Kıbrıs'ı almadan vermek!

Kıbrıs konusunda bugün  “vasıl olunan netice”  sanki Türkiye’nin, bugünkü  “ahval ve şeraitinin”  bir  “mikrokozmu”  - özeti!  İçinde AB ve ABD dayatmaları, buna karşılık AKP iktidarının teslimiyetçiliği ve bunlar karşısında bir kısım medyanın ihaneti var! Ve bütün bunlar sadece Kıbrıs’ı kaybetmenin değil, TC’nin değerlerinin, öncelikli çıkarlarının, kırmızı çizgilerin nasıl ortadan kaldırıldığının delilleri! İktidarın, engin vizyonu sayesinde bütün “olamaz” denilen şeyler olmakta. Son Mehmet Ali Talat-Hristofyas görüşmesi, bunca emek ve kan, can kaybından sonra Kıbrıs’ın “kazanılamadan kaybedilmesinin” işaretleri!

Anlaşma
BM Temsilcisi Taye-Brook Zerihoun, her iki liderin, iki kesimli, iki toplumlu ve siyasi eşitliğe dayalı BM Güvenlik Konseyi kararlarına uygun bir federasyon çözümü istediklerini tekrarladığını kaydeden “kurulacak ortaklığın birbirine eşit Türk ve Rum kurucu devletlerinin tek uluslararası kimliğe sahip, federal bir hükümeti olacağını”, liderlerin ve temsilcilerinin 15 gün içinde bir araya gelerek teknik komite sonuçlarını ele alacağını, sivil ve askeri güven artırıcı önlemleri gözden geçireceğini söyledi. Mehmet Ali Talat, bu müjdeyi tebşir etmek üzere “seçme” bir medya grubunu Kıbrıs’a davet etti... Onlar da kuzu kuzu sadece seçme kişileri dinlediler,  bu anlaşmaya karşı olanları dinlemediler bile! Çünkü ikna olmuşlardı!
Hatırlatalım:  Annan Planı kabul edildiğinde de aynı bayram ve barış havası estirilmişti  Gene hatırlayalım; bundan 28 sene önce 9 Ağustos 1980 günü BMGS adına yapılan açıklamayla Kıbrıs sorununun anayasa veçhesi federal, toprak veçhesi iki kesimli olan bir çözüme kavuşturulması hedefinin iki tarafça kabul edildiği bildirilmişti. Ancak Kyprianu aynı günün akşamı TV’de iki kesimli çözümü kabul edemeyeceğini açıkladı. Yani 24 Nisan 2004 Referandumunda Rumlar bu açıklamaya bağlı kaldıklarını ispatladılar, Annan Planı’nı reddettiler. Bu da DP Hükümetinin AB ve Rumlar tarafından nasıl oyuna getirildiğimizi gösterdi!
Şimdi oyun AKP İktidarının tasvibiyle devam ediyor: Talat’la Hristofyas’ın ideolojik olarak birbirlerine yakın olmaları, bazılarına umut veriyor! Aslı, Talat’ın Rum liderine yakın olması. Teslimiyeti-ihaneti kolaylaştırıyor, fakat Rum liderinin “ideolojisi”  kendi milli çıkarlarının temeli... Arada karakter farkı var! Son tahlilde, iki tarafın şimdi “iki toplumlu, iki kesimli federasyon” üzerinde mutabakatlarını teyit etmeleri, Ada’da bugün hüküm süren iki devletli gerçeklerle bağdaşmıyor... Önümüzdeki 15 Kasım’da KKTC 25 yaşını dolduracak... Bu son anlaşma, teslimiyet, Kıbrıs’ta zamanın 28 yıl öncesine döndürülmesi anlamına gelir!

Asker meselesi 
Talat anlaşmada herhalde Avrupa Parlamentosu’nun da Kıbrıs konusundaki çözümü, Türk Ordusunun Adadan kaldırılmasını muhakkak gizlice kabul etmiştir.  Zira Talat’ın evvelden de şimdi de Türk ordusuna bağlılığı değil, husumeti vardır. Mehmet Ali Talat Türk Ordusu eğer  Ada’dan, “şehitlerini ve sancağını” toplayıp çekilmeye zorlanırsa, Milliyetçi Atatürkçü Rauf Denktaş gibi göz yaşları dökmeyecektir! Bu konuda asıl talihsizlik, KKTC’nin başında Mehmet Ali Talat gibi bir adamın bulunmasıdır... Tıpkı, Türkiye’nin bugünkü talihsizliğinin de “Birinci Cumhuriyet artık sona ermiştir” diyen Gül’ün, bu “Cumhuriyetin” başında olması gibi! 
Önceki akşam Denktaş Kıbrıs’ta teslimiyetin başka belalara Ermeni sorunu, Patrikhane vs. yolunu açacağını söyledi. Haklı: Koca Türkiye   “kurbanlık koyun gibi, sırt üstü yatıp, kaderine razı oldukça,” bıçak bileyenler çok olur!  Ve tabii medyada da yalakalar oldukça!  Bunlarda biri Engin Ardıç adındaki Ordu ve Atatürk düşmanı bir yazar, “Kıbrıs’ı vermek için almak lazım” diyor. Burada haklı; “Kıbrıs’ı alamadık” kararlılık gösteremedik, oyalandık, oyalandırıldık!  Ama bu adam devam ediyor: “Kıbrıs, merhum Ecevit’in inanılmaz tarihi ve siyasi ahmaklığı sonucu, sırtımıza otuz beş senedir yapışmış kalmış bir kamburdur... Kan dökmüştük, ölmüştük, öldürmüştük ve artık bizim olmuştu” ... Ardıç’a göre Kıbrıs’ı almak Osmanlı milliyetçilik refleksi diyor ki, işi de iyice “çözümsüzlüğe” vurduk... Güçsüz olduğumuz sürece “yurtta sulh, cihanda sulh”, uygun gördüğümüz zaman “yurtta kargaşa, cihana çıkartma”... Harekâta ” “soydaşlarımızı kurtarıyoruz” kılıfı uydurduk. Bir de sorun bakalım kendilerine, Kıbrıslı soydaşlarımız kurtarılmış olmayı değil de” alınmış “ olmayı nasıl değerlendiriyorlar ve bize karşı ne tür hisler besliyorlar?  Ve yalaka ihanetinin son cümlesi; ”...Strateji falan işin salçasıdır: Avrupa Birliği’ne girsek, Yunanistan niçin gelsin de bizi karnımızdan vursun! (Ama) Türkiye Kıbrıs’tan asla çekilmez, Avrupa Birliği’ne de asla giremez. “ Bu ihanet saçmaları tartışılmaya bile değmez ama bu düşünce, başka yalaka gazetecilerde de sözde aydınlarda da hâkim! Görüyor musunuz ” Gaflet ve ihanetin “ özet boyutunu!

Yazarın Diğer Yazıları