Öğrencilerin korkulu rüyası imtihanlar...

Bu yıl yapılan öğrenci yerleştirme sınavına 1 milyon 530 bin öğrencimiz katılmış. İnşallah
gönüllerine göre bir yerlere girerler.

Bir imtihanlar -sınavlar- zamanını daha geride bıraktık... Bir ÖSS yapıldı bir buçuk milyondan fazla çocuğumuz, bir o kadar velisi ter döktü... Liselere girebilmek için sınavlar, memur olabilmek için sınavlar, üniversite için sınavlar, vs.. Çocuklar, aileler korkulu rüyalar içinde... Kolay değil; gençlerin gelecekleri belirleniyor!

İmtihan korkusu hâlâ rüyalarıma girer. Hele matematikten, kimyadan, imtihana gireceğim diye karabasan basar, kan ter içinde uyanırım!

Napolyon’u uyandırmışlar, “Ne imtihan mı var?”  diye korkmuş!  
Bizim zamanımızda (böyle deyince yaşımız belli oluyor) işler bu kadar zor değildi. Liseyi bitirme imtihanlarından sonra, üniversiteye girebilmek için, birkaç konuda,  “olgunluk imtihanı”  verilirdi. Biz Kolejliler bu imtihanı Kabataş Lisesi’nde verdik! Yani biraz Kabataşlı sayılırız! Bu imtihanda  “jeoloji”  de vardı. Robert Kolej’de bu ders yoktu. Eniştem, rahmetli Hamit Nafiz Pamir, jeoloji profesörü idi; rica ettim, Bülent Ecevit dâhil birkaç arkadaşımızı evimizde topladı ve birkaç gün  “hızlandırılmış”  jeoloji kursu verdi ve bu sayede de,  “Olgunluk imtihanında” , jeolojiden de geçebildiydik.

Ben ekseriya matematik ve kimyadan ikmale, bütünlemeye kalırdım... Yazları özel ders alırdım ve öyle sınıf geçerdim. Toprağı bol olsun  “Mösyö Matalon”  adlı mükemmel bir öğretmen vardı. Yazları haftada, birkaç günde, okul öğretmenlerimizin bir yılda öğretemediklerini, iki ayda öğretirdi. Ama ne yalan söyleyeyim, hâlâ iki kere ikinin dört olduğundan şüphem var!..
Olgunluk imtihanları yerine şimdi ÖSS vs.. imtihanları daha mı iyi? Artık sınıf geçme, sınıfta kalma, ikmale kalma gibi şeyler yokmuş. (Daha mı iyi oldu.) Özel dershaneler ne? Okullar yetmiyor mu? Yoksa bunlar sahipleri için para basan yerler, bazı öğretmenler için ek gelir kaynağı mı? Herhalde eğitim de, Türkiye’de, birçok şey gibi, hâlâ yerli yerine oturmamış! Emrullah Efendi’nin dediği gibi;  “Bu ayrıntılar olmasa maarif ne güzel idare edilecek” !

Kopya usulleri
İmtihanda hiç kopya çekmemiş olanlar var mı? En basit  “kopya” yöntemi, ince kâğıtlardan  “palamutlar” hazırlamak veya kollara mürekkeple cevapları yazmak ve gizlice bunlara bakarak imtihan kâğıdını doldurmaktı. Zamanımızda, tükenmez kalemler yok. Tanıdığım bir hanım okulda imtihana girerken, soruların cevaplarını, mor kopya kalemi denen kalemle baldırına yazmış. O sırada düşünce, okul hastanesine götürmüşler. Ermeni doktor,  “Kopya çekmene karışmam ama mor kalem yüzünden kanser olursun”  diye onu korkutmuş!  
Palamutlu kopya çekmekten başka daha  “yanıltıcı”  yöntemler vardı. Hatta o zamanlar cep telefonları vb. yokken Galatasaray Lisesi’nde talebelerin, ilkel bir telsiz sistemiyle kopya çektikleri söylenirdi!

Numaralı kopya
Robert Kolej’de en başarılı yöntem, mühendislik son sınıf öğrencilerine, biz edebiyat bölümü sınıf arkadaşlarının yaptığı kopya yardımıydı...
Mühendislik öğrencilerinin seçmeli rakam imtihanlarda uyguladığımız yöntem şuydu: Bizler, hepimiz birer numara alırdık... Mesela Altemur ’1’- Bülent ’4’- Ahmet ’5’vs.
İntihanı ilk bitiren, çalışkan  “mühendis” arkadaşımız, salondan çıkınca soru ve cevapları bize verirdi. İmtihan salonu, binanın en alt katındaydı ve bahçeye bakan pencereleri vardı. Kopya harekâtını idare eden arkadaş, düdük çalıyor; bu, birinci sorunun işareti. O zaman aldığımız cevaplara göre, bu rakamları temsil edenler pencerelerin önünden, sırayla geçiyorlar ve içerideki  “mühendis”  arkadaşlarımız, onlara bakarak cevapları yazıyorlar! Sonra, 2. düdük, 3. düdük vb.. Operasyon başarıyla tamamlandı. Mühendis arkadaşlar başarılı oldular! Ama gelin görün ki hocalar, ortalıkta bir şeyler döndüğünden şüphelenmişler... Soruşturma açtılar... En baş şüpheli, pencerenin önünden, tesadüfen en fazla geçen numaralı Ahmet İsvan (sonra İstanbul Belediye Başkanı oldu). Onu sıkı sorguya çektiler; baş verdi sır vermedi! Hocalar meraktan ve kızgınlıktan çatlayacaklar! Bizi diplomalarımızı vermemekle tehdit ediyorlar, ama ellerinde somut delil yok! Nihayet hocalara,  “Hele diplomaları elimize alalım, o zaman açıklarız”  dedik. Ve sonra da açıkladık. Gülsünler mi ağlasınlar mı?
Ben gençlere tavsiye ederim; gene de bizim yaptıklarımızı yapmasınlar, şu dediğimizi yapsınlar: Derslerini iyi öğrenip imtihanları, kafalarının hakkıyla, dürüstçe kazansınlar!

*****

KARAGÖZ
KOLEKSİYONUMDAN

Yeni memur yok!
İşsizlik bugün olduğu gibi o yıllarda da halkın en büyük problemlerinden biri... Kapısında “memuriyet” yazılı bir binaya insanlar hücum etmiş. Karagöz, çaresizlik içinde diyor ki:
-Gençler, artık bu kapıda ekmek yok. Başka bir iş bulun, para kazanmanın yoluna bakın. İşçiliğin, san’atı horgörmeyin, mebusluğa kadar yo-lunuz var yahu!
Anlaşılan, bir meslek sahibi olup hayatını kazanmakta zorluk çekenler
“milletvekili olma” tavsiyesi o günlerden kalma bir gelenek!..

*****

FIKRA

Çin fıkrası
19 yüzyılda Amerikalılar Çin’e gelmişler ve Çin hükümetine Şanghay’dan Pekin’e (Beijing) demiryolu yapmayı teklif etmişler! Çinli sormuş: “Ne işe yarayacak?” Amerikalı izah etmeye çalışmış: “Şimdi Şanghay’dan Pekin’e arabayla on günde gidiyorsunuz. Tren yapılırsa on saatte gideceksiniz!” Çinlinin cevabı: “Peki geri kalan zamanda ne yapacağız!”

Yazarın Diğer Yazıları