İçimdeki "Mezarcı"

Yeni başlayanlar İçin Dengir Bey
“Milli Görüşçü” geçmişi olmayan Dengir Bey, “atadan-babadan dinci” bir camianın içinde kendini ispat kaygısı yaşadığı için mi diğer AKP’lilerden daha radikal davranıyor?


 “Atatürk devrimleri travma yaratmıştır” demesine bakıp, “Hoş geldin yeni Hasan Mezarcı” falan demeyin...  Dengir Bey aslında çekirdekten “Milli Görüşçü” değildir...
 “Karışım”ı şöyle bir şeydir: Bir tutam “Asya tipi feodal ağalık düzeni” nden alınır... Buna bir tutam “Süleyman Demirel ile eski yoldaşlık” karıştırılır... Üstüne bir tutam “toprak ağasının hukuk okumuş çocuğu” eklenir... Ve en sonunda “narenciye ihracatçısı” sosuyla servise hazır hale gelir...  İşte karşınızda Dengir Mir Mehmet Fırat...
Adıyaman’ın Kahta ilçesinde bir aşiretin ağasıdır Fırat ve aşireti onunla gurur duymaktadır...
Durum böyle olduğu halde...
Onun, bir yabancı yayın organına, “Türkiye’de sınıf savaşı var” diye demeç vermesi, ağızlarda kekremsi bir tat bırakmaktadır...
Çünkü kimsenin aklına, “Bırak ağam bu ayakları” demek gelmemektedir...

* * *


 “Çekirdekten Milli Görüşçü” ya da “Atadan / Babadan İslamcı” biri değildir Dengir Bey...
Şaraptan çakar mı bilmiyorum... Ama güneş rakı burcuna girdi mi rakısını içer...  Taşradan sıkıcı görünen meyhanelerde, bir başka letafet olduğunu keşfetmişlerdendir... Gülüşü çapkıncadır... Ağlatır onu küpeşteler...  “Çekirdekten Milli Görüşçüler” in yaşadıkları “hızlı sosyalleşememe” ya da “kadınlarla konuşurken önü alınamayan soluk kesilmesi” gibi arızalara sahip değildir.
Mevdudi’yi bilmez... Ali Şeriati’den çakmaz... “Bu iş partiyle olur mu?” tartışmalarının acayip yabancısıdır... İmam-hatiplerin önünden geçmiş midir emin değilim... Ama gelin görün ki...  “Ağamız”, içlerinde Hasan Mezarcı ya da Şevki Yılmaz potansiyeli taşıyanların bile, “Çok yaşa Mustafa Kemal Paşa” dedikleri bir ortamda... Topa çok pis girmektedir...

* * *

Yoksa...  Yoksa bu bir “mühtedi kompleksi” mi?
Hani “sonradan Müslüman olanların, atadan / babadan Müslüman olanlara göre bin kat daha fazla abartması” diye özetleyebileceğimiz kompleksten söz ediyorum...
Böyle bir kompleks mi var acaba Dengir Bey’de?
Çıkışları bu yüzden midir?
Yani “ağamız”, aralarına sonradan karıştığı insanlara, “Ben hepinizden sonra geldim ama bakın nasıl da hepinizi geçtim” mesajı mı vermektedir?
Bilmiyorum... Bilemiyorum...
* Ahmet Hakan/Hürriyet


+++++++


Travmagiller
Dünya yansa umurunda değil!
Bir politikacının ettiği bir tek laf üzerine Aydın Doğan Grubu’nun bazı yazarlarının kopardığı dangalak fırtınası hoşuma gitti.
 “Vur abalıya politikası” gözleri o kadar karartmış, ipin ucu o kadar kaçmış ki, adamlar hapşırsalar vahşi bir hücum başlayacak...   
* Engin Ardıç/Sabah


+++++++

 

Eleştirir gibi yaptı ama eleştiremedi
Öyle görülüyor ki Taha Akyol, Fırat’la fikir ayrılığına düşmemek için kelimeleri kılı kırk yararak seçmiş.  Travmaya sahip çıkan Akyol, tepkileri törpüleyecek bir orta yol da arıyor:
 “ Devrimler toplumda travmatik etkiler yaratmamış da bunu Fırat uydurmuş değil... Fırat’ın yanlış bulduğum tarafı, iktidardaki bir siyasetçinin sakınması gereken bir travmayı kendisinin yaratmış, toplumdaki kutuplaşmayı keskinleştirmiş olmasıdır. Fırat’ı eleştirmem, bir iktidar sorumlusu olduğu halde gerilimi tırmandırdığı içindir. Yoksa, bütün devrimler gibi Kemalist devrimler de elbette toplumun geniş kesimlerinde şok ve travma yaratmıştı. O kadar radikal olmasaydı ‘devrim‘ olmazdı zaten.”                  
* Taha Akyol/Milliyet


+++++++

Askerin dramı
AB, ABD, CIA, AKP tetikçiliği yapanlar Genelkurmay’ı yıpratmak için beyin yıkama operasyonu düzenliyor
Taraf gazetesi, Genelkurmay’da hazırladığını iddia ettiği “Bilgi Destek Planı” adlı bir belgeyi yayımladı geçen hafta... Genelkurmay, ertesi gün yaptığı açıklamada komuta kademesinin böyle bir planı onaylamadığını bildirdi... İçerde birileri böyle bir taslak hazırlamışsa bile resmiyete dökülmemişti..

* * *

Dikkatimizi en başta yer alan “vazife” maddesinde belirtilen planın amacı çekiyor... Aynen şöyle:“Türk Silahlı Kuvvetleri’ni yıpratma çabalarını etkisiz kılmak ve halkla bütünleşmesini geliştirmek, cumhuriyetin temel değerlerine yapılan saldırılara karşı tedbir almaktır.” Açıkça görülen o ki... TSK esas olarak kendini savunma derdindedir... Kendi ülkesinde kendisine karşı yürütülen entelektüel ve medyatik yıpratmaya karşı halkı yanına alma çabasındadır... Cumhuriyete yönelik saldırılara karşı tedbir aramaktadır... Terörle başı zaten beladayken sivil odaklarca arkadan hançerlenmekten mustariptir. Burada daha çok bir çaresizlik 
hissediliyor...

* * *

Taraf gazetesi bu haberi “Genelkurmay’ın Türkiye’yi biçimlendirme Planı” başlığıyla verdi... AB, ABD, CIA, AKP ve onların satın aldığı tetikçi aydınlar ve gazeteciler halkın her gün beynini yıkıyor, toplumu kendi ulusal değerlerine, ulusal çıkarlarına, ordusuna, yargısına düşman edecek şekilde biçimlendiriyor... Tepki yok...
Askerlerin kendilerine yönelik düşmanlığı savuşturmak için yaptıkları bir plan taslağı üzerine yer yerinden oynuyor.. Garip değil mi!
* Melih Aşık/Milliyet

 


+++++++

GAZETECİLİK
KOMEDİ DÜKKâNI

Ahmet Altan gazetecilik dersi vermiş: “Biraz dürüstlük, cesaret yetiyor. O zaman haberler size geliyor, herkes sizden söz ediyor, tirajınız roket gibi fırlıyor.”
Yazı boyunca bir kere olsun “araştırma yapmak”tan, “sorgulamak”tan söz etmiyor Altan, hep “geliyor”, “yollanıyor” diyor. Bunlar bile Taraf’ın “konuşulan” manşetlerinin servis edildiğinin kanıtı sayılmaz mı? Patronlarına, yönettiği gazeteye akan paranın kaynağını soramayan Altan “cesaret”ten dem vurunca komik olmuyor mu?

 

+++++++

Sizin mazinizin dili ne? Arapça veya Farsça mı, Göktürkçe mi?
Alfabe-Dil çelişkisi
Fırat’ın savunma hattına dizilenlerin “mazinizi elinizden alsalar anlarsınız”  ajitasyonu kabak tadı verdi. Nazlı Ilıcak, “Size, ”Çin alfabesiyle okuyup yazacaksınız“ deseler ve 3 ay süre tanısalar ne hissedersiniz? Maziniz elinizden kayıp gidiyor gibi bir duyguya kapılmaz mısınız?” diye sordu en son.
Mesele “maziden kopmamak” ise ve Türk Tarihi hep iddia ettiğimiz gibi bir bütün ise o zaman Göktürk harfleriyle okuyup yazmamız
gerekmez mi?
 “Dilleri değişti” saçmalığı için de Yılmaz Özdil’in önceki günkü yazısını hatırlatmadan edemeyeceğim: “Yunus, 13’üncü yüzyıl, Köroğlu, 16’ncı yüzyıl, Karacaoğlan, 17’nci yüzyıl, Dadaloğlu, 18’inci yüzyıl, Veysel, 1894 doğumlu... Hâlâ diyor ki: ”Atatürk travma yaşattı, dilimizi değiştirdi... “

+++++++

MİNİ YORUM
Bari Rusya çıksın
Lehmann kucağından topu kaçırarak şaşkoloz bir gol yiyor ama  Alman panzerlerinden biri olarak alkışlanıyor. Hamit, Semih, Uğur’un direkleri döven/yalayan toplarındaki kadardır Rüştü’nün hatası. Bir taraf gol atamayarak, diğeri yiyerek sonucu etkilemiştir. Direklere eren toplar filelere değse, Rüştü günah keçisi değil, finale çıkan takımın omuzlarda taşınan kaptanı olacaktı... Futbolu yorumlamak işim değil. Ben yanarım yanarım, Avrupa Şampiyonası finalinin Avrupalılar’ın “bizden değil” diye ortalığı paraladıkları Türkiye ve Rusya arasında oynanamayacak olmasına yanarım.
* Selcan TAŞÇI

Yazarın Diğer Yazıları