Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Sadi SOMUNCUOĞLU

Sadi SOMUNCUOĞLU

İşte AB "Yargısı"

Son haberlere göre, Brüksel’de tüm dikkatler “kapatma davasına” çevrilmiş. Hatta “yeni bir AB dili”  oluşturulup, “yargı reformu” yerine “tarafsız, bağımsız, etkin ve güvenilir” bir yargı tarifi yapılacakmış. 2008 Türkiye İlerleme Raporu’nu da bizzat Olli Rehn yazacakmış ve “müzakerelerin askıya alınmasını” önerirse, Konsey’in buna  “hayır” demesi mümkün değilmiş.
“Yargı” konusundan önce şu “müzakerelerin askıya alınmasından”  bahsedelim. Sahi, Kıbrıs’ı vermedik diye  müzakereler askıya alınmamış mıydı? Hem de  “Kıbrıs müzakerelerin önünde siyasi şart olmayacak” diye karar aldıkları halde. Şimdi neyin şantajı yapılıyor? 
Üstelik, Allah korusun Kıbrıs’ı versek bile sırada; Ermenistan yalanını görüşmek için,“ambargonun kaldırılması, sınırın açılması” - Patrikhane’nin“egemenliğinin  tanınması” - “kiliselerin onarılıp azınlığa iadesi ile ayine açılması” - bölücü teröre “siyasi çözüm bulunması” - Barzani kukla yönetimiyle  “iyi ilişkiler kurulması” gibi AB kriterlerinde olmayan bir yığın siyasi şart yok mu?
17 Aralık 2004’de AB Zirvesi, Türkiye’yi üye yapmayacağına kesin karar verdiğine göre bütün bu oyunlar neyin nesi? Ahlaksızlık ve adaletsizlikte sınır tanımazlık bu değil mi?

Çifte standart şikayeti
Peki, AB sıra Türkiye’ye gelince neden ahlakını bozuyor? Bin yıllık geçmişi, kimliğini devletimiz ve medeniyetimizle mücadeleden kazanması vb. derin konuları geçip, günümüze gelelim. Acaba sömürgecinin iştahını kim, nasıl kabartıyor, çifte standarda kim çanak tutup sonra da boyun eğiyor? Bakalım.
Başbakan Erdoğan, AB Vakıf Merkezinde- kriteri yok, merkezi var- “AB bize çifte standart uyguluyor” diye bas bas bağırıyordu. İyi de hep aynı masal.
Bunun için AKP iktidarının 1. ayına, 9 Aralık 2002’ye gidelim. Genel Başkanı Erdoğan, Kopenhag’da AB dönem başkanı Danimarka Başbakanı Rasmussen’le görüşürken, “AB bize Çifte Standart Uyguluyor” diyor. Sonra da “AB’nin siyasi kriterlerini yerine getirmek için Türkiye gerekli siyasi reformları uygulayacaktır” sözünü veriyor.
Yani sözde bize, gerçekte AB’ye hitap ediyor. Yıl 2008, yine aynı hikâye.

“Yargı reformu”
Gelelim şu yeni “yargı” tarifine...“Yargı reformu” yerine, “tarafsız, bağımsız, etkin ve güvenilir yargı” diyeceklermiş. Acaba “yandık” mı, “yaşadık”  mı?  “Yaşadık” diyenler, hatta AB’nin yargımızı  “adam etmek”  için ne fedakârlıklara(!) katlandığını anlatıp, gözyaşı dökenler olabilir. Onlara göre, ne de olsa AB babamızın oğlu!..
Ama biz, “yandık” diyenlerdeniz. Neden mi?
* Bu AB’nin merkezi Brüksel değil mi? Orada yakalanan, terör örgütü üyesi, cinayetten kırmızı bültenle aranan Fehriye Erdal, Türkiye’ye iade edilmeyip, 10 yıl süren yargılamadan sonra beraat ettirilmedi mi? Ne hızlı ve ne adil bir yargılama!.

* Peki, terör örgütlerinin aranan elebaşları niçin AB başkentlerinde cirit atıyor? Banka hesapları, para kaynakları buralarda değil mi? Azılı bir terörist Avusturya’dan Erbil’e uçakla gönderilmedi mi?

* Babacan, daha geçen hafta AP’ye gittiğinde, kırmızı bültenle aranan PKK’lı Gülabi Dere salondaydı. Tutuklanması bir yana, Avrupa Parlamentosu’na davetle gelmişti, Türk diplomatlarının ısrarı üzerine salondan zar-zor çıkarılabildi.

* Devlete ve orduya sıçrayabilir diye, Şemdinli davasında ve Ergenekon soruşturmasında, yargıyı ve polisi alkışlayan AB, “soykırım” yalanı ve kendinde de parti kapatmaya dair düzenleme olduğu halde, AKP’nin  kapatılmasında yargıya olmadık hakareti yapmadı mı? 

Örnek çok, yerimiz az. Ama  Brüksel’in adaleti(!) bu. Şimdi de “Tarafsız, bağımsız, etkin ve güvenilir” yargıyı tarif edeceklermiş. Zahmet buyurmasınlar, tarif belli; adalet, AB çıkarlarına hizmet demektir. Yani adaleti de ele geçirmek.
Lozan’da, “Hakimleriniz yetersiz. Yardım için mahkemelere birer Danışma Kurulu koyalım” diye dayattılar. İsmet Paşa, “Biz ekonomik kapitalizmi önemli görüyorduk, meğer yargı ve idari kapitalizm daha önemliymiş. Bu konuda çok zorlandık”  diyor.
Maşallah (!) şimdikiler hiç “zorlanmıyor”!..

----------------------------
Babacan,  “Türkiye’de sadece gayrimüslim azınlıklar değil, Müslüman çoğunluk da dini özgürlüklerle ilgili sorunlar yaşıyor”  derken, Hıristiyanlarla ilgili saldırgan iddiayı onaylamıştır. Vahim olan da budur. 

Yazarın Diğer Yazıları