Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

Üzmez olayının düşündürdükleri!

Gerçeğin ne olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Yalan, iftira, dedikodu ve komplo çıkmasını da gönülden diliyoruz. Ancak yansıyanlara bakarak “ateş olmayan yerden duman çıkmaz” sözünü de bir kenara not ediyoruz. Gerçeği tespit edip hükmü verecek olan, devletimizin yargı organıdır. Söylenenler kadar olmasa da, görünen o ki, ortada her halükârda dini yönden günah, ahlakî açıdan kötü, yasal açıdan suç teşkil eden bir durum vardır. Olay anlatıldığı gibiyse eğer iğrenç, adi ve alçakçadır.
Bu olay, tepeden tırnağa komplo olsa bile eskilerin “Şuyuu vukuundan beter” dedikleri türden bir olaydır. Hiçbir şekilde makul bir izahı da yoktur. Ancak, olayın akla yatkın olmayan çok fazla yönü de vardır. Seksenine merdiven dayamış bir ihtiyarın “azgın teke sendromu” yla hareket etmesi nasıl mümkün olabilmiştir? Bu yaştaki bir şahsın şeker, tansiyon ve prostat gibi yaşına uygun sorunlarla uğraşması yerine sübyancılıkla meşgul olması çok da akla uygun gelmemektedir!
Ancak unutmamak gerekir ki, ortada bir komplo varsa bu komploya uygun ortamı yaratan birileri de var demektir. Sıfır hata ile yaşantısını sürdürmek zorunda olan vitrindekilerin hem zaaf göstermemek hem de açık vermemek gibi bir mecburiyeti vardır.
İşin bir yanı bu iken, bir başka yanı daha vardır: Malum birileri bu olaydan yola çıkarak din, inanç, ibadet ve muhafazakârlık gibi değerleri adeta linç etmeye kalkmaktadır. Bir şahsın eylemlerini, bir değere ve değerler sistemine saldırmaya gerekçe yapmak en az bu olay kadar iğrençtir. Bunun henüz soruşturma aşamasında olan ve ayrıntıları da netleşmemiş bulunan bir vakayla ilgili olarak yapılması, yapanların ne denli ön yargılı olduklarını gösterir. Bazı adamların hatalarından kendi nefisleri değil de içinde yetiştikleri siyasi, dini ve ahlaki geleneklerin sorumlu tutulması kabul edilemez!
Ancak bu olaydan çıkarılması gereken dersler de vardır: O da her şeyden önce dinî ve ahlakî değerlerin mülk konusu haline getirilmesinin ne denli sakıncalı olduğu hususudur. Müslümanlık, dindarlık, muhafazakârlık gibi kavramları, şahıs referanslı olarak ele almanın yanlışlığını da bu olay, ortaya çıkarmıştır.
Dinî, millî ve ahlakî değerler birey ya da grup ötesi değerlerdir. Bu değerlerin tarih, coğrafya, millet ve sınır aşan yanları vardır. İslam ya da Müslümanlık gibi değerler bütün inananlarındır. Bütün dindarları bağlayan imanî/ahlakî değerlerin şahıs ya da zümre bazında değerlendirilmesi yanlıştır. Hiç kimsenin hiçbir değeri tek başına ne taşıyabileceği ne de temsil noktasında olamayacağı bilinmelidir.
Bazıları şu veya bu değeri bazılarına göre çok daha önceleyebilirler. Birilerinin İslam’dan sık sık söz etmesi, dini bütün görünmesi, İslam’ın özüne uygun insan olduğu anlamına da gelmez. Kısacası hiç kimse Müslümanlığın ya da İslam’ın temsilcisi değildir. Kendisini Müslüman sayan kimsenin yaptığı her hangi bir sapkınlık da onun ait olduğu inanç ve değerler sistemini bağlamaz.
İnanmak; gerçekte inandığını söylemek, inancına sahip çıkar gibi görünmek değildir. Gerçek iman, inanca uygun bir ahlakî yaşamı, kültür edinmektir. Söylem anlamında Yunus gibi görünmek yetmez (soyut anlamda) aynı zamanda ete kemiğe de Yunus gibi bürünmek (somut anlamda) gerekir. İslam’ı şekle indirgeyenler, bu tür olaylardan ders almalılar. Sorun; biçimde değil özde, görünümde değil gerçekte, söylemde değil eylemdedir. Müslüman, tarzı ve tavrı Kur’ana uygun olan kişidir. Kur’an eksenli yaşamayı beceremeyenler, eninde sonunda beden eksenli davranmak zorunda kalırlar. Allah şaşırtmasın!

Yazarın Diğer Yazıları