Milliyetçi Türk kültür kuruluşlarının tarihçesi

Sayın okurlarım, büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Atatürk’ün uçmağa varmasından sonra, yirmi yaşına basan Cumhuriyetimiz, Türk milliyetçiliğini dışlayarak yönetilmiştir. O yıllarda Türk kültürüne hizmet amaçlı faaliyetler önlenmiş olduğundan, Türk milliyetçisi Türkçülere görev düşmüş ve Ankara’da kurulan MİLLİ OYUNLARI DERLEME VE YAYMA DERNEĞİ ile bu görev yerine getirilmiştir.
İşte bu ilk Türk kültür hareketinin kuruluşuna tanık olma ve katkıda bulunma şansına eren bir kişi olarak, bu oluşumu imkânlarım içinde, sizlerin bilgilerinize arz ediyorum.
2. Dünya Savaşı sonunda, SSCB etkinliğini bütün dünyada artırmış ve genç Cumhuriyetimiz de bu sosyal ve siyasi olaydan hissesine düşeni almıştır. Özellikle eğitimin her dalında, sosyalist görüşlü yöneticilerimizin tesiri çoğalmış, “inkılâpçılık” maskesinden faydalanılarak “devrimcilik” uygulamaları yapılmıştır.
“Eskiyi unut, yeni yolu tut. Türklüğe umut, budur çocuğum. Geçtiği yerde kalsın geçmişler, bize bundan inkılâpçı demişler” diyerek milli değerlerimizi ve maziyi inkâr eden Hasan Ali Yücel Milli Eğitim Bakanımız olmuş, komünist Sabahattin Ali konservatuar müdürlüğüne, Ş. Aziz Kansu da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültemizin rektörlüğüne getirilmişlerdir. Behice Boran-Niyazi Berkes gibi komünist öğretim üyeleri, her yıl yetiştirdikleri otuz-kırk öğretmeni Anadolu’muza göndermişler ve Ankara Denizciler Caddesi’nde “Türkiye Gençler Derneği” yolu ile okul dışı faaliyetlerini gerçekleştirmişlerdir.
Özellikle Türk Solu’nun, eğitimdeki faaliyetleri, Türk milliyetçilerini harekete geçirmiş ve Hüseyin Nihal Atsız “Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na yazdığı iki açık mektupla” Türk milliyetçi hareketinin öncülüğünü yapmıştır.
Reisicumhur İsmet İnönü’nün, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’ndaki, Türk milliyetçilerini “suçlayan nutku” ve komünist Sabahattin Ali’nin Atsız Hoca’ya açtığı “hakaret davası” milliyetçi gençlik gruplarını harekete geçirmiştir. Solcu hükümet politikası da Türk milliyetçiliğinin öncülüğünü yapan şahısları “suçlu” ilan ederek, iki yıla yakın süreli hapis hayatı yaşatmışlardır.
“Irkçılık ve Turancılık” davasından beraat eden ve Ankara’da ikamet eden Türk milliyetçilerinden Prof. H. Namık Orkun, Dr. Fethi Tevetoğlu, Prof. Hikmet Tanyu ve avukat Zeki Sofuoğlu ile sanık sandalyesine oturmayan Prof. Remzi Oğuz Arık, Prof. Necati Aktar, Dr. Şerif Korkut, Dr. Tahsin Tala, Fahri Kurtuluş ve Prof. Haluk Karamağralı, 1946 yılları başında bir araya gelerek, Anafartalar’da küçük bir yazıhane kiralamışlardı.
Ben de o yıllarda Ankara Gazi Lisesi’ndeki tarih hocalarımız Niyazi Akşit ve Enver Behnan Şapolyo’nun, edebiyat hocamız Şükrü Kurgan ve Cahit Okurer’in eğitimlerinden ve Atsız Hoca’nın Orkun Dergisi’nden faydalanarak, Türk kültür hareketlerini takip eden bir lise öğrencisiydim. 1944 davasının sanıklarından Hikmet Tanyu ile aynı mahallede yaşadığımız için de, Türk milliyetçileri ile beraber olma şansını yakaladım. Kiralanan yazıhanenin ilk temizliğini ben, evimizden getirdiğim büyük bakır leğenle, iki günde yapmış ve leğeni kaybettiğim için de annemden azar işitmiştim.
İşte, Türk kültürüne hizmet aşkıyla Ankara’daki Türk milliyetçilerinin ilk toplandıkları yer Anafartalar’daki bu tek odalı yazıhane idi. İki anahtarından birisi Hikmet Tanyu’da, diğeri de bende idi ve her pazar günü sohbet toplantıları ile hasret giderirlerdi.
Tecrübeli büyüklerimizin önerilerine uyularak ve siyasi yöneticilerin tepkisini çekmemek amacıyla ilk Türk kültür hareketi Ankara’da Milli Oyunları Derleme ve Yayma Derneği olarak kurulmuştu ve Ankara Garı’nın karşısındaki atış poliganlarının toplantı salonunda yapılan ilk genel kurul toplantısıyla Milletvekili Dr. Fahri Kurtuluş başkan seçilmişti.
Milli Oyunları Derleme ve Yayma Derneğimizin en beğenilen ve önemli faaliyeti, sahnesinin üstünde Bozkurt başı bulunan ve Atatürk’ün Türk Ocaklarımıza hediye ettiği Ankara Halk Evi’ndeki, bir hafta süreli “Milli Oyunlar Günü” idi. Anadolu’muzun bütün yörelerinin oyunlarının yanında, Azerbaycan-Kırım-Kazan-Özbek ve Kerkük milli oyunları da sahnelendi. Ben de, Kırım Tatar oyunu Epipe’yi, üç erkek ve üç kızlı grubumuzla oynadığımı biliyorum.
Neticede, derneğimizin 1947 yılından sonra, TÜRK KÜLTÜR DERNEĞİ adını almıştır. 1950 yılında da, İstanbul’daki milli kuruluşlarla birlik olarak bütün illerimizde teşkilatlanan, en büyük kültür kuruluşumuz TÜRK MİLLİYETÇİLER DERNEĞİ kurulmuştur.
Tanrı Türk’ü Korusun.

Yazarın Diğer Yazıları