Hristofyas'a göre (3)

“Barış Meleği”  Hristofyas bakınız ne güzel lâflar da ediyor:  “1960’lı yıllarda iki toplum içerisindeki bazı çevreler yüzünden Kıbrıslı Türkler haksızlığa uğradılar ve acı çektiler.... şimdi ulaşacağımız çözümde de hem Kıbrıslı Türklerin hem de Kıbrıslı Rumların haklarını güvence altına almadığımız takdirde kuracağımız binayı kum üzerine inşa etmiş oluruz!”
Bunu söyleyebilmiş  olan ve siyasi rizikoyu göze alarak  “Girne’de yaşayan Rumlar Türk idaresinde yaşayacak dedim ve 50 bin yerleşik kalabilecek dedim” diye övünebilen Hristofyas’ın 1960’dan 1975 Nüfus mübadelesine kadar haksızlığa uğrayıp acı çekmiş olan Türklere tazminatlarını tespit için bir komite kurulmasını önermesini beklemek hakkımızdır. Türk tarafı böyle bir komitenin kurulmasında ısrar etmelidir aksi halde Rumların Türkiye aleyhine getirmekte oldukları tazminat davalarının altından kimse kalkamayacaktır. 103 köye yıllarca gidemeyen ve bugün gittiğinde de evinin barkının yıkılmış olduğunu, mezarlıkların ve camilerin talan edildiğini gören insanlarımızın Loizudu kadar tazminat almaya hakkı vardır. Kayıplar ve öldürülmüş masum insanlar için de tazminat verilmesi gerekmektedir. Muratağa, Atlılar, Sandallar, Taşkent ve diğer yerlerde toptan öldürülmüş masum, silahsız insanların ailelerine de tazminat verilmelidir. 16 günlük bebeklerden başlayarak bir yaşından on iki yaşına kadar öldürülerek genç anneleri, seksenlik nine ve dedeleri ile birlikte toplu mezarlara gömülenlerin ailelerine de tazminat ödenmelidir. İngiliz üslerinde ve terkedilmiş köylerde bırakılan eşyalar, traktörler, davarlar, otobüsler için de tazminat gerekmektedir. Bütün bunlar için manevi tazminat da başka bir kalemdir.
Bunun karşısında Barış Harekâtı nedeniyle Rumların acıları, göçleri v.s. gündeme geldiğinde söylenecek söz şudur: Bunlara neden olan Yunanistan’dır. Türkiye’yi müdahaleye zorlamıştır, savaş tazminatı vermeli ve Türkiye’nin müdahalesinden zarar görmüş olanlara da Yunanistan el uzatmalıdır. Haksız yere ağır tazminat talepleri karşısında kalan Türk hükümetlerinin bu konularda hakkını niye aramadığını bilmiyoruz.
Hristofyas’ın  “altın sözler” kitabına girmesi gereken şu sözlerine bakınız:  “Ben hemfikir olmadığım Kıbrıslı Rum çevrelerinin emellerine hizmet etmediğim gibi Talat’ın da Türkiye Milli Güvenlik Kurulu’nun taleplerine hizmet etmemesini istiyorum. Bu amaçla 23 Mayıs’ta bir araya geleceğiz”.
Bundan önce de Hristofyas’ın  “Kıbrıs Türklerini Türkiye’den ayırmak” siyasetini güttüğünü ve bunun için çalıştığını beyan etmiş olduğunu hatırlarsak, bu  “altın sözlerinin”  ne anlama geldiğini değerlendirmekte zorluk çekmeyeceğiz. Nerede kaldı ki Sayın Talat Milli Güvenlik Kurulu kararından hemen sonra, Ankara’dan ayrılmadan önce  “Türkiye ile ve özellikle Türk hükümeti ile aynı görüşte olduğunu” açıklamıştı. 23 Mayıs’ta kendisinden  “MGK kararları beni bağlamıyor”  demesini isteyecek olan Hristofyas’a herhalde, MGK senin hemfikir olmadığın Rum çevrelerinden farklıdır; müşterek davamızın birlikte pişirilip kurtarıldığı milli merkezdir diyebilecektir ümidindeyiz. Rum-Yunan ikilisinin bizi Türkiye’den ayırmak siyasetlerine ve eylemlerine “dur” demenin zamanı şimdidir. AB üyeliğine  “Enosis tahakkuk etmiştir”  diye bakan bir zihniyet karşısında bizim kurtuluş yolumuz Ankara’dan geçer. Aklımızı başımıza alalım. 

Yazarın Diğer Yazıları