"Dinimden şikâyetim var!"

Türkiye’de Başbakanlık koltuğuna oturmuş Mesut Yılmaz elin Haçlısına, “İslâm saldırgan bir din” diyor. Ben Yılmaz’ın bu sözlerini önce, “Benim dinimden şikâyetim var” olarak algılamıştım, sonra yanıldığım hissine kapıldım.
Çünkü Mesut bey, sahiplenir gibi değil de, üçüncü bir şahıs, dışarıdan biri gibi diyordu, “İslâm saldırgan bir din” diye.
Sanki bir araştırmacı gibi incelemiş ve sonuca varmış:
 “- İslâm saldırgan bir din!”
Yıllar önce bir canlı yayında, “Cinlere falan inanmadığını” da söylemişti. Oysa Kur’an’da müstakil bir “Cin” suresi vardı; ayrıca pek çok surede onlarca âyet cinlerden bahsetmekteydi. Cinlere inanmamak bu âyet ve sureleri yok saymaktı, bırakınız birkaçını, bir âyeti, bir sureyi bile yok saymanın hükmünü ise erbabı olanlar bilir. Tabii bu konular hassas konular. Kim ki, “Ben Müslüman’ım” diyor, o kişi Müslüman’dır, bu konuda başkasına söz söylemek haddi aşmanın tâ kendisidir. Yani İslâm öyle bir dindir ki, meselâ ortada bir cenaze olsa ve o kişi hakkında yüz tane müftü çıkıp, “Bu dinsizdi” dese ve fakat hiç kimsenin tanımadığı sıradan bir insan çıkıp, “Hayır o Müslüman’dı” dese, yüz müftünün söylediğine göre değil, o bir kişinin söylediğine göre amel edilir; yani kişinin cenaze namazı kılınır.
Mâdem öyle o zaman biz Yılmaz’ın, “İslâm saldırgan bir dindir” demesini niçin “mesele” edindik.
 “Mesele edindik” çünkü Yılmaz ve bütün siyasetçilerin ve Türkiye’yi bürokratik makamlarında yönetme dert ve dâvasında olanların mensubu oldukları ve hizmetinde bulundukları milletin değerlerini bilmeleri, o değerlere millet ne kadar saygı gösteriyorsa o kadar saygı göstermeleri ve değer vermeleri icap eder. Yani bir Genelkurmay Başkanı’nın, bir hâkimin, bir siyasi parti genel başkanının Radikal gazetesi yazarı Perihan Mağden gibi, “Bu ülkede dinsizler çoğalmalı” deme lüksleri yoktur. Yazardır, çizerdir; ne yapsa yeridir. Sen ona tutup yeryüzünde başarılı ve mutlu olmuş tek bir dinsiz cemiyet gösterebilir misin dersin, o da tutar sana başka hikâyeler anlatır. Ama bir ülkeyi yönetmek ve bir halka hizmet etmek isteyenler, kendileri neye ne kadar inanır veya inanmaz, bu hallerini yutmaları, yutkunmaları gerekir.
Yutkunmazlarsa hiçbir konuda milleti yanlarında bulamazlar, milleti yanlarında bulamayanların da millete hizmet etme şansları olmaz.
Bakınız İslâm coğrafyasında kan gövdeyi götürüyor.
Kurulduğu 1948 yılından beri İsrail hemen her gün birkaç Filistinliyi katlediyor, katledemediklerini açlık, susuzluk ve çeşitli işkencelerle âdeta kıyma makinesinden geçiriyor; peki, bir tek Yahudi çıkıp, “Benim dinim saldırgan” diyor mu? Filistin’de öyle, Irak ve Afganistan’da ise Amerikalı ve İngiliz askerlerin artık hayvanları bile utandırır hale gelmiş katliam ve işkenceleri ortada değil mi?
 Ortada.
Peki ABD Başkanı Bush bu vahşetler için düğmeye basarken, “Haçlı seferi başlattım” demedi mi? Dedi. Yine zamanın İngiltere Başbakanı Tony Blair, “Irak’a asker göndermemde dini duygularım önemli rol oynadı” dememiş miydi? Demişti. İtalya Başbakanı Berlusconi Afganistan ve Irak’ta Müslümanlar Haçlılar tarafından kitleler halinde katledilirken, “Artık Müslümanlar Hıristiyanlığın üstünlüğünü kabullensin” diyen bir Hıristiyan değil miydi? Öyleydi. Yani ortada bu kadar Haçlı vahşeti varken bir tek Batılı devletten ve Vatikan’dan, “Hıristiyanlık saldırgan bir din” diyen oldu mu? Yine Sırplar Bosnalı silahsız Müslümanları kitleler halinde toplu mezarlara gömdüler de, biri çıkıp, “Hıristiyanlık ne kadar saldırgan bir dinmiş” dedi mi? Demedi, demez, diyemez..
Çünkü o “Laik Batı’da” devlet adamlarına, siyasetçilere, memurlara, “Dinimden şikâyetim var” deme imkânı vermezler..
Türkiye’de ise ağzını açan İslâm’a laf söyler. Kimi laiklik adına söyler, kimi birilerine yaranmak için dışarıda başka içeride başka renge bürünür..
İşte bu sebepten bu topraklarda devletle millet arasında bir boşluk oluşur.
Kendi ellerimizle oluşturduğumuz bu boşluğa ise hep birileri sızar; PKK eker, BOP eker, “Diyalog” adı altında “Misyonerlik” eker, “Sevr” eker..
Yazık değil mi! 

Yazarın Diğer Yazıları