Türk Dünyası'nda Türkçe eğitim öğretim

TCK’nun 301. Maddesinde malum değişiklikleri yapanlar tarihi vebal altına girmişlerdir. Bundan böyle 1923 öncesine her türlü saldırı, hakaret yapılabilecektir. Tabii 1915 sözde soykırım iddiaları da rahatlıkla gündeme getirilecektir. Böyle bir ortamda  Türkçülük Bayramı’nı kutlamaktan üzüntü duyuyoruz.

Bu maddenin 2008 Nisan ayında görüşmeleri sırasında TBMM’de AKP adına konuşan bir Yozgat milletvekilini hayretle izledim. Sağ eğilimliydi ama milliyetçi değildi. Türklüğe hakaret ettiği için Nobel kazandırılan malum yazarı methediyordu. Aslında bugün bu tip yazarlara değer veriliyor. Bunlar Çankaya’da ağırlanıyor ve itibar ediliyor. En büyük milliyetçi Türklüğe ve Türk tarihine hakaret eden bu zatmış. Bunu söyleyen yiğidin harmanlandığı toprakların sözde vekilidir. Aslında AKP’ye rey veren muhafazakâr çoğunluk, bu vekilin methettiği Bay Pamuk’un  veya hedef ülkelerde turuncu devrim yaptırmakla meşhur Soros ve Başbakanca imtiyazlı Sorosçuların çizgisinde mi? Önemli olan vekilin halkın çizgisinde olup olmadığı değil; halk vekilinden haberdar mı? Türkiye’deki demokrasinin asıl defosu budur.

***

23-27 Nisan 2008 tarihlerinde Kazakistan’da düzenlenen “II. Türk Dünyası Sosyologları Kurultayı” nı ele almıştık. Aslında söylenecek çok şey var. Biz 1990’ların başından beri bağımsızlıklarını kazanan Türk Cumhuriyetlerine bazı dost ve müttefiklerimizin taşeronluğuna soyunarak serbest piyasa ekonomisini tavsiye ettik. Demokrasiye uygun bir kurumlaşmayı sağlayamayan, müteşebbisi yetersiz, zihniyette gelişme sağlayamayan ve piyasanın yeterince teşekkül etmediği bu ülkelere bunları önerdik. Rekabet şartlarının oluşmadığı bir yapıda serbest piyasa ekonomisi kime hizmet ederdi? Bu ülkelerin çoğunda devletler borçlandırıldı. Ekonomik kaynaklarına el konuldu. Daha sonra tüketim kredileriyle halk da borçlandırıldı. Yapay bir gelişme sağlandı ve halkın refah seviyesi yükselmiş gibi gösterildi. 2003’ten itibaren Dünyadaki likidite bolluğu Türkiye’ye olduğu gibi bu ülkelere de yansıdı. Bankalar reklamlarla tüketim kredisi verecek insanlar aradılar. Kredi alanlar büyük alışveriş merkezlerine yönlendirildi. İstanbul’da hiçbir Avrupa şehrinde olmayacak ölçüde tüketim mabetleri yükseldi. Para, borca gidecek yer aradı. Aslında oyun her tarafta aynı oynanıyor. Küreselleşmenin çarkı Türk Cumhuriyetlerini de öğütüyor.
Türk Cumhuriyetleriyle Türkiye arasındaki ilişkilerde Türkiye Türkçesini anlaşılır ve konuşulur kılmak en önemli konudur. Oysa, Türk okulları denen okullarda Türkçe seçimlik derstir. Belirli bir cemaatin açtığı sözde üniversitelerde de eğitim öğretim dili İngilizce’dir. Kimse kimseyi kandırmasın. Peki, devletin açtığı, her ay 500.000 dolar civarında masraf yaptığı Ahmet Yesevi Üniversitesi’nde durum nasıldır? Türkiye’nin maliyetine katlandığı bir eğitim öğretimin dili Türkçe olmalıdır. O ülkenin Türkçesine de hizmet edebilmeli, evrensel bir dil olan İngilizce’yi de öğretebilmelidir. Oysa, Ahmet Yesevi Üniversitesi’nde durum tam tersinedir. Eğitim öğretim dili Rusça ağırlıklıdır ve Kazak Türkçesidir. Türkçe, sadece Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde geçerlidir ve orada da maalesef Türkçe bilmeyen hocalar vardır. Türkiye’den giden öğrenciler için Türkçe hazırlık sınıfı vardır; ama bu Kazak öğrenciler için söz konusu değildir. Üç ayrı Hukuk Fakültesi’ne neden ihtiyaç duyulmuştur? 15 senedir öğrenim veren Tıp Fakültesi’nin hastahanesi neden açılamamıştır? Bu üniversiteden gelen pis kokular Türkiye’yi kaplamıştır.

Gerek Kazakistan’daki gerek diğer Türk Cumhuriyetlerindeki üniversitelerle Türkiye’dekiler arasında yakın ilişkiler kurulmalı, ortak ders kitapları hazırlanmalı, ortak kaynak eserler tespit edilmelidir. Bu ülkelerde Rus patronların yerini yeni patronların alması bir çözüm değildir. Türkçe eğitim öğretim yapan liselere ve yüksek okullara ihtiyaç vardır. Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın yaptığı gibi...
Türk Dünyası’nda yapılacak kurultaylar ve sempozyumlar malum şeyleri tekrar etmekten öte; bu ülkelerde yozlaştırılmamış İslâmi bilgiyi geliştirmeli, dinlerarası mukayese yapabilmeli, Türk kültüründe var olan hoşgörü örneklerini verebilmeli, ülkemize yönelen maksatlı saldırı peşin hükümleri ortadan kaldırabilmeli, Türkiye’nin sosyal ve etnik yapısını çarpıtmadan ortaya koyabilmelidir. Kültür merkezleri kurulabilmelidir.

Yazarın Diğer Yazıları