Dolaplardaki iskeletler

Ülkenin durumunu, kiminle konuşsak, derin bir “ah” işitiyoruz... Başbakan konuşunca “bindirilmiş kıtalardan” yükselen “konserve” alkışlara ve “iliştirilmiş” yazarların övgülerine karşı! 
Biz tabiatımız icabı, kendimizi, kendimize kötüleyen bir halkız... Başka milletler öyle değildirler; ayıplarını, hele yabancılar karşısında, örterler. Ama biz, şu son zamanlarda, yabancıların, aleyhimizdeki yorumlarından sado-mazoşist zevk alıyoruz... “olumlu” yorumlardan destek arıyoruz. Bu yabancılar, AB, ABD, Anayasa Mahkemesi’nin, AKP’yi “kapatmama” kararını övüyorlar. Sanki NY Times’ın alkışları vb. bu hükümet için de, haklılığının kanıtı, ölçüsü bu!
 Osmanlı’daki “Düvel-i Muazzama ne der?”  sendromu-kompleksi hortladı!
Acaba AB, ABD ve tüm yabancılar, “AKP kapatılmadı” diye, neden bu kadar sevindiler? Kürtler, Yunanlılar, Rumlar ve Ermeniler neden seviniyorlar? Türk ordusunun gücü kırıldı diye neden memnunlar?!  Türkleri bu kadar çok sevdikleri, iyiliğimizi istedikleri için mi? En azından, biraz düşünmek gerek!  “Dostlarını söyle kim olduğunu bileyim!”
İngilizcede bır deyim vardır: “Her ailenin, kişinin dolabında bir iskelet vardır” derler. Yani herkesin  “dolabında” gizlediği bir  “günah veya olay vardır” anlamına! Hangi milletin, hangi ülkenin,  yakın ve uzak tarihlerinde, dipsiz derinlikler ve iskeletler yoktur!  Ama onlar neden bunları, bu dolapları kurcalamazlar, “derin” kuyularının dibini bulmaya çalışmazlar da, biz günümüzü-gecemizi, dolabımızda, sanal “iskeletler” aramaya haccederiz. Ve “dipsiz bir gayya kuyusuna”  maksatlı olarak atılan taşları çıkaramayız?!
Bugünlerde Türkiye’de, öyle bir ortam var ki herkes, birbirinin “dolabında” “iskelet” aramak için yarışıyor! Bu rekabet içinde, en basit şeyden, dedikodu, anlam çıkarılmakta... Saçma, komik olana kadar!
Çankaya’da, Bahreyn Kralı şerefine verilen yemekte, Kral, çatalını düşürmüş, sağında oturan Büyükanıt Paşa da yerden almış ve usulca yerine koymuş... Doğrusu Kral’ı mahcup durumda bırakmamak için bir zarafet hareketi! Türkiye Genelkurmay Başkanı Kral’ın çatalını yerden alınca, zarafet göstermiş, onurumuzdan bir şey kaybetmemiştir!  Onurumuzu, asıl zedeleyen, TC Cumhurbaşkanı’nın ve Başbakanı’nın Arap Kralı’nın huzuruna, çıplak ayaklarına, gitmeleriydi! Babacan’ın İran Cumhurbaşkanı’nın Anıtkabir’e gitmemekte direnmesini “ayrıntı”  saymasıydı!..
Bence, şu bağlamda, CHP’nin, hükümetle ordu arasındaki “sıcaklığa”, Büyükanıt Paşa’ya zırhlı otomobil alınmasını kanıt olarak göstermesi de, yanlış olmuş ve asıl AKP’nin işine yaramıştır... YAŞ’ta ihraç kararının çıkmamasına gelince, ben bunu  “sıcak havaya” değil, sırası gelince, muhakkak belli olacak bazı nedenlere yoruyorum! Ama bu dedikodular, bu iddialar ülkeye hakim olan “Ergenekon kültüründe” - havasında müsait zemin ve ortam bulmakta; bu, haber ve ahlak kirliliğinde, bir iddianın “şüyuu” bile, vukuundan beter!
Acaba sayın Başsavcı iyi niyetle ve kendi görev anlayışına göre de olsa, kararlar sonunda nasıl çıkarsa çıksın, ülkenin kamuoyu havasına ve  “akıl sağlığına” verdiği zararın farkında mı? Bu, iddiaları destekleyen medya farkında mı? “Ergenekon çetesinin”  muhayyel eylemleri, ülkeye bundan fazla zarar veremezdi! Kararlar ne şekilde çıkarsa çıksın bu zehirli hava kolay temizlenemeyecek ve bu da ancak düşmanların işine yarayacak! “Ergenekon” dan, dağları delsek bile, kolay  çıkamayacağız... Eğer olmuşsa  “darbe”  teşebbüsleri örtbas mı edilmeliydi? Tabii ki hayır, ama tahkikat böyle yürütülmemeli, insanlar haksız yere, peşinen mahkûm edilmemeliydi! Türkiye’nin havası kirletildi bir kere; beraatlar çıksa da, bazı yargıçların “Ergenekoncu”  oldukları iddia edilecek. Bunun  “kapısı”  aralandı bile!
“Dipsiz gayya kuyusu” Ergenekon davasında filmin makaraları 600 yıl öncesine kadar sarıldı... Bu davada orduya fatura çıkarmak isteyenler aynı filmi 1960’lara, ‘70’li yıllara geri sarıyorlar, ancak kameraları o olayların tek tarafını gösteriyor... Ergenekon çetesi o zamanlarda vardıysa, 1960’dan başlayarak o “fırtınalı yıllarda”, Dev-Sol, DHKP vb. insanları öldüren terör örgütleri ve cinayetleri de vardı. Daha geride de bu “cadı kazanı” nın kaynatılmasının başlangıcı olan 27 Mayıs Darbesi vardı... “Seçmece” seçmeli “liberaller”, bu gerçek çeteleri görmezden gelirler. Doğrusu da, yüksek ülke çıkarları bütün bu eski yaraların kaşınmamasını gerektirir! 
Bunlara göre kapatma davasının kapatmama kararıyla sona ermesiyle, makineye, gene eski, siyah-beyaz, karanlık filmler konacak, makara geriye sarılacak! Güldürü mü olacak, trajedi mi belli değil. Liboşlarla gericilerin ortak umudu, “happy ending” - “mutlu son”. “Birinci Cumhuriyet”in sona ermesi ve  “İkinci Cumhuriyet” in başlaması!
Evet, birileri, eski, siyah-beyaz filmlerin makaralarını geriye sarıp, boyuna vizyona sokuyorlar... Artık yeni, geniş vizyonlu “Panavizyon” kameralarla “teknikolor” -renkli, iç açıcı, umut veren filmler çekip, makaraları ileriye sarmanın zamanı gelmedi mi?

Yazarın Diğer Yazıları