabrik evler kurduran, yabancıların at oynattığı çimento tekelinin kırılmasını sağlayan, bin kilometreden fazla demiryolunun ve birçok sanayi kuruluşunun inşaatının müteahhidi oldu.

Cebindeki bir kaç kuruşla sigara kâğıdı ticaretine başlayan Nuri Demirağ, o zamana kadar sigara kâğıdı tekelini elinde tutan Rum ve Ermenilere rakip oldu. Cumhuriyet’in ilânından sonra, demiryolu yapımındaki yabancı tekelini kırmak ve hem kendi burjuvazisini doğurmak, hem de paranın yurt içinde kalmasını sağlamak isteyen yönetimin ihtiyacı ile Mehmet Nuri’nin hayalleri örtüşünce, o da demiryolu ihalelerine katılan yerli girişimciler arasına katıldı. Yıllarca en çok indirimi yaparak, ortak olduğu kardeşiyle birlikte en fazla demiryolu döşeyen işadamı oldu. Soyadı da zaten bu yüzden “Demirağ”  oldu.

İlk uçak fabrikası
1930’lu yıllarda uçak üretmeye karar verdi. Bir kaç küçük denemeden sonra 1930’lu yılların ortasında kendi imkânlarıyla bir ilk örnek uçak üretti. Daha sonra Selahattin Alan’a ortaklık teklif ederek Beşiktaş’ta bir uçak fabrikası kurdu. Devletin, Türk Hava Kurumu’nun ihtiyacı olan 24 adet eğitim uçağı ve 60 planör ihalesini de alan ikili, hızla çalışmalarına başladılar. 1936 yılında, Alan’ın daha önce yaptığı modeli geliştirerek NUD 36 ismiyle 12 adet THK siparişini hazır hâle getirdiler. Çok iyi bir mühendis olan ancak pilotluğu o kadar da iyi olmayan Alan’ın, uçaklardan birisini, denemenin yapılacağı Eskişehir İnönü Pistine kendisinin götürmeye kalkışması ve tanımadığı bu pistte iniş sırasında hayatını kaybetmesi üzerine jürinin kafasında uçaklarla ilgili soru işaretleri oluştu. Heyet, Nuri Demirağ’ın uçaklarının reddedilmesine karar verdi. Olayın mahkemeye intikal etmesinden sonra iki ayrı bilirkişi heyetinin olumlu raporlarına rağmen THK uçakları almadı. Hemen ardından da Ankara Ticaret Mahkemesi Demirağ’ın aleyhine karar verdi.
Demirağ’ın bütün çabaları boşa gitti, ama o yine de yılmadı. Uçaklarını, kendi kurduğu Gök Okulu’nda kullandı.  Fabrikada NUD 38 olarak adlandırılan yolcu uçağını tasarladı ve imal etti. Bu uçağın ilk deneme uçuşunu 11 Şubat 1944’de yaptı ve 26 Mayıs 1944 günü de İstanbul’dan Ankara’ya uçtu. Mahkemenin aleyhinde karar verdiği ve THK’nin almadığı bu uçaklar, senelerce uçtu ve bir tek kişinin bile burnu kanamadı, tek bir kaza bile olmadı.
Demirağ, 13 Kasım 1957 yılında şeker hastalığı yüzünden hayatını kaybetti. Demirağ, İstanbul Boğazı’na yıllar sonra yapılacak olandan daha modern ve daha kullanışlı köprüyü de önermişti. Plânlarını bile çizdirdiği bu köprünün, yap-işlet-devret modeliyle yapılmasını teklif etmişti. O zaman bu fikri hiç beğenmeyenler, köprünün ancak 1970’li yılların başında yap-işlet-devret modelinin de 1980’li yılların ortasında hayatımıza girdiğini görebildiler. Velhasıl, Nuri Demirağ büyük bir adam, büyük bir öncü idi! O Atatürk gibi İstikbalin Havalarda olduğunu görmüştü Yaşasaydı, uzaya gitmeyi de düşünürdü... Ama sonunda politikacıların, hasetin kurbanı oldu.
1942’de Robert Kolejde öğrenci iken  okul dergisi için röportaj yapmaya  Yeşilköy’e gitmiş uçakları görmüş, Nuri Demirağ’la konuşmuş ve iftihar etmiştik... Nur içinde yatsın!

+++++

Karagöz
Kolleksiyonundan
5 Ağustos 1931

Hepimiz o fen kahramanını
bekliyoruz

Tayyare ile en uzun uçuşu yaparak dünya birinciliğini kazanan iki Amerikalı pilotun İstanbul’a gelmesi üzerine Karagöz ile Hacivat arasında şu konuşma geçer:
Hacivat: Karagözüm, tayyare hazır kimi bekliyorsun?
Karagöz: Vatana, emsalsiz bir hava zaferi kazandıracak millete şeref saçacak fen kahramanlarını bir Türk tayyarecisi bekliyorum, Hacivat!

+++++

FIKRA
“Tramvayda adam biletçiyle kavga eder... O zaman, tramvay idaresi devletin; biletçi “ben hükümet memuruyum, bana hakaret edemezsin” deyince adam “Senin de, hükümetinin de...” diye girişir. Karakola düşerler. Karakolda Muammer Karaca’nın “Cibali Karakolu”ndaki “Komiser” vardır. Komiser adama; “Ulan sen hükümete nasıl söversin?” deyince adam yelkenleri suya indirir; ”Komiser Bey ben, bizim hükümeti değil Rus hükümetini kastettim!” der. Komiser parlar;
“Ulan buraya bak, ben kırk yıllık polisim; hangi hükümete sövüleceğini bana mı öğreteceksin?” dedikten sonra atın bunu içeri diye gürler...

Yazarın Diğer Yazıları