Geçmişe bakınca...

Annan Planı sürecinde, ilk günden “Ya imza, ya istifa” diye karşıma çıkanlar, Talat-Hristofyas görüşmeleri sarpa sardıkça, yeniden toparlanmaya başladılar. Bu kez, Sn. Talat’ı ikaz ve aydınlatma mahiyetinde yaptığım açıklamalar “Geçmişte sen de aynı şeyleri söylemiştin /istemiştin” saldırısıyla cevaplandırılıyor. Referandum günlerinde “Evet” dememiz için seferber olan yabancılar bu kez daha da etkin bir şekilde beyin yıkama eylemine başladılar. “Son fırsat, en iyi fırsat, fırsat penceresi” sözleri her gün söylenmekte, her fırsatta yayılmaktadır. Herhalde “Denktaş’ı susturun” emri de verilmiş olmalı ki, dün KKTC ve egemenlik üzerine sütunlar dolduranlar da bu kez “dünyanın kabul etmeyeceğini bildiğim KKTC’yi kurarak halka yaptığım zulümden” bahseder oldular. Okumadığım gazetelerde, adını duyduğum veya duymadığım yazarların sorularına cevap vermediğim de gündeme getirilmiş. Bunlarla kaybedecek vaktimiz yoktur. Devletini ilân eden ve bu devleti 25 yıldır yaşatmış olan Kıbrıs Türk halkının altından, devletini almak ve bu halkı toplum olarak bir yerlere sürüklemek isteyen Rum liderliğinin karşısında devlete sahip çıkarak “görüşmeci Cumhurbaşkanı Sn. Talat’ın” elini güçlendireceklerine, Sn. Talat’tan da gerilerde Rum’a uşaklık yapmayşı yeğlercesine “Eskiden sen de toplumdan bahsetmedin mi” diye bana saldırmayı yeğleyenlere acımaktan başka bir şey yapamam.
Her görüşme safhası, o günkü şartlarda ve karşımızdakilerin tutumlarına göre geçmiştir. Her safhada uzlaşma için gereken fedakârlık yapılırken halkın “eşit kurucu ortak” statüsünden ve garantilerden taviz verilmemiştir. Uzlaşma olmamışsa bu nedenle olmamıştır. Bugün Hristofyas bu ilkeleri yok etmek gayreti içindedir. KKTC ilân edildikten sonra, bu ilânın maksadına uygun olarak eski Rum ortağın “devlet” olgusu karşısına “devlet olgumuzla” çıkarak, Rum tarafının yok etmeye çalıştığı 1960 dengeleri korunmuştur. Bu yapılmamış olsaydı şimdiye Kıbrıs çoktan Rum-Yunan ikilisinin istediği yere varmış olurdu.
Denktaş’a vurmak için yazılan maksatlı yazılara, bir ölçü içinde cevap vermek gerekir. Bunlarla karşılıklı yazışmaya girişmek büyük hata olur. Kopenhag’a Türk tarafı davet edilmemiştir gerçeğine rağmen hâlâ “Kopenhag’da evet demiş olsaydık, aydınlığa çıkmış olacaktık” diye halka masal okuyanlarla dalaşmanın hiç yararı yoktur. Bu konular Sn. Veziroğlu’nun yazdığı kitapta derinliğine işlenmiştir. İlgilenen alır okur ve halka masal anlatmaz.
Bugün, şükran haftası nedeniyle Ankara’da ziyaret edilmiş olan Cumhurbaşkanı Sn. Gül ile Meclis Başkanı Sn. Toptan’ın yapmış oldukları açıklamalar her halde, görüşmelerdeki gelişmeler nedeniyle endişe içinde olan herkesi olduğu gibi, Sn.Talat’a yağcılık yapmaya başlamış olanlara da ışık tutmuştur. Sn. Talat da geçen gün “Yeminime sadığım” demek suretiyle görüşmelerden dışa sızan gayriresmi bilgilere bakarak endişe edilmemesini istemiştir. Durum bu iken, “devletten, KKTC’den, egemenlikten” vazgeçilebileceğini ima eden, hatta bunları açıkça yazan, “KKTC’yi ilân etmek hataydı; bunu kimsenin tanımayacağını bilmek gerekirdi” diyerek bana saldıracaklar diye, görüşmecinin elini zayıflatan bu kişileri tarih -referandum safhasında olduğu gibi- muhakkak değerlendirecektir.
Dünya denilen “büyük süper lider devletlerin” arzularını yerine getirmek zorunda değiliz. Bunların istediklerine boyun eğecek olsaydık Kıbrıs’ı çoktan Yunanistan’a teslim etmemiz gerekecekti. Kıbrıs’ta 250 bin Kıbrıs Türkü’nün davası 60 milyon Anadolu Türkü’nün güvenliği ile de ilgili müşterek milli bir davadır, nasıl ki Rum’un davası “Ana Yunanistan’a bağlanarak Ege’ye sahip çıkmak” davasıdır! Bu nedenle Ankara’dan gelen son seslerin Annan Planı’ndan önceki milli çizgiyi vurgulamakta olduğunu görelim. Kıbrıs’ta hür yaşayacaksak, Rum’un hakareti ve tehdidi altında boynu bükük yaşamayacaksak, devletimize ve egemenliğimize sahip çıkmaktan başka çare olmadığının bilinci içinde görüşmecinin elini güçlendirecek şekilde hareket edelim. Ada, Çek-Slovak misali çift haneli bir ülke olarak da birleşebilir ve bu birleşme kalıcı olur. 1960’ın zoraki evlenmesini Rumlar kan akıtarak bozmuşlardır. Şimdi bahis konusu olan iyi komşuluk, kalıcı bir ortaklık ve Türkiye de AB üyesi olduğunda Kıbrıs’ın bir bütün olarak AB üyeliğini tamamlamaktır. Sn. Talat’a yağdanlık olarak dünyaya “Kıbrıs Türkü, ABD ve diğerlerinin zannettikleri gibi, Annan Planı’na evet demekle devletinden ve egemenliğinden vazgeçmiştir” izlenimini vermekten vazgeçelim.   

Yazarın Diğer Yazıları