Gizli tanıklar ve adalet

İnanılmaz bir bilgi ve ahlak kirliliği yaşıyoruz: Birileri,  bataklıktan topladıkları çamurları etrafa saçıyorlar- “kime yapışırsa” diye!
Mesela, Ergenekon soruşturması kapsamında suçlanan emekli bir generalin -emekli olduktan sonra-  Rusya ile silah ticareti yaptığı “sabit” olmuş... Gizli değildi ki! -Başka ülkelerle, ABD ile, İngiltere ile silah işleri yapan başka emekli subaylar da vardır. Rusya artık Komünist Sovyet Rusya değil, düşman değil, pusulamızı başka kutuplara çevirebilirsek, belki de, potansiyel müttefik! Ha gayret; “Ergenekon çetesini” bir de, eski KGB’ye ve hatta Alman Gestaposu’na bağlayın! Bağlayın!
Önceki akşam 32. Gün programına, Kanada’da hahamlık veya sinagog zangoçluğu yapan bir adamı, Tuncay Güney’i, uzaktan konuk ettiler! “Ergenekon” un “kara kutusu” imiş, “çete” hakkındaki ilk bilgiler, belgeler ve şemalar birkaç yıl evvel, onun “çuvallarından” çıkmış! Bu adamın ne kadar mağşuş - mülevves bir adam olduğu görüntüsünden, konuşmalardan verdiği yanıtlardan belli oluyor... Saçları “Hasidik”, yani Ortodoks Musevilerinki gibi, yanlarından bukleli; Soros’çu, CIA’ci, Mossad’cı mı? Galiba hepsi birden karışık bir adam! Hakikatleri anlamak için bu adamın ne mal olduğunu anlamak- ve de “Ergenekon” un da, nasıl bir tezgâh olduğunu bilmek için, kendisini Türkiye’ye getirip Ergenekon yargılanmasında tanık olarak dinlemek gerekirdi, ama gelmez- ve getirilmez! “Kara kutu” kara ve kapalı kalmalı! Fakat gelmesine gerek de yok: “Kara kutu” misyonunu yeteri derecede yerine getirdi!
Türkiye’de savcılar varsa hamdolsun ki “yargıçlar” da var. Ancak, yargılama nasıl yapılacak? Sayın yargıçlar en büyük bilgisayarın bile üstesinden gelemeyeceği bu bilgi kirlenmesine rağmen, muhakkak hakikatleri arayacaklar ve sonunda, inşallah bulacaklar, nihai hükmü bunlara göre vereceklerdir! Ama ne pahasına?

“Gizli tanıklar”
Savcının 20 kadar -gizli itirafçı tanığı varmış ve iddianame ağırlıklı olarak, bunların ifadelerine dayanıyor! TCK’nın 6 Temmuz’da, meriyete giren yeni maddelerine göre bu tanıkları sadece yargıçlar dinleyecek, sanıklar ve avukatları dinleyemeyecek, onlarla yüzleştirilemeyecek! Amerika’da da, özellikle mafya davalarında, “itirafçı” tanıkları koruma programı vardır, ama bunlar eşkâlleri ameliyatla değiştirilerek mahkemeye çıkarılırlar, savcı-sanık-avukat çapraz sorgulamasına (cross examination) tabi tutulurlar ve çoğunlukla, hakikat bu yüzleştirmeden çıkar! Ama şimdi bu yöntem uygulanırsa -ki sözde “Ergenekon” suçları, 6 Temmuz’dan önce işlendiğine göre yöntemin makabline şamil olmaması gerekir! En önemlisi, bu yöntem “yasal” olsa bile adil olur mu? Adalet yerine gelebilir mi? Hukukun en önde gelen ilkesi “sanıkların aksi hiçbir şüpheye mahal kalmadan masum oldukları” karinesi yerine gelir mi? Böylesine önemli bir davada ufacık bir şüphe bile adalete, Türk adaletine gölge düşürecektir! 
Her şeyi bir tarafa bırakın, bu gizli tanıklar nasıl sorgulandılar ve konuşturuldular - vaatlerle mi, tehditlerle mi? Şüpheler hep sürecek!
Yargılamayı başından batıl kılacak başka hukuk boşlukları ve ihlalleri var: Telefonların yasal olmayarak dinlenmesinden, bilgisayarların çıktı alınıp bunlar mühürlenmeden “ delil gösterilmesinden Ümraniye bombası delillerinin imha edilmesine kadar!
Galiba, en sonunda, ülkenin durumuna, TC’nin elden gitmesine üzülüp bunlara engel olmak için neler yapılması gerektiğini ” hayal eden “ bazı vatansever ” günah keçileri “ mahkûm edilecek!
Merak ettiğim bir şey var, bu adaletsiz uygulamalar kendi yandaşlarına uygulansaydı, şimdi suskun kalan, hatta bunu tasvip eden liboşlar nasıl kıyameti koparırlardı! 
Başbakan Erdoğan ” Ergenekon tahkikatının -kendi deyimiyle- “Temiz Eller” operasyonunun “millet savcısıyım” demiş... Hangi temiz eller!
Bu memleket ne savcılar, ne yargıçlar gördü! Devrimlere, orduya karşı gelenler hakkında davalar açan savcılar ve onları sadece vicdanlarına göre yargılayan yargıçlar gördü!
Ve de Yassıada Mahkemeleri’nde, bir Altay Egesel gibi mahkeme salonunda kadın külotu sallayan, “at köpek” davaları açan, yüzlerce kişinin, mesnetsiz iddialarla mahkûm edilmelerine, üç kıymetli insanın -Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın idam edilmelerini isteyen savcı vardı ve bu konularda hüküm veren Salim Başol ve diğer yargıçlar vardı. Bunlar şimdi hatırlansalar bile, hiç de “hayırla” hatırlanmıyorlar. Ama millet Menderes, Zorlu ve Polatkan’ı anıt mezara koydu. Adlarını üniversitelere, havameydanlarına verdi!   Sonunda hak yerini buluyor, ama ne pahasına!

Yazarın Diğer Yazıları