Görüntüye göre...

Haberi Rum basınından alıyoruz. 3 Eylül’de başlayacak görüşmelerde “ilerleme görüntüsü vermek için kolay konulardan başlanacak” mış!..

Bu kime yarayacak sorusunun cevabı “Hristofyas’adır”. Neden? Çünkü Hristofyas açıkça “Benim acelem yok” diyen taraftır. Biz ise şeker suya düşmüş gibi “Acele birleşelim, bütünleşelim” diye çırpınıp durmaktayız. Annan Planı’nda halkımıza kılavuzluk yapmış olan “kargalar” yine öne çıkmış durumda. Yaptıklarından, yabancıları dinleyip bu halka yaptıkları zarardan da utanmıyorlar. “Barıştan, uzlaşmadan yanayız” diyerek bayrak açmışlar. Hangi barıştan, hangi uzlaşmadan diye soran yok. Hristofyas zamana oynamaktadır. Makarios da işi zamana bırakmıştı. Cunta işini bozdu. Diğer liderler de “görüşmelerden ve sürecin devamından” hiç yılmadılar. Sıra imzaya gelince işi cıvıtıp geri çekildiler ve bundan beni suçlayacak nedenler de icat edebildiler. Dünya indinde suçumuz onların tanıdığı Kıbrıs hükümetini tanımamaktı. Hâlâ bu, en büyük suçtur. Suçlanmaktan korkmamak şarttır. 

Konumuza dönelim. “Görüşmelere ilerleme görüntüsü vermek için kolay konulardan başlamak” Hristofyas’ın işine gelmektedir. Ona lâzım olan zamandır. 2009’da AB ile Türkiye’nin hesaplaşması vardır. Türkiye sıkışmış olacak ve bugüne kadar vermediği tavizleri verebilecektir. Rum tarafının hesabı budur. Bu nedenle işi uzatabildikleri kadar uzatacaklardır. Biz zaten “Hristofyas masadan kalkmasın” diye oyuna gelmiş durumdayız. O halde, Sayın Cumhurbaşkanı Talat’ın Erenköy şehitlerinin manevi huzurunda verdiği sözler geçerli ise görüşmelere kolay konulardan değil, temeli aydınlatacak zor konulardan başlamalı ve bu konularda mutabakat yoksa masadan kalkmasını bilmelidir. Aksi halde sadece halkımızı ve milleti değil, Rum’u “meşru hükümet” olarak algılayan dış mihrakları da kandırmış olacağız.

Zor konular nelerdir sorusunun cevabını da verelim: “Eşitlik Genel Sekreter’in tarif ettiği gibidir” deyip geçiştirmek olmaz. Türk tarafının azınlık olmadığı, kurucu eşit ortaklardan, iki eşit halktan biri olduğu kayda geçirilmelidir. Birinin diğeri üzerinde tahakküm hakkı olmadığı ve olmayacağı, merkezi idarenin egemenliğinin iki tarafın anlaşarak merkezi idareye vereceği egemenlik yetkilerinden oluşacağı, arda kalan egemenlik yetkilerinin kurucu devletler tarafından uygulanacağı kabul edilmelidir. Kurucu devletimizin adının KKTC olacağına itiraz hakları olmamalıdır.

Hristofyas “ekonominin ve kurumların” da bütünleşmesinden bahsetmiştir. Ekonomi birleşinceye kadar koruyucu ara tedbirlere ve Türkiye’nin direkt yardımının devamına ihtiyaç vardır; kurumlara gelince, iki ayrı egemen birim olarak sadece merkezde ve eşit şartlarda birleşileceğine göre sendikaların, spor federasyonlarının ayrı kalması ve bunların uluslararası üyeliklerine karşı çıkılmayacağının teyit edilmesi şarttır. Bunlar asgarilerdir. Türkiye tam üye olmadan Garantilerin ele alınmayacağını da kabul etmeleri gerekir. Alay eskisi gibi ve sayısı artırılarak göreve devam etmelidir. Nedeni aşikârdır. Şimdiden Hrisi Avgi adı altında silahlı bir grup faaliyete geçmiştir. Kilise aynı kilisedir. 1963’ten bugüne kadar Türklerin tazmin hakları gündeme getirilmeli ve mal-mülk meselesinin, bunların da ışığında, global bir şekilde ele alınması kabul edilmelidir, aksi takdirde mal-mülk konusu kırk yılda halledilemez ve iki taraf arasında yeni çatışmalar için zemin oluşturur.
Bu konularda mutabakat olmayacaksa “kolay konulardan başlayarak ilerleme oluyor görüntüsünü vermek” sadece “meşru hükümet” görüntüsünü koruyan ve bundan başka da istemi olmayan Rum tarafına yarayacaktır. Kolay konularda varılacak mutabakat dış dünyaya “hükümetle azınlık anlaşıyorlar” mesajını verecektir. Sonradan “zor konulara” gelindiğinde direnişimiz uzlaşmazlık olarak algılanacak ve taşın altında yine biz kalacağız.

Yazarın Diğer Yazıları