Bu ne cüret

TARAF'TAN  ŞEHİTLERİ İNCİTEN ÇİRKİN İMA : TSK 13 ŞEHİTİ BİLEREK VERDİ!..

Anlaşılan o ki, Taraf, ordu düşmanı cepheyi genişletme stratejisini titizlikle planlanmış. Gazete iddialarını, hergün ordu ile farklı bir kesimin arasını açacak tarzda, sistematik biçimde manşete taşıyor.
Daha önce kozlarını sivil toplum kuruluşları, medya, iktidar, sanatçılar, siyasi partiler, emniyet teşkilatı ve diğer kamu kurumlarına dönük olarak oynayan gazetenin dünkü manşetinde bu kez şehit aileleri hedeflendi. Jandarma İstihbaratı’nın Genelkurmay’ı Dağlıca baskını konusunda ayrıntılı biçimde uyardığını öne süren Taraf, “bile bile 13 şehit verdiler” algısı yaratarak, terörle mücadelenin topyekün yapılması gereken bu süreçte, milletin orduya duyduğu güveni sarsma yolundaki adımını attı.
Bu noktadan sonra, Genelkurmay’ı açıkça hedef alarak, hergün başka bir “belge” yayımlayan Taraf’ın maddi kaynaklarının yanısıra, bilgilendirme servisleri ve “cüret” inin de nereden beslendiği merak ediliyor. Diğer merak konusu ise Türk Silahlı Kuvvetleri’ne doğrulmuş tahrip gücü yüksek bir psikolojik silah gibi faaliyet gösteren Taraf’a gösterilen tepkinin neden üstün körü bir kaç yalanlama ile sınırlı kaldığı...


++++++



Doğan Grubunun Taraf hayranları
Zaman zaman bilerek ya da bilmeyerek Doğan Grubu’nun önemli gazetelerindeki köşelerden Taraf’ın reklamı yapılıyor. Bu gazetenin haberciliği, cesareti övülüyor. En son dün Hadi Uluengin yapmış Taraf’ın reklamını, köşesinden övmüş durmuş bu gazeteyi. Cengiz Çandar da bahsediyor Taraf’tan. Öyle ya da böyle haftada bir Doğan Grubu gazetelerinde Taraf’ın reklamı çıkıyor bedavadan.
Bu gazeteciler Taraf’ın habercilik yapamayacağını, bu imkânının olmadığını bilmiyorlar mı? Pekâlâ biliyorlar. Ama ya bir niyetleri var, bu harbe katkıda bulunmak istiyorlar ya da liberal kardeşliğinden dolayı destek çıkıyorlar Taraf’a.


++++++



Psikolojik işgalde piyon harekâtı
Türkiye’de “taraflar” iyice ortaya çıktı artık ve bir kesim kendinden olmayana karşı ağır bir yıpratma politikası uygulatıyor. Bütün kurumların içi boşaltılmaya çalışılıyor, itibarsızlaştırılıyor. Türk Ordusu, Cumhuriyet Savcıları bundan nasibini alıyor. Ve bütün bu savaş Taraf gazetesi üzerinden yürüyor.
Çünkü artık diğer gazetelerin bir inandırıcılığı kalmadı. Herhangi bir dezenformasyon yapılacağı zaman veya bir kuruma karşı saldırı başlayacağında Yeni Şafak, Star gibi hükümet bültenlerini kullanmak savaş taktikçilerinin işine gelmiyor. Yandaş basın fazlasıyla hükümete angaje olduğu için inandırıcılığı kalmadı.
Halbuki Taraf sözde prestijli, objektif, içinde solculuk da olan liberal ve ’mesafeli’ bir yayın gibi görünüyor. Güya angaje değil, demokrasiden ve habercilikten yana.
Sanki medyadaki insanlar habercilik nasıl yapılır, bir gazete nasıl çıkartılır bilmiyor. Taraf’ın doğru düzgün bir muhabiri, bir editörü mü var sanki? Anadolu Ajansı’ndan gelen haberleri derlemeye çalışıyorlar, ona bile doğru düzgün başlık atmaktan acizler. Ama misyonlarını da belirlediler işte.
Ben Taraf’ı “Bugün acaba hangi belge sızmış” diye okuyacağım bundan sonra. Hangi kuruma saldırıya geçilecek, neresi yıpratılacak, kimler hedef gösterilecek, bunun ilk işaret fişeklerini Taraf’ta bulmak mümkün.
Sahiplik yapısını, maddi durumunu da gerçekten merak etmiyorum artık. Çünkü bu kadar küçük bir gazeteyi finanse edecek kadar güçlü kurumlar var Türkiye’de. Psikolojik harp için çok ufak bir meblağ üstelik 20 bin satan bir gazeteyi finanse etmek. Haydi haydi karşılarlar Taraf’ın masraflarını.
Karşımızdaki bir gazete değildir. Bir propaganda bültenidir artık. O gazeteyi çıkartanlar da bu psikolojik harbin piyonlarıdır. Bu böyle biline.
* Oray Eğin/Akşam


++++++


Çamur yarışı
Prof. Hüseyin Hatemi, önceki akşam TRT-1’de yayımlanan “Enine-Boyuna” isimli programda, Anayasa Mahkemesi’nin “ABD’nin emrinde olduğunu” ima etti.
“Eğer AKP, ABD’nin İran’a müdahale etmesine yeşil ışık yakmaya razı olmazsa, kapatılacak. Göz yumarsa kurtulacak” dedi... Hüseyin Bey, 40 yıllık hukukçu. Ve ne yazık ki onun mahkemelerimize attığı bu şeytani çamuru atmayı, en azılı hukuk düşmanları bile akıl edememişti!
* Mustafa Mutlu/Vatan


++++++



Hastasıyım böyle travmanın
Toplumun “en travma geçirmiş kesimi” kabul edilen muhafazakárlarda, bugün “travma geçirmiş bir hal” var mı Allah aşkına?
Kadınlarında ya da erkeklerinde herhangi bir travmanın izine rastlıyor muyuz?
Kadınlarına bakıyoruz, ne görüyoruz?
Türbanla modayı gayet güzel mezcetmişler... Takıp takıştırıyorlar... Cipten inmiyorlar... Modaya nasıl uyacaklarını şaşırmış durumdalar... Pembeden eflatuna koşup duruyorlar... Defilelerde hava bin beş yüz... “Beş yıldız” ın önüne koymuşlar “İslami” kelimesini, gönüllerince tatil yapıyorlar... “Modern hayat / Oh ne rahat” repliğini lisan-ı hal ile tekrarlayarak modern hayata uyumun destanını yazıyorlar...
Erkeklerine baktığımızda da gördüğümüz farklı değil:
Cumhuriyet kadrolarının en tepesindeler... Liyakatten ziyade kafa denkliğinin esas alındığı atama stratejilerinin nimetini yemekteler bir güzel... “Serbest meslek” alanında faaliyet gösteren muhafazakâr beylerimiz ise gelirlerine gelir katmaktalar... Bunu kanıtlamak için, “Son altı yıl içinde apartman dairesinden villaya terfi eden muhafazakarlar” listesi yapmak yetip artar bile... Ya da “6 yıl önce aç gezen kaç muhafazakâr, 6 yılın sonunda Türkiye’nin sayılı zenginleri arasına girmiştir?” sualine yanıt vermek de mümkündür...
Bir yadırgama durumu, bir uzak durmaya çalışma gayreti, bir yabancılaşma ağrısı ya da bir rahatsızlık duyma belirtisi yok... Tam tersi... Nimetlerden sonuna kadar yararlanma azmi var...
Kısacası... Ne güzel bir travmadır bu yahu? Hoca Nasrettin’in dediği gibi...
 “Şu kepçeyi verin de, biraz da biz travma geçirelim...” 
*  Ahmet Hakan/Hürriyet


++++++



Uyan Rosss
Rüyalar gerçek olsa...
ABD Büyükelçisi Ross Wilson, ’Son 1.5 yıldır Irak’taki iyileşme’den ötürü ABD’nin imajının yükseldiğini’belirterek “Türklerin bize sempatisi artıyor” demiş.


++++++



SONUNDA TRAVMA MEDYAYA SIÇRADI :
Dengir, Mengir, Danger!..
Gazeteciler Fırat’ın adını doğrultmakta zorlansalarda, köşelerinde ortak tepki geliştirmeyi başardılar:
Mir Dengir Fırat’a tepkiler dün de devam etti. Oktay Ekşi, “Dedene ayıp” başlığı attığı yazısında “Fırat, tespit yapmakla kalmıyor. Karşıtlığını ilan ediyor. Çünkü eğer sırf tespit yapsaydı en azından ” Toplumun bir kesimi bu devrimlere karşı idi. Devrimler onlar yönünden elbet bir travmadır “ diyebilir, devrimleri yürekten destekleyen milyonların da varlığını teslim ederdi. Üstelik böyle bir ayırım yapsaydı, söz konusu devrimleri gerçekleştiren TBMM’nin ilk üç döneminde, önce Malatya, sonra Kars milletvekili olan ve devrim yasalarına ”evet“ oyu verdiğinden emin olduğumuz dedesi Hacı Bedir Ağa’nın hatırasına da saygılı davranmış olurdu” derken, Mehmet Y. Yılmaz “Dengir Bey, milletvekili olarak ” Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağına, namusu ve şerefi üzerine “ yemin etmemiş miydi?” sorusunu yanıtladı:
 “Hálá travmanın etkisi altında olduğu için ettiği yemini hatırlamıyor olabilir mi?”
Köşesine “Mir Dengir” eleştirisini taşıyanlardan Melih Aşık, iddialara karşı H.C. Armstong’un “Bozkurt” adlı kitabından aşağıdaki bölümü aktardı:
 “Milletin yüzde onu bile okuma bilmiyordu. Karmaşık Arap yazısı öylesine zordu ki, okuma yazma din adamlarıyla birkaç entelektüelin tekelinde kalmıştı; bu, Türklerin adeta bir duvarla Batı’dan ayrılmasına, karmaşık Arap düşüncesi ve Farsçasının yapaylığıyla ellerinin kollarının bağlanmasına yol açmıştı; dil öylesine girift hale gelmişti ki, Türkçeyi öğrenmenin gerektirdiği büyük çabayı pek az yabancı göze alabiliyordu; pek az Türk herhangi bir Batı dilini öğrenebiliyordu. Mustafa Kemal’in büyük bir hayali vardı, (Bütün halkın okuma-yazma öğrenmesini istiyordu.)”
Aşık’a göre, “Atatürk’ün hatası(!) belki de buydu... Halkı aydınlatıp gericilerin elinden kurtulmasına çalışmak!”


++++++



Eşek gibi anıracakmış!
Bugüne kadar Genel Kurul salonunda küfrederken, el-kol hareketleri yaparken, yumruk sallarken gördüğümüz milletvekillerimiz, ’Mir Dengir’in anırıp anırmayacağına kilitlendi
“Konuşanlar, Devrim Kanunlarının tamamını okuduysa ben Meclis’in ortasında eşek gibi anıracağım” diyen Dengir Mir Mehmet Fırat’a MHP’li Recai Yıldırım’dan hodri meydan: “Evet tamamını okuduk. Fırat anırabilir. Sakınca yok.”
* Hürriyet


++++++


CHP Sav’la yapamıyor diyorduk, meğer Sav’sız yapamıyormuş!
Tek başına CHP
Partisinin içinde ve dışında başlatılan “istifa et” kampanyasına ve üzerindeki bütün baskıya rağmen Sav’ın kalesinin düşürülememesinin nedeni, Can Ataklı’yı telefonla arayan bir CHP milletvekilinin sözleriyle ortaya çıktı. Milletvekiline göre “Önder Sav giderse parti teşkilatı çöker. Çünkü herkes her şeyi Önder Sav’ın sırtına yüklemiş kendi rahatına bakıyor. Sabahın köründe arayın Önder Bey partide, gece yarısı arayın, yine partide. Böyle bir adam varken kimse çalışmıyor.”
Bu ifade, CHP’nin Sav’dan ibaret olduğuna işaret değil midir?


++++++


MİNİ YORUM
TSK, Taraf, muhbir-ci-ler...

Dağlıca’da 13 şehit verdiğimiz hain pusuyla ilgili devam eden bir soruşturma var. Basına yansıyan kısımda görüldü ki, askerimiz sadece dağda teröristle değil, köyde, ilçede ve hatta kendi içinde, muhbirlerle de mücadele ediyor. (Bunların sızmasını engellemenin matematiği, köşelerden ahkâm kesmeye benzemiyordur. TSK Güneydoğulular veya Kürt vatandaşlar asker olmaz mı diyecek yani?) Hal böyle iken “bütün komuta kademeleri saldırıdan haberdardı” türünden yayın yapmanın hem “etik” hem de “yasal” lığının tartışılmasını, Taraf’a gösterilen müsamahanın altında yatan “el-kol bağlayıcı” durumun sorgulanmasını “ivedilikle” arz ederim...
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları