Ahlak kirliliği

Cumhuriyet Başsavcısı Engin’in dün “iddianameyi” açıklarken söylediği sözler, bence “davanın” aslının en can alıcı boyutunu ifade ediyor ve “iddianamenin” inandırılabilirliği -ve bundan- bundan sonra da “yargılamaların” selameti hususunda, kuşkular yaratıyor! Ve bence sanıkların avukatlarının en baş savunması da bu olmalı; dava başından batıl! 
Başsavcı diyor ki; “Soruşturmanın başladığı tarihten itibaren yazılı ve görsel basında örneğine çok az rastlanan bir yoğunlukta soruşturmaya ilişkin bir kısmı gizli olan belge ve bilgilerin yayımlanması suretiyle soruşturmanın gizliliğini ihlal edici nitelikte yayın ve yorumlar yapıldığı görülmüştür... Ancak bu yayın ve yorumların çok büyük bir bölümünün maalesef gerçek dışı olduğunu ifade etmek isterim...
Bu yayınlar ciddi boyutlarda ’bilgi kirliliğine’sebebiyet vermiş ve kamuoyu yanlış bilgilendirilmiş ve bilgilendirilmektedir... Birçoğu da doğru olmayan (bu) bilgiler, çeşitli kişi ve gruplar tarafından da yanlış yorumlandığı için kamuoyunda yanlış beklentilere yol açmakta, soruşturmanın selametini, şüphelilerin özel yaşam ve temel haklarını ihlal etmekte ve yargı aleyhine de ağır eleştirilere sebebiyet vermektedir.”
Sayın Başsavcı’nın tespitleri çok doğru. Ama kendisine sormak isterim. Bu bilgi ve ahlak kirliliği, iddiaların, tahkikatın selametine - insanların kişilik haklarına bunca zarar verdikten sonra, bu uyarıları yapmakta, hatta daha fazlası, bu suçun sanıkları hakkında gereken işlemleri yapmakta çok geç kalmadınız mı?  Başsavcının bu “nazik” uyarırlarına rağmen, tam bugün de, bu suç, hem de kendisinin gözleri önünde, pervasızca işlenmektedir ve yargı safhasını de etkileyecektir! Buradan size suç duyurusu yapıyorum Sayın Başsavcı!

Ahlaksızlar; İlk Hedefiniz
Türk Ordusu -İleri

Ergenekon davası belli ki, tutuklanan iki orgeneralin - Hurşit Tolun ve Şener Eruygur paşaların şahıslarında, Türk ordusuna ve de Atatürk’e, ulus devlete bağlı olanların şahıslarında, bu devletin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’e saldırı. Umarım ve de korkarım ki, Ergenekon savcıları bu oyunun farkında değiller... Bir kısım demokrasi taraftarı “iyi niyetli” arkadaşlar da! “Emekli olanların orduyla ilgisi yoktur” diyenlerimiz var! Ama geleneklerimize göre hiç de öyle değil!
Meşhur “çifte ajan” Mahir Kaynak da bir TV programında aynı şeyleri söyledi... “AKP ile TSK artık yan yana gelmeli, beraber hareket etmeli”  dedi... Tam “çifte ajanlık” bir söz! Hiç mümkün mü? Sözde “darbe” şeamet tellallarının yorumlarını, dikkatle okursanız bu “büyük oyunu” daha iyi anlarsınız! Açıkça “Bu dava artık ordunun sonunu getirecek ” diyesiler! Ben tahkikatın ve yargılamanın selametine etki yapmamak için artık ayrıntıları ve hainlerin iddialarını tartışmak istemiyorum. Ama damarıma, fazla basılırsa tabii cevaplarını veririm! Mesela bugüne kadar “bilgi ve ahlak kirliliğinin” medyadaki başsavcılarından Radikal Başyazarı İsmet Berkan, hiç utanmadan, CHP’nin ve bizlerin, iddianame hakkında söylediklerimizi, “pervazlıkla” itham etmesi, darbe yanlısı olmakla itham etmesi pervasız ahlaksızlığına “mim” koyuyorum!

Asıl mesele  
Eğer son yıllarda, bu ülkeyi Atatürk Cumhuriyeti’ni, “laikliği”, “ulus devletini” yok etmeye çalışan,-varlığımızı yabancılara peşkeş çeken- Kıbrıs’ı, Güneydoğu’yu AB’ye taviz olarak vermekten çekinmeyen, açıkça irticacı, Atatürk karşıtı AKP’den ve kadrolarından kurtarmak yolunda - düşünceler, “kuvveden fiile çıkmayan hareketler olmuşsa - bu endişeler evham mıdır-hiç sebepsiz midir? Askerler, emekli komutanlar, Atatürkçüler, Güney Amerika cuntacıları gibi sırf idareye el koymayı düşünmüşlerdir, demek mantığı zorlar! Emekli veya muvazzaf komutanlar, bunların olamayacağını, olmaması gerektiğini bilemeyen maceraperestler midir? Ne var ki, bu tehlikeye çareler aramak, askerlerin bütün Atatürkçüler gibi ve daha fazlası yasal görevleridir!? Atatürk Devrimleri’ne ” karşı darbe “ ortadayken, hepimiz, TC devletinin, Atatürk ilkelerinin, laikliğin, ulus devletin elimizden belli bir kadro tarafından yok edilmesinden, malvarlığımızın yabancılara peşkeş çekilmesinden endişe etmekteyiz! Ve hepimiz, milletin büyük bir kısmı bu tehlikeden nasıl kurtulacağımızı, kimin kurtaracağını düşünmedik, hatta aramızda dertleşmedik mi ve hâlâ da çareler aramıyor muyuz? Öyleyse hepimiz Ergenekon suçlusuyuz!
Aynı endişelerin, Atatürk’e ve ilkelerine, sözde bağlı, sözde liberaller tarafından da paylaşılması gerekirken, bu adamlar, kadınlar açıkça kurtuluş yollarını ” düşünenlerin “ bile mahkûm edilmelerini istiyorlar!
 İngiliz yazarı George Orwell’in, 1949 ’da yazdığı ” 1984 “ adlı romanında, ileride 1984 yılında, bir ülkede ” Büyük Birader sizi izliyor “ ve de ” Düşünce Polisi “ vardı. İnsanların düşünceleri özel bir aygıtla okunuyor ve insanlar bunlara göre tutuklanıyordu! 1984 geçti, henüz böyle bir teknoloji yok, ama savcıların ” sezileri “ var! Nerdeyse insanların akıllarından geçenleri okuyorlar; ” olsa olsa “ veya ” herhalde öyle düşünüyordur “ mantığı var! ” Eğer düşünmek suçsa, Savcı Zekeriya Öz ve yardımcıları, bir şekilde, benim de düşüncelerimi okumaya muktedir olsalardı, vay halime! Ve milyonların düşüncelerini okuyabilselerdi, o zaman da, zanlıları, dünyanın en büyük hapishanesi alamazdı!

Yazarın Diğer Yazıları