Adı ne olsun?

Çocuk doğmadan adı kondu: İki Toplumlu, iki kesimli federasyon!  “Kurucu babalardan”  bir tanesinin aklındaki federasyon “dişi”, diğerinin aklındaki “erkek”. Olsun, zararı yok yeter ki  “çocuk doğsun”. 1960’da da böyle olmuştu. Üç yıl geçmeden kendimizi toplu mezarlarda bulduk. Nedeni de hazırdı: Doğuşta hata yapılmıştı,  “kurucu babalardan”  büyüğüne haksızlık yapılmıştı,  “doğan çocuk”  anası Yunanistan’ın kucağına verilmemişti ve  “hiçbir zaman verilemez”  diye de şartlı doğmuştu. 45 yıldır  “kurucu babalardan biri”  bu şartı ortadan kaldırmak için uğraşmaktadır. Arada birinci  “doğumdaki dost ebeler”  (ABD-İngiltere ve sonradan gelen AB gibi uzmanlar) bu  “ikinci doğumda”  da hazırlar, yardımlarını esirgemiyorlar. 45 yıldır yaptıklarını tamamlamak üzere kollarını sıvamışlar  “AB üyesi oldunuz; sizi yok edilmekten kurtarmış olan Garantiler neden yok; ayrı bağımsızlık, ayrı egemenlik istemeyeceğinizi siz Annan Planına evet demekle kabul etmiştiniz; iki halk demekten vazgeçtiniz, iki toplumdan biri olduğunuzu da kabul ettiniz; aferin, siz uslu çocuksunuz, ’AB üyeliği Enosistir’diyen ” güçlü kurucu babayı “ artık üzmekten vazgeçiniz. TEK DEVLET, TEK HALK formülü en güzelidir; siz de bu TEK HALKIN içinde % 20 söz hakkına sahip olacaksınız tıpkı Ermeniler, Maronitler ve Latinler gibi, daha ne istiyorsunuz; yasalar önünde eşitlik ve insan haklarının bireylere uygulanması; askere gerek yoktur; Garantilere hiç gerek yoktur, zaten AB üyesi bir ülkeyi Garantilemek AB’ye hakaret olur demedi size büyük kurucu babanız?” diyorlar!
Evet Talat-Hristofyas ikilisi doğacak çocuğun adını koymuş oldular. Anavatan’da MGK İki HALK demiş, kimsenin umurunda değil; Garantiler devam edecek demiş aldıran yok; Kıbrıs’ın gerçekleri kaale alınacak demiş!  “Hristofyas’ın gördüğü gerçekler, Hristofyas’ın istediği şekilde” kaale alınıyor. Oh ne güzel! Anavatandan bu gidişata  “dur”  diyen yok. Görüşmeleri destekliyoruz sesleri bol bol gelmekte. Çocuğun adı konmuş  “iki toplumlu federasyon” . 25 yaşında KKTC  adındaki aslan gibi evlât yok edilecek, kimsenin umurunda değil. “Kıbrıs milli davadır; tek bir asker çekmedik, tek karış toprak vermedik; büyük moral güç kazandık; her şey çok güzel seyretmektedir”  diyenlerden tıs yok. Bayraklar gönderden indirilecek; Türk askeri şehitlerin kemiklerini torbalara koyarak Anadolu’ya dönecek, başı eğik, çünkü Enosisi önleyerek, Kıbrıs Türklerini toplu mezarlardan kurtararak  “büyük suç işlemiş oldu.”  Anadolu bir Girit faciası daha yaşayacak işler bu kanalda yürütülmeye devam ederse. Bazılarına göre “zarar yok; Türkiye bir büyük dertten, bir kamburdan kurtulmuş olacak; zaten Kıbrıs’la ilgilenmek, Kıbrıs’ın Garantörü olmak hataydı, milli misaka sığmayan bir işti; Kıbrıs’ın stratejik önemi olduğu da safsatadan ibarettir. Atatürk vaktinde ” Kıbrıs düşman elindeyse ikmal yollarımız tıkanmış olur “ demiş. Unutunuz bunu. Zaten AB indinde Atatürk ilkeleri geçersizdir, Türkiye ” ılımlı İslâm’da “ gelişecek; Türkiye azınlık olmayanları da azınlık yapıp parçalanarak, Ermenistan’a toprak vererek, ” dost “ ABD’nin kurduğu Kürdistan’ı tanıyarak medeni dünyada yerini alacak, yeter ki en güçlü ve en haklı olduğu şu Kıbrıs dosyasını ilk doğumdan bu yana ” yardımcı ebelik “ yapan ve yeniden kollarını sıvamış olan ” dost ve müttefiklerinin “ dediklerini yapıp Kıbrıs’tan elini ayağını çekerek kapatmış olsun!
Ne yazık ki işler bu kanala girmiştir.
“Hayır, bu kanalın çıkışında egemen devletimiz var olacaktır; garantörlük devam edecek, Türk askeri adada bulunacak ve 1960 Antlaşmasındaki hak ve statümüzden daha iyi, daha sağlam bir durumda olacağız “ diyen varsa buyursun halk önünde tartışalım. İçinde bulunduğumuz kanalın çıkış noktasında Hristofyas’ın istediği şekilde işlevliği olan, Garantilerden yoksun, askersizleştirilmiş, AB normlarına tabi, yerleşim ve mülk edinme hakkı genelleşmiş, Rumların mal mülk meseleleri garantiye alınmış bir sonuçla karşı karşıya kalacağız. Aynen Ermenilerle diğer azınlıkların yasalar önünde eşitlikleri ne ise o kadar! Türkiye “Kıbrıs’ı üye yaptığını zanneden AB’ye BEN DE tam üye olmadıkça KKTC’yi de üye yapmadıkça Kıbrıs’ın tümünü hiçbir zaman üye yapamayacaksınız “ diyerek elindeki 1960 Antlaşmasındaki haklarına sahip çıkmazsa olacak olan budur. Çocuğun adı konmuştur. Cinsiyetini de dost ve müttefik ” ebeler “ çoktan tayin etmişlerdir. 45 yıldır Kıbrıs meselesinin sürüncemede bırakılmış olması Türk tarafının Rum-Yunan ikilisine boyun eğmesi içindir. Türkiye’nin AB üyeliği de bu konuda Türkiye’yi haklarından birer birer mahrum etmek için bir vasıta olarak kullanılmaktadır. Kıbrıs teslim edilir edilmez Fransa Ermeni meselesini gündeme getirecektir. Lozan müzakerelerini okuyunuz. Lozan’da ne istemişlerse bugün de sinsi sinsi aynı şeyleri istemektedirler. Bizden söylemesi.

Yazarın Diğer Yazıları