Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ

Özcan YENİÇERİ

Lagendijk ve Rehn'e haddi bildirilmelidir!

AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn,  “AB reformlarının amacı liberal demokrasi ve demokratik laikliğin Türkiye’de yerleşmesini sağlamaktır” demiş. Olli Rehn bir başka konuşmasında da “AKP’nin şeriatı savunmadığını sağır sultan bile duydu, biliyor” görüşünü dile getirmiş. Olli Rehn, AB’nin Türkiye’den sorumlu Devlet Bakanı gibi konuşuyor. Görevini de adeta AKP’yi TSK’dan korumak, yargıdan kurtarmak olarak belirlemiş olduğu anlaşılıyor. AB yetkililerinin Türkiye’deki Anayasa Mahkemesini, CHP’yi, MHP’yi ve TSK’yı bir yana AKP’yi de diğer yana koydukları ortaya çıkmıştır. AB çok açık biçimde AKP’den yana tavır koymuştur. AB yetkilileri Türkiye’deki gelişmeleri irdelerken AKP’nin referanslarını kullanmaları bundandır. Hatırlanacağı gibi AB, Türkiye’ye yönelik olarak -AKP’li parlamenterlerin arzuları istikametinde- bildiri yayınlamıştı. Türkiye’deki muhalefet artık AKP artı AB bloğu ile karşı karşıyadır. AKP’nin yargıya karşı pervasız bir tavır içine girmesinin nedeni de böylece anlaşılmıştır.
Ayrıştıran zihniyetin kaynağı!
Diğer yandan Olli Rehn,  “Türkiye’de aşırı laiklerle, Müslüman demokratlar var” diye konuşmuştur. Yani bir yanda aşırılar diğer yanda ise dine saygılı ve dini değerlerini demokratça yaşamak isteyenler var demeye getirmiştir. Türk halkını ve siyasetini bu denli kaba bir ayrıma tutmak hem yanlış yapmak hem de haddini aşmaktır. Bu söylem, yıllardır Türkiye’yi  “sağcı/solcu”, “Kürt/Türk”, “Alevi/Sünni”, “laik/antilaik”, “azınlık/çoğunluk”  türünden ayrıştıran zihniyetin vatanından gelmektedir. Bu bakımdan söylemden çok söylemin arka planı önemlidir. Kendi kavram, kültür ve idrak noktasından bir Avrupalı Türkiye’yi ancak bu kadar anlayabilir.
AB’ye kayıtsız şartsız itaat!
Türkiye’deki iktidarın demokratik hak ve özgürlükler konusunda muhaliflerine karşı takındığı tutumlarla ilgili sorulara Olli Rehn “İstihbarat Örgütüne” sahip olmadıklarından bahisle her gelişmeyi ayrıntılı olarak bilemeyeceklerini söylemiş. AKP’ye yönelik her iddiaya ve itiraza cevap vermek için her şeyden haberdar olanlar, iktidar dışındaki Türkiye’nin demokratik ve hak özgürlükleri söz konusu olunca “İstihbarat Örgütümüz Yok!” gerekçesine sarılıyorlar. Zira AB için önemli olan Türkiye değil, kayıtsız şartsız AB’ye itaat edecek Türkiye’deki Türkiyelilerdir.
Semih İdiz, Milliyetteki köşesinde Olli Rehn’in bu ziyaretini  “AB ile AKP arasında”  gelişen bir “sembiotik” ilişki olarak niteleyerek “AKP’nin bu aşamada AB’nin koruması altına alındığını söyleyebiliriz” diye yazıyor ki, çok doğru bir tespittir.  
Nasıl oluyor da Bay Lagendijk, Türkiye’deki bir siyasi parti hakkında aşağılayıcı ve pervasız bir biçimde konuşabiliyor? Yine nasıl oluyor da Türkiye’nin iktidarı bu tür seviyesiz, ciddiyetsiz ve sorumsuz konuşmalara sessiz kalıyor? Ve nihayet nasıl oluyor da bu milli yanı iğdiş edilmiş gazete ve gazeteciler Lagendijk’in sözlerini eleştirmek bir yana adeta alkışlıyorlar?
Lagendijk’e göre AKP, AB’nin
iç meselesidir!
Lagendijk’in Oktay Ekşi’ye gönderdiği açıklamada “Türkiye’nin AB üyeliği birçok şeyi değiştirecektir... AB kurucu anlaşmalarının yedinci maddesi, demokratik temel hak ve hürriyetler konusundadır. Hürriyetlerin çiğnendiği hallerde üyeliğin askıya alınabileceğini öngörür. Bu süreç aday ülkeler için de geçerli... Türkiye’deki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Konu ’dışarıdan müdahale’değil AB’nin iç meselesidir”. Durum son derece açık değil midir? Hangi konunun AB’nin “iç meselesi” olduğuna onlar karar vermektedir. Türkiye’deki iktidarın dışındakilerin demokratik hak ve özgürlükleri AB’yi ilgilendirmemektedir, çünkü bu onlar için dış meseledir. Bu nedenle 1 Mayıs’ta gösterilen şiddet, insan haklarına uygun olmayan tutuklamalar AB’li yetkilileri ilgilendirmemektedir. Genel Kurmay Başkanı kendisine yöneltilen (Olli Rehn’in) Türkiye için ’aşırı laik’, ’demokratik laik’gibi tanımlar yapıyor, sorusuna “Türk insanı kendi kendini tanımlama gücüne sahiptir. Başkasının tanımlamasına ihtiyacı yok” şeklinde cevap vermiştir. Yeri gelmişken söyleyelim, evet, Türk insanı kendi kendini tanımlama gücüne fazlasıyla sahiptir. Ancak sorun Türk siyasetidir. Acaba Türk Siyaseti kendi kendini tanımlama gücüne sahip midir? Eğer öyle olsaydı haddini bilmeyen açıklamalara cevaplar, askerden değil siyasetçilerden gelirdi.

Yazarın Diğer Yazıları