Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Yavuz Selim DEMİRAĞ

Yavuz Selim DEMİRAĞ

Dinleme depremi

Gazeteci sorumluluğudur. Tekrara düşmemek ya da önceki yazılardan birine mesafe aldırmak için sık sık arşive müracaat edilir. Neredeyse yirmi yılı bulan yazı hayatımın düzenli arşivi olmadığından imdadıma internet yetişti. “Psikolojik harekât” üzerine son 6-7 yılda yüze yakın yazıyı kaleme almışım. Tabiri caizse psikolojik harekât diye diye dilimde tüy bitmiş. Ama komplo teorisyenliğiyle suçlandığımız, Sevr sendromuna kapıldığımız iddiasında bulunanları bilmem fakat dinleme skandalının patlamasıyla sinsince yürütülen psikolojik harekâtın “korku diktatörlüğü” hedefine ulaştığını gözlemliyoruz.
Korkunun kol gezdiği canım memleketimde bırakınız “ağzı olan konuşuyor” anlayışını, “konuşmaktan korkan bir millet” haline dönüşmeye başlamadık mı?
Ülkenin kaderini elinde tutan kurum ve kuruluşların başında olanlardan tutun da siyaset ve iş dünyasına, hukukçusu, bürokratı, odacısı, işportacısı bile dinlenme korkusuna kapılıp eşinden akşam ne pişirdiğini sormaya cesaret edemez hale gelmişse yandı keten helva...
Bir toplumu teslim alabilmenin yegane yolunun o toplumun bireyleri ve kuruluşları arasında güvensizlik tohumları atmak olduğunu söyleyenlere şimdi daha çok hak veriyorum. Şüphenin psikolojik hastalıkları tetikleyen en önemli unsur olduğu gibi alanımı aşan konulara girmektense, en güvenilir kurumların yöneticilerinin bile dinlendiği gerçeğine dönelim. Öyle çok gerilere gitmeye gerek yok. Dünyanın hiçbir ordusunun o hava ve coğrafi şartlarda gerçekleştiremeyeceği son sınır ötesi operasyon dünyaca ünlü bir erişim sitesi tarafından iki gün önce duyurulmadı mı?
Yargı mensuplarından, siyasi parti liderlerine kadar herkes dinlendikleri endişesine kapılıp feveran ederken, benim aklıma söz konusu dinlemelerin ne zaman nerede kimler tarafından hangi tarihte itina ile servis edileceği takılıyor. Öyle ya, Telekomünikasyon Kurumu Başkanı Fethi Şimşek, “beş bin kişi yasal dinleniyor” dediğine göre, resmi olmadığı gün yüzüne çıkan dinleme sayısı insanı ürkütmüyor mu?
Kaldı ki bugün bazı mahir ellerce çeşitli yayın organlarına sızdırılan dinleme kayıtlarının resmi evrakı kesinlikle yoktur.
İktidar erkini şu ya da bu şekilde eline geçiren güçlerin “günün birinde işimize yarayabilir”  düşüncesiyle göz yumup elinin altında bulunmasında sakınca görmediği gizli dinleme kayıtları (iddialara göre) hangi operasyonda kullanılacak? Bu yasadışı dosyalar (var ise) nerede muhafaza edilmekte, ya da hangi pazarlık masasında kimlerin elini güçlendirmek için kullanılacak?
Dilerseniz söz konusu kayıtların Türkiye’de yeniden yapılanacak yeni siyasi yapılanmalar için koz olarak tutulabileceğini de hatırlatalım. Yeni siyasi yapılanma deyince dünyanın en büyük sermaye kuruluşu JP Morgan’ın raporuna da göz atalım. 22-23 Mayıs’ta Türkiye’ye gelen JP Morgan’ın özet raporunda bakın neler var:
 “Anayasa Mahkemesi AKP’yi büyük ihtimalle kapatacak. Erdoğan ve arkadaşlarına siyasi yasak gelecek. AKP’nin uzlaşma arayışları sonuçsuz kalırken, ülke genelinde kapatma sonucu kabullenilecek. AB reformları yavaşlama dönemine girecek. Hükümet IMF ile programa ihtiyaç olmadığını ifade edecek ve Merkez Bankası faiz konusunda hazretlik tutumunu devam ettirerek sıkı para politikasını sürdürecek.”
Küresel para sihirbazlarının bile kabullendiği kapatma davasına ilişkin önemli bilgiye gelince. Geçtiğimiz hafta “erken seçim otobüsü”  başlıklı yazımda öngördüğüm için Ekim ayındaki erken seçim teşhisini geri çekiyorum.
(Konuya bir sonraki yazımda devam edeceğim.)
Savunma yerine, yargı mensuplarını yargılamaya kalkışan AKP’nin amacı da Temmuz ayında davanın kapatılmakla sonuçlanarak Ekim’de erken seçimdir. Ama kazın ayağı öyle olmayacak. Dinleme tutanaklarının havalarda uçuşacağı bir döneme giriyoruz. Bu süreç bana göre Ekim-Kasım’a kadar devam edecek. Dolayısıyla seçim 2009 Mart’ını bulabilecek.
Bu arada üzülerek ifade etmeliyim ki, ekonomik krizin gelen ayak sesleri, Kemal Derviş’in deyimiyle tsunami olmasa bile deprem faylarını kıracak.
Biz yine dinleme depremine dönelim. TBMM’ye verilen önergede CHP Ankara Milletvekili Nesrin Baytok soruyor:
1. Emniyet teşkilatı bünyesinde, AKP hükümetleri döneminde idari olarak dinlemeleri yapmakla görevli İstihbarat Daire Başkanlığı’ndan ayrı bir teknik izleme birimi oluşturuldu mu?
2. Güvenlikçiler arasında ’Özel Birim’diye anılan bu birimin elemanlarına, dünyada yeni kullanılmaya başlanmış, hareket halindeki araçlardan, binaların içinden ortam dinlemesi yapmaya uygun cihazlar verildi mi?
3. Özel Birim’in, parti genel merkezleri ile askeri karargâhlara yakın bir bölgede, bilinen Emniyet binalarından ayrı bir karargâhı var mı?
4. Özel Birim’in elektronik ve bilgisayar eğitimi yüksek elemanlarının seçiminde belli bir siyasi, sosyal grup, bir cemaat aidiyeti ya da yakınlığı göze çarpıyor mu?
5. Bu birimin görünüşteki faaliyeti Kaçakçılık ve Organize Suçlar Dairesi’ne destek vermek, çetelerle mücadele olarak görünse de, fiilen hükümetin siyasi muhaliflerini ve bazı askeri faaliyetleri izleme işleriyle uğraşıyor mu?
6. Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Paksüt’ün kendisini izlemekle suçladığı araç bu birime mi aitti? Bu birimin CHP Genel Sekreteri Önder Sav olayıyla bir ilgisi var mı?
CHP’li Nesrin Baytok’un sorularının cevaplarını bütün Türkiye ile beraber Başbakan Erdoğan tarafından da merak edildiğini söylesem ne dersiniz?

Yazarın Diğer Yazıları