Meş'um tezgâh!

Osmanlı’yı kötülemeyi ve İslâm’a mesafe koymayı Atatürkçülük;  Atatürk’e ve Türkiye Cumhuriyeti’ne düşmanlığı ise Müslümanlık zannedenlerden kurtulmadıkça  bu milletin iki yakası bir araya gelmeyecek.
Bu dert büyük bir dert!
Osmanlı’yı kötülemeyi ve İslâm’a mesafe koymayı millete dayatanların arkasında dün Osmanlı’yı parçalayanların ve İslâm’a Vahhabilik fitnesi dahil bin bir bölücülüğü emzirenlerin bulunduğunu hemen fark edersiniz.
Türk milleti Kurtuluş Savaşı’nı bugün bazılarının işbirliği içersinde olduğu işte bu mihraka karşı yapmak zorunda kalmıştı. Bu mihrakların Türk milleti ve İslâm’la ölümüne kavgaları vardır. SSCB dağıldıktan sonra NATO düşmansız kaldığı için tasfiye edilmek üzereydi ki, “Durun” dediler, “Bizim düşmanımız var ve o düşmanın adı da İslâm dinidir!” Bugün NATO dağılmadıysa namlularını İslâm’a çevirmesi sebebiyledir.
 Nitekim  Bush Afganistan’a, “Haçlı seferi başlattım” diyerek girmiş, Irak’ta da camileri Haçlı kışlası haline çevirmiştir.
Evet, bugün meselâ başörtüsünü vatan toprağının satılmasından daha tehlikeli görenlerin doğal müttefiki işte bu Batı’dır.
Yine bugün Atatürk’e ve Türkiye Cumhuriyeti’ne düşmanlığı Müslümanlık zannedenlerin arkasında da, “Dinlerarası Diyalog”,  “Ilımlı İslâm”, “Büyük Ortadoğu Projesi” ve “Yeni Osmanlı” diyen, “Atatürkçülük Türkiye’nin önünde engeldir” diyen ve “Milliyetçiliği hakkından gelinmesi gereken bir tehlike” olarak gören aynı Batı vardır!
Bunlar Amerika’dır, İngiltere’dir, Yunanistan’dır, Fransa’dır, İtalya’dır Almanya’dır, İsrail’dir. Birincilerin arkasındakiler de aynı devletler ve o devletlerin kurduğu uluslararası kurumlardır.
Taraflar şu gün itibariyle arkalarına bu devlet ve kurumları almış Türkiye’de sen kazanacaksın ben kazanacağım kavgası yapıyor. 
Biz ise içine düşürüldüğümüz hale baktıkça 12 Eylül öncesi sağcısının da solcusunun da eline silah tutuşturup,  “Haydi yiğidim, iş başa düştü” diyen o malum ve o meşu’m eli görüyor, kahroluyoruz.
Kahroluyoruz, çünkü o gün bu tuzağa düşen çiçeği burnunda Anadolu evlatlarıydı. Bugün aynı tezgâhta bu millete pantolon-gömlek diye kefen dokuyanlar, devleti devlet yapan kurumların tepesindekiler maalesef.
İnsan, “Yahu sizin basiretiniz mi bağlandı” diye sormadan edemiyor.
Bizi bize kırdırıyorlar görmüyor musunuz!
Kimi Avrupa Birliği’nin koluna girmiş askere ve adalet mekanizmasına kafa tutuyor; kimi arkasına çağdaşlık diye Batı’yı, Batı’nın Türk’ten ve İslâm’dan nefret eden çifte standartlarını almış, kendi evlatlarını kamusal alandan kovalıyor.
Arkasına Batılı değerleri almış “Tek derdim laiklik” diyenler bu milletin binlerce yıllık tarihini yok, yahut ve keşke olmasaymış sayarken; arkasına Avrupa Birliği, Ilımlı İslam ve Büyük Ortadoğu Projesi gibi İsrail ve Amerikan yol haritalarını almış iktidar ve çevresindekiler de, Türkiye Cumhuriyeti gerçeğini yok, yahut keşke hiç olmasaydı halet-i ruhiyesiyle davranıyor.
Her iki akıl da bu topraklarda yaşayan insanların ve onların tarihinin değil, bu topraklarda dün ve bugün ne varsa onları oradan süpürmek isteyenlerin aklı.
Aklımıza tam bu noktada Fatih geldi.
Rahmetli Ortodoksları, Ermenileri, Süryanileri, Kıpti ve Habeş kiliselerini himayesi altına aldı!
Niye? Bugünküler gibi “Batı istedi” diye mi?
Hayır, onun hedefi Doğu Roma’dan sonra Batı Roma’yı da ele geçirmekti, bütün bu yaptıkları Katoliklere karşı Ortodoks ve diğerlerinin desteğini yanına almak içindi. Asıl ismi Lacapo olan Yahudi Dönmesi Yakup Paşa tarafından kendisine ilaç diye zehir içirildi ve şehit oldu. (Bu iddianın sahibi tarihçi Fransız Babinger’dir.)
Evet, Fatih devleti ve milleti adına böylesine milli projeler ürettiğinde 21 yaşındaydı.
Bugün ise kocaman kocaman adamlar  ya Türk-İslâm düşmanlarının ürettiği projelerin bir parçası olmaktan gurur duyuyor, ya, dün bu millete Sevr’i dayatanların yüzüne geçirdiği çağdaşlık maskesini sahici sanarak onlarla kendi milletine karşı işbirliği halinde ama farkında bile değil.
Bu öyle bir tezgâh ki bir an önce parçalanıp tarih kazanının altına odun diye atılmazsa kaybeden kesin Türk milleti olacak..

Yazarın Diğer Yazıları