Ergenekon mahpusları!

“Ergenekon”  davası soruşturması, her gün, kimler tarafından, nasıl ve ne maksatla yasalara meydan okunarak,  sızdırılmakta! Ve artık sayılarını unuttuğumuz kişiler, aylar, haftalardır tutuklu! Ortada hâlâ  “İddianame” yok; yargıç karşısına çıkarılmadılar. Herhalde Sayın Savcı da bu işin içinden nasıl çıkacağını bilmiyor! Allah kuvvet versin! Sayın Başbakan, bu  “temiz eller”  operasyonunu kendisinin başlattığını söyledi... Bakalım sonunda bu işten de, elleri  “temiz”  olarak çıkacak mı?
Ben, başından beri yasalara saygılı davrandığım için, tahkikatın selameti ve soruşturmaları engellemek için,  “Ergenekon olayının”  içeriğini irdelemiyorum... İrdeleyenlerin, sızdırılanları yayınlayanların suç işlediklerini iddia ediyorum. Bu “suç” , sadece  “kanun suçu”  değil  “insanlık”  suçu da!
Evrensel bır ilkedir; “Sanıklar”  aksi hiçbir şüpheye mahal kalmamacasına, suçu sabit olana ve bu da bağımsız yargı tarafından, karara bağlanana kadar masumdurlar! Ne var ki işlerine geldiği zaman bu ilkeye sığınan, sözde aydınlar, yazarlar bu suçu görmezlikten geliyorlar. Aksine, bu  “Çin-Engizisyon işkencesine”  katılıyorlar! Ergenekon davasından dolayı tutuklananların birçoğu, tanıdığım sevdiğim ve milliyetçilik ve vatanseverlik duygularını paylaştığım kişiler. Masum olduklarına ve aklanacaklarına da inanıyorum. Ancak suçları hiçbir şüpheye, mahal kalmadan  “ispatlanırsa”  Türk yargıçlarına güvendiğim için diyeceğim bir şey olamaz... Ama bu manevi işkenceleri çekenler, sonunda, ya aklanırlarsa, bunun hesabı kimlerden sorulacak? İlhan Selçuk’un bu işkence yüzünden ölümle karşı karşıya gelmesinin hesabı kimden soruluyor! Üstüne basa basa  “işkence”  diyorum çünkü işkence sadece aletlerle,  “tabutluklarda”  yapılmıyor şimdilerde! Selçuk’a, saatlerce sorulan sorular,  “çağdaş”  işkencenin dik alası... Muhakkak, diğer tutukluklara da aynı sorular, saatlerce soruluyordur. Şerefli bır Türk generali olan Veli Küçük Paşanın da yüreği zorlamış ve   “stent”  takılmıştır... Bu bir  “sağlık sorunu” değil  “manevi işkence”  sonucudur! 

Vicdan azabım
Velev ki, gerçekten darbe suçluları, ister vatan ve milliyet sevgilerinin kurbanı, ister “kader”   kurbanları deyin, ama herhalde, vatan hainleri olmayan bu kişileri, bu zor günlerinde,  oralarda cezaevlerinde yalnız, desteksiz bırakmanın vicdan azabını duyuyorum... Çünkü benzeri durumu ben, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra bizzat yaşadım... Yassıada cehenneminde tecrit edilmenin, dünya ile ailelerimizle, iletişimimizin kesilmesinin, 9 ay yargıç önüne çıkarılmadan korku içinde, hatta  “adayı havaya uçuracaklar”  korkusu içinde beklemenin tarifsiz işkencesini ben ve 600’e yakın  “tutuklu” yaşadık. Ve o günlerde en hasret olduğumuz, dışarıdaki dostlardan haber ve destek almaktı... Bu desteğin, sansürlü mektuplarla gelmesi güçtü... Mesela Mahkemeler ne zaman başlayacak sorusu? Ben bunu anama yazdığım mektupta    “Osman’ın imtihanları ne zaman başlıyor?”  diye aklımca üstü kapalı sormuştum... (Osman benim göbek adım.) O zaman merhum olmuş dayımın da adı Osman! Anam da mektubu alınca üzülmüş  “Dayısının öldüğünü bilir, herhalde oynatmış” diye!
Bu traji-komik bir ayrıntı... Bana, bu desteği, bazı yakın dostlarım, Özcan Ergüder, Orhan Birgit, Ali İhsan Göğüş, rahmetli Tunç Yalman, akrabalarım ve rahmetli babam vermişti.  Babam mektuplarında  “Benim vatansever oğlum, herhalde aklanacak”  diye yazıyordu! Balmumcu Kışlasında tutuklu iken,  emektar aşçımız, Bolulu Mehmet de, gönderdiği sigara böreklerinin içine koyduğu yağlı kâğıtlara yazmıştı. Ve bilemezsiniz, ne büyük şifa idi bunlar! Onun için ben bu yazımla,  geç kalmış olsam da “içerideki” , bana göre  vatan ve millet sevgilerinin kurbanı veya  “kader kurbanı”  olan, dostlarıma.. Veli Küçük Paşa’ya, Doğu Perinçek’e, Kemal Kerinçsiz’e, Sevgi  Erenerol’a, Vedat Yenerer’e, Emin Gürses’e ve diğerlerine elimi uzatmak istiyorum! Dayanın!

İki fotoğraf
Son olarak bir gazete, Emekli General Veli Küçük’ün, Danıştay katili Alpaslan Arslan ile birlikte olduğu bir grup fotoğrafını yayınladı. Bu, Küçük Paşanın güya darbe yaptırmak için Alpaslan’ı azmettirmiş olduğunun delili(!) Aranırsa herkesin böyle, tesadüfen, şüphelilerle vb. çekilmiş fotoğrafları vardır. Muhtemelen, Arslan o kareye kendisi sokulmuştur! Paşanın bu adamın kim olduğundan haberi bile yoktur... Ama o gazeteye göre işte suç ve örgüt delili! Fakat asıl ihanet delili mi istersiniz; önümde “Taraf” gazetesinde, iftiharla yayınlanmış bir fotoğraf var: Ahmet Altan, Yasemin Çongar’la birlikte, Kandil Dağında, eşkıya ininde, PKK elebaşlarıyla birlikte poz vermişler. Pekiyi, bu neyin delili?

Yazarın Diğer Yazıları